Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 14 MART 2010 / SAYI 1251 Pinup, ilk single'ı “Üretim Hatası”yla müzik piyasasına giriş yaptı. Grubun amacı albüm öncesi biraz merak uyandırmak. Rahat olun, açık ve netiz ZUHAL AYTOLUN inup ismi uzun zamandır akıllarda. Kurulduğu 2003 yılından bu yana da çeşitli organizasyon ve konserlerde isimlerini görmemiz mümkün. Placebo ve Uriah Heep gibi grupların altında sahneye çıkmış; Manga, Kargo ve Şebnem Ferah gibi isimlerle de aynı sahneyi paylaşmışlar. Yıl 2010 ve şimdi bir single ile gündemdeler. “Üretim Hatası” adını verdikleri single ile albüm için bir ışık yakıyorlar. Kendilerini “kendisi yazan, çalan ve kaydeden ilk kadın müzik grubu” olarak tanımlıyorlar. Yaşla, cinsiyetle, önyargılarla uğraşmıyorlar. “Herkes rahat olsun, biz netiz” diyorlar. 20 Mart’ta Stüdyo Live’da sahne alacak olan Özlem Gündoğmuş, Ayşegül Esen, Ezgi Özkan ve Ayşe Ertuğrul’dan oluşan Pinup, anlatıyor. P Yedi yıl önce kuruldu PinUp. Yıllar içinde çeşitli sahnelerde yer aldınız ancak stüdyoya girişiniz çok yeni. Peki nasıl bir araya geldiniz ve nasıl başlıyor hikâyeniz? Özlem Gündoğmuş: Gitaristimiz Ayşegül Esen’le okul yıllarında tanıştık. Müzik yapmadan önce arkadaştık. Dinlediğimiz müzikler de ortaktı. Bir şekilde çıktık yola. Ayşegül Esen: Daha önce yarı profesyonel ve amatör gruplarla çalıştım. Ancak Özlem’le tanıştıktan sonra doğru insanların bir araya gelmesiyle bu yola çıktık. Bu kadroyu da 2006’da tamamladık. En son aramıza Ayşe’nin katılımıyla çalışmalarımıza da ağırlık verdik. Ayşe, kendi müzik zevki, geçmişi ve birikimiyle geldi bize. Şu anda da ortak meyvesini verdiğimizi düşünüyoruz. Ezgi Özkan: Müziğe 12 yaşında gitar öğrenmeye çalışarak başladım. Sonra da güzel sanatlar lisesinde viyolonsel öğrendim. Hayatımda hep klasik müzik vardı. Hatta Yeni Zelanda’ya gittim eğitim için. Orada da kay kay öğrendim. Türkiye’ye döndüğümde Beşiktaş’a gittim, kay kaycılar için. Orada kızlarla tanıştık. Ne müzisyen olduğumuzu biliyorduk ne de müzik konuşuyorduk. Ancak zamanla ortaklıklarımız bu noktaya getirdi. Gerçi ben de bas gitar çalmayı bilmiyordum, öğrenmeye çalıştım. Eğitimsiz olmaz diye düşünüp Bilgi Üniversitesi’nde bas gitar eğitimi aldım. Şimdi de ses mühendisi olmak istediğim için Galatasaray Üniversitesi’nde sound prodüksiyon okuyorum. Ayşe Ertuğrul: Ben de müziğe gitar ve piyano alanında güzel sanatlarda başladım. Sonra da Dokuz Eylül Üniversitesi’nde devam ettim. İzmir’de çeşitli çalışmalarım da oldu. 2006’da Pinup ekibiyle tanıştım ve çalışmalara hız verdik. Peki Pinup ismi nereden geliyor? Ö. Gündoğmuş: Bu, 194050’li yılların takvim kızlarına verilen isim. Bir illüstrasyon sanatı gibi. Etekleri açıldığında yüzleri kızaran çok değişik kadınlar bizim ilgimizi çekti. Gruba da bu ismi vermeye karar verdik. Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? A. Esen: Hepimiz sanatçı ailelerin çocuklarıyız. O anlamda da ciddi bir birikimimiz olduğunu düşünüyorum. Bize öğretilen de tarz, tür, cins, milliyet ayırt etmeksizin müzik dinlemekti. O yüzden çok güzel müziklerle beslenmişiz. Pinup’a gelirsek, yaptığımız müziği bu anlamda bir tanıma sokmak istemiyoruz. Bu sizin nasıl algıladığınızla alakalı. İçinde rock da, pop da, caz da var. Anadolu’dan da besleniyoruz. Biz yüzünü sadece Batı’ya dönen bir grup değiliz. Coğrafi konum olarak nasıl Doğu’yla Batı arasındaysak biz de müziğimizde kültürümüzde olan her şeye sahip çıkıyoruz. Müziğimizde her duyguyu, tınıyı bulmak