Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ENERJİ Gaz İthalatında Rusya’ya Bağımlılık (NABUCCA Projesi Ortakları) Toplam İthalat (Milyar metreküp) Avusturya Macaristan Romanya Bulgaristan Türkiye 8.73 10.95 6.25 2.85 30.50 Rusya’dan ithalat (Milyar metreküp) 6.85 8.32 3.95 2.85 19.65 Rusya’nın Payı (%) 78.5 75.9 63.2 100 64.4 Türkiye’nin uzun vadeli planı yok Türkiye’de tüketilen birincil enerjinin yüzde 39’u petrol, yüzde 27’si kömür, yüzde 21’i doğalgaz ve yüzde 13’ü yenilenebilir enerji kaynaklarından (hidroelektrik başta olmak üzere) sağlanmaktadır. Enerji tüketiminde ithalatın payı yüzde 70’dir. Bu oranın ülkenin enerji politikalarında radikal bir değişim olmazsa, orta vadede değişmeyeceği öngörülmektedir. Sonda söyleyeceğimizi başta söylersek, Türkiye’nin, enerji kaynaklarının durumunu, potansiyelini tanımlamış, süreklilik arz eden, uzun vadeli bir planı olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Enerji bürokrasisinin pek çok noktasında halen deneyimli, birikimli kadrolar olmakla birlikte, siyasi iktidarların kurumsal bütünlüğü parçalamış ve alanı özelleştirme politikaları ile yönetilemez kılmış olmaları ciddi bir zaafı beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin enerji politikalarına bakarken birkaç temel noktayı vurgulamak gerekmektedir: ? Ülkemizin doğal kaynakları söylenildiği kadar sınırlı değildir ve dolayısıyla yüzde 70 oranında dışa bağımlılık akılcı olmamaktadır. Türkiye’nin henüz ancak üçte birini değerlendirmiş olduğu zengin linyit ve hidroelektrik potansiyeli vardır. Özelleştirme politikaları ve doğalgaza bağlı alım garantili, “al ya da öde” anlaşmalarla kurulan Yapİşlet (Yİ) ve YapİşletDevret (YİD) santrallarıyla, Türkiye kanıtlanmış bu iki zengin kaynağını atıl durumda bekletmektedir. ? Türkiye’nin zengin rüzgar, jeotermal ve güneş gibi yenilenebilir, çevreye duyarlı enerji potansiyeli de vardır ve kullanılmayı de “karşılıklı bağımlılık tezi”dir. Bu teze göre, Rusya Federasyonu da para kazanmak için bu ülkelere bağımlı olması nedeniyle ilişki çift taraflı ve eşit koşullardadır. Ancak enerjinin temel bir altyapı hizmeti olması, ciddi ve kolay ikame edilemez bir yatırım gerektirdiği dikkate alınırsa bu tezin dayanaksız olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Örneğin Rusya’nın gaz ihracatında Macaristan’ın payı yaklaşık yüzde 7 düzeyindeyken, Macaristan’ın doğalgaz ithalatında Rusya’nın payı yüzde 75’tir. Son zamanlarda gerçekleşen Putin’in İran ziyareti de bu açıdan dikkate alınması gereken sonuçlar taşımaktadır. ABD ile İran arasındaki nükleer enerji krizi nedeniyle görüşmelerin daha çok o kısmı kamuoyunun ilgisini çekerken, bir diğer önemli konu da Hazar’ın statüsü hakkındaki denize kıyısı olan 5 ülke (Rusya, İran, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan) arasında geçen tartışmalar olmuştur. Bölge ülkeleri arasında Hazar’ın statüsü hakkında henüz somut bir sonuca ulaşılamamış olmakla birlikte, bölge kaynaklarının kullanımına yönelik ortak bir tavrın benimsenmesi, Rusya Federasyonu’nun ABD’nin kendisini enerji projelerinden “bypass etme” çabasına güçlü bir cevap olmuştur. artışını da getirmektedir. IEA’nın verilerine göre 1998 ile 2003 yılları arasındaki dönemde, dünya gayrisafi hasıla artışının yaklaşık yüzde 25’i, ham çelik üretim artışının yaklaşık yüzde 58’i, çimento talep artışının yüzde 68’i, ham petrol talep artışının yüzde 25’i, kömür talep artışının yüzde 50’si, elektrik talep artışının yüzde 25’i ve karbondioksit emisyon artışının yüzde 18’i Çin tarafından gerçekleştirilmiştir. (Aktaran Necdet Pamir, Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye, TMMOB 6.Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı) Böylesine iddialı ve muazzam bir büyümeyi sürdürebilmek için Çin’in enerji güvenliğini ve arzını garantileyecek, kapsamlı bir strateji geliştirdiği görülmektedir. Bu noktada Çin, bir yandan bütünleşmiş dikey entegre bir yapı ile kendi topraklarındaki ve karasularındaki doğal kaynaklarını daha verimli bir şekilde değerlendirmeye çalışmakta ve bu açıdan hisse çoğunluğunun kendisinde kalması koşuluyla Exxon Mobil, Shell ve BP gibi ulus ötesi devleri yatırım ve araştırmaiyileştirme faaliyetlerinde bulunması için ülkeye davet etmektedir. Diğer yandan dev şirketleri vasıtasıyla dünyanın potansiyel arz eden hemen her bölgesinde yatırımlara yönelmiş durumdadır. Bu kapsamda Çin’in büyük yatırımları olan ülkelerin başında, Kazakistan, Suriye, Sudan, Ekvador, Endonezya ve hatta İran gelmektedir. Dahası Çin’in işgal öncesi Irak ile yapmış olduğu ön anlaşmalar da mevcuttur. Çin’in Birincil Enerji Tüketiminin Kaynaklara Göre Dağılımı (%) Kömür Petrol Hidroelektrik Doğalgaz Nükleer 2006 63.7 21 5.8 2.7 0.8 2030 56 29 7 6 2 Çin’in yükselen enerji ihtiyacı Dünya ekonomisinin yükselen gücü Çin’in son on yıllardaki inanılmaz büyüme oranları beraberinde muazzam bir enerji talep ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ beklemektedir. ? Özelleştirme politikaları ile gerek petrol ve doğalgazda, gerekse elektrik enerjisi alanında merkezi kamu tekeli parçalanmış, alan birbiriyle uyumlu olmayan, çok başlı ve çok parçalı bir yapı içerisinde yönetilemez hale gelmiştir. Enerji ve özellikle elektrik enerjisi, merkezi bir plan ve kamusal anlayışla ele alınması gereken temel bir altyapı hizmeti olarak değerlendirilmekten çıkmış, alan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) direktifleriyle piyasalaştırılmıştır. ? Özelleştirme politikalarının bir diğer olumsuz sonucu da, neredeyse on yıllardır alana yatırım yapılmaması olmuştur. Özellikle elektrik enerjisi alanında çok ciddi altyapı sıkıntıları vardır. Bu alanda kurulu gücümüzün yüzde 16’sı gibi ciddi bir potansiyeli üretime çevirememe gibi sıkıntılarımızın yanında, dağıtım şebekelerinin kaderlerine terk edilmesi sonucunda üretilen elektriğin önemli bir kısmı OECD ülkelerine göre yüksek olan kayıp oranlarıyla heba olmaktadır. ? Ülkemizin enerji alanında plansızlık nedeniyle yüzde 70 gibi kabul edilemez bir oranda dışa bağımlı kılınmasının yanında, ithalatta da kaynak çeşitliliği yaratılmamıştır. Örnek olarak doğalgaz ithalatımızın yüzde 65’i Rusya’dan yapılmaktadır ve bu da enerji güvenliği açısından ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. ? Türkiye doğusundaki zengin petrol ve doğalgaz kaynakları ile AB başta olmak üzere batısındaki büyük tüketici bölgeleri arasında önemli ve istikrarlı bir geçiş terminali olabilecek konumdadır ve sektörelteknik birikime de sahiptir. Özellikle AB’nin doğalgaz ithalatı konusunda Rusya’ya alternatif kaynaklar ve hatlar aramak zorunda oluşu Türkiye açısından ciddi bir fırsattır. Bu noktada, entegre ana yapısı parçalanmış, sadece bir aramaüretim şirketi haline dönüşmüş olsa dahi TPAO’nun, İran’ın önemli gaz rezervlerine sahip Güney Pars Sahası’nın bazı bölümlerine girmek durumunda oluşu dikkate değer bir ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