mümkün. Amacımız da bu zaten. Pinup’ın derdi nedir? Neyi anlatmak istiyorsunuz? A. Esen: Türkiye’de uzun zamandır tekrar eden bir müzik var zaten. Yeni tarzlarda yeni atılımlar olsa da bizi rahatsız eden bazı şeyler var. Tekdüze, kalıplaşmış birtakım müzikal çalışmalar devam ediyor. Biz bunun dışına çıkmak istiyoruz. Pinup ne yaşıyor ne hissediyorsa bunu oldukça direk ve yalın bir şekilde şarkı sözlerinde bulabilirsiniz. Bizim müziğimizin duruşunu kullandığımız enstrümanlar değil, şarkılarındaki içerik veriyor. Pinup olarak yaşadığımız her şeyi direk bir şekilde anlatabilmek istiyoruz. İçerikten söz ettiniz. Şarkı sözlerinde agresyon da var gibi? A. Esen: Biz şiddet yanlısı değiliz. Hepimizin sosyal yaşantıları, politik görüşleri farklı tabii. Ama bizde küfür ya da saldırı yok. Bu alışılmadık bir şey aslında. Hayatın içinde bizzat yaşadıkları şeyleri insanlar bir anda bu kadar yakından duymaya alışkın değil. Agresiflik, öfke mutlaka oluyor ancak sadece bu değil. Biz farklı duyguları da aktaracağız. Yakında çıkacak albümde hepsini görebilirsiniz. Neden bir single’la çıktınız o halde? Sabırsızlandırmak istedik. Feminist bir duruşunuz var mı? Ö. Gündoğmuş: Sonuna izm koymak gerekmiyor illa ki. Yaşadığımız toplumda hep bir önyargı var. Biz de etkisini hayatımızda hep hissediyoruz. Sanki o tabuları yıkabileceğiz gibi geliyor. Peki son olarak farklı sürprizler de olacak mı? Gelecekte nasıl bir taşma yaşayacak Pinup? A. Esen: Dört özgür kadınız, güzel şeyler yaşıyoruz hayatımızda. Paylaşmak istediğimiz çok şey var. O yüzden şarkılarımızda kalp kırıklıklarını da görebilirsiniz, futbolu da bilgisayar oyunlarını da. Tek derdimiz uyduruk kalp sızılarından ve kofti politizmden son derece uzak durarak doğal ve yalın bir anlatımla dinleyiciye ulaşmak. A. Ertuğrul: Dolaylı anlatımı sevmiyoruz. Herkes rahat olsun, netiz. G Fotoğraf: VEDAT ARIK Soldan sağa: Ayşe Ertuğrul, Ayşegül Esen, Özlem Gündoğmuş ve Ezgi Özkan. Hoşgörü ve barış yayan koro ŞİRİN GÜVEN R ahiple imam, manifaturacıyla kuyumcu, öğrenciyle emekli aynı korodo yer alır, farklı din ve dillerin şarkılarını hep birlikte söyler mi hiç demeyin. Antakya’da kurulan Medeniyetler Korosu’nda bu mümkün. Onlar medeniyetlerin buluştuğu yerden tüm dünyaya barış ve hoşgörü yaymayı amaçlıyorlar. En küçüğü 12 yaşında, en büyüğü ise 72. Türkçe, Arapça, Latince, İbranice ve Ermenice şarkılar seslendiriyorlar. Sünni, Alevi, Ermeni, Ortodoks, Katolik ve Musevilerin yer aldığı 120 kişilik koro; din, ırk ve mezhep ayrımının olmaması gerektiğini anlatıyor. Üstelik de açılım tartışmalarının tam üstüne! Buyurun Antakya Medeniyetler Korosu Başkanı Yılmaz Özfırat ile yaptığımız söyleşiye... Medeniyetler Korosu’nu kurmaya nasıl karar verdiniz? 2007 yılının turizm haftasının Hatay’dan başlayacak olmasıyla gelişti bu proje. “Selamsız Bandosu” filminden esinlenerek böyle bir fikir oluşturduk. Hatay’ın marka kent projesi kapsamında birtakım fikirler aranıyordu. Ben de en güzel markanın sadece Hatay için değil, tüm Türkiye için hoşgörü olduğuna inanıyordum, o nedenle bunu dile getirdim. Dönemin vali yardımcısı Ömer Bedrettin beni bu işin koordinatörlüğüne atadı. Ben de şefimiz Şeyda Hanım’ı arayarak projeden bahsettim. Bir buçuk ay gibi kısa bir sürede koro ortaya çıktı. Koro ilk başlarda farklı cemaatlerden oluşuyordu. Yani herkes kendi ilahisini okuyordu fakat şimdilerde bunu değiştirdik. Artık herkes her ilahiyi okuyor, bence gerçek hoşgörü de budur. Medeniyetler Korosu’nda kimler var, biraz bahseder misiniz? Medeniyetler Korosu 120 kişiden oluşuyor. Koro içinde rahipler, imamlar, rahibeler, öğretmenler, öğrenciler, manifaturacılar, emekliler, kuyumcular gibi halkın her kesiminden kişiler bulunuyor. Koronun en küçüğü Tanya Doğum öğrenci ve 12 yaşında. En büyüğü emekli Jak Cemal ise 72 yaşında. Koro kaç farklı dilde, hangi şarkıları seslendiriyor? Koro ağırlıklı olarak ilahi söylüyor. Türkçe, Arapça, Latince, İbranice ve Ermenice olarak seslendiriyorlar. Üç semavi dinin yani Müslümanlık, Musevilik ve Hristiyanlık’ın dini şarkıları mevcut. Koro içindeyse Sünniler, Aleviler, Ermeniler, Ortodokslar, Katolikler ve Museviler yer alıyor. Koronun misyonundan bahsedebilir misiniz? Koro insanlığa barışı, hoşgörüyü ve umudu anlatıyor. Hepimizin ortak noktası yaratan aslında. O nedenle yaratılanları sevmeliyiz. Dünyanın neresinde olursanız olun, ya şükretmek için ya da sığınmak için Allah’ın adını zikredersiniz. Biz bunu her dilde ve her dinde Antakya Medeniyetler Korosu’nda rahiple imam, manifaturacıyla kuyumcu, öğrenciyle emekli beraberce şarkı söylüyor. Üstelik de şarkılarını din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin Türkçe, Arapça, Latince, İbranice ve Ermenice olarak seslendiriyorlar... yapmaya çalışıyoruz. Farklı dinlerde, farklı dillerde de olsa aynı Allah için şarkılarımızı söyleyip, insanlığa bugünlerde en çok ihtiyaç duydukları şeyi, huzuru vermeye çalışıyoruz. Her yerde din, ırk ve mezhep çatışmaları sürerken, Medeniyetler Korosu bu hoşgörüyü nereden buluyor, gücünü nereden alıyor? Bu topraklarda bugüne kadar, birkaç istisna olay dışında, bir arada ve dostça yaşanmış. Üstelik de yüzyıllar boyu... Politikacıların karışmadığı, çıkar kavgasının alet olmadığı dönemlerde bu koro aslında vardı. Sadece ortaya çıkmaya korkuyordu. Belki de biz içimizdeki bu uyuyan devi uyandırdık, belki de insanlığın için de var olan, görmek isteyip de dile getiremediği sevgiyi ortaya çıkardık. Bu gücü biz atalarımızdan alıyoruz çünkü onlar bize farklılıklarımızın aslında bizim zenginliklerimiz olduğunu öğretmişlerdi. Koro İsrail ve Filistin Devlet Başkanlarının katılacağı bir konser planlayarak o topraklara barışı ve hoşgörüyü götürmeyi hedefliyor sanırım... Evet, en büyük arzum koroyu Ortadoğu’nun kanayan yarasına, Batı Şeria ile Kudüs’ün orta noktasına götürmek ve orada yaşayan halklara barışı ve hoşgörüyü göstermek. Çoğu insana göre bu çok ütopik bir düşünce ama bana göre kesinlikle yapılması gereken bir şey. Bir gün bu projemi hayata geçirip, o topraklara barışı hoşgörüyü götürmek istiyorum. Bunun yanı sıra; Irak, Afganistan, Kıbrıs ve Avrupa ülkelerine de gitmek istiyoruz. Neden Avrupa ülkeleri derseniz, bir minare olayının bile Avrupa’nın nasıl iki taraflı olduğunu gösterdiğini hatırlayın derim. Koro şimdiye kadar nerelerde çaldı? Bundan sonraki belli konser tarihleri var mı? Pek çok yerde konser verdik aslında. New York’ta Birleşmiş Milletler daimi büyükelçilerine bir konser verdik mesela. Avrupa Birligi Parlementosu içerisinde Belçika’da da bir konser vermiştik. Türkiye’nin onur konuğu ülke sıfatıyla katıldığı dünyanın beşinci büyük Turizm Fuarı olan Berlin Turizm Fuarı kapsamında Berlin’de şarkılar seslendirdik. Nisan ayında Atina Türk Büyükelçiligi’nde, 15 Mayıs’ta ise İstanbul’da OrAhayim Hastanesi Vakfı yararına Sunay Akın ile birlikte konser vereceğiz. 28 Mayıs’ta da Türk Federasyonları Birliği tarafından organize edilen New York’taki Türk Günü kutlamalarına katılacağız. G C M Y B C MY B