Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Savaş şiiri de vurur ya da şiir en iyi muhalefet yollarından biridir... Bunu Arap şiirinde de görmek mümkün... Hele de şimdi savaşın tam ortasında, ateşkesin belirsizliğinin içinde... Bu yüzden Arap şiirine bir göz atmalı, direnişin izlerini, yıkımı ve kederi, şairlerin tarihinde izlemeli, El Münebbi’de, Fetva Tukan’da, Nazik El Melaike’de, Mahmut Derviş’te, Adonis’te... 20 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1065 Şiiri olan bir ülke, saldırıya uğradığında... Metin Fındıkçı * iire, dolayısıyla kültüre tarihteki ilk müdahaleyi Araplar kendileri, Müslümanlığa yani tek tanrılığa geçerken gerçekleştirmişti. İslamiyet’ten sonra Câhiliye kültürünü özgür kalıbından alıp, tek kalıba önündeki tek dehlizden geçen bir kültüre sıkıştırmışlardı. Bu o tarih için bir yenilikti, ama Câhiliye şiiri sağlam köklerini korumuştu, bugünün Arap şiirinin kökü olarak da duruyor... Öyleyse, Arap şiirinin dünyada söz hakkı varsa, bu Cahiliye şiirinin sayesindedir diyebiliriz. Arap şiiri, İslamiyet’ten sonra yaklaşık 400 yıl kendi kendini tekrarladı. Ta ki, İslam kültürüne ve şiirine kökünden karşı çıkan El Mütenebbi: (d.915 Küfe – ö. 23 Eylül 965 Deyrü’l – Akul yakınları, Irak) “Ben, Arapların büyük şairi ve peygamberiyim” diyene kadar. Arapların bu büyük şairi daha sonra peygamberlik iddiasını geri aldı, gezgin bir şair olarak yaşadı ve bir hırsız tarafından öldürüldü, ama Arap şiirinde ve kültüründe yarattığı devrim etkisini 19. yüzyıla kadar sürdürdü... El Mütenebbi, yaşamı boyunca ülkesindeki haksızlıklara karşı çıktı, ülkesine dışardan yapılan müdahalelerin karşısında durarak savaşlara katıldı. Barışa inandığı kadar, kadına ve şaraba inandı; yaşamı boyunca bu üç şeye methiyeler yazdı. Sonrası geldi elbette, geleneksel biçimlere karşı çıkanlar, ülkelerini savunanlar, emperyalizme karşı çıkanlar: Filistinli Fetva Tukan, Suriyeli Nizar Kabbani, Iraklı Nazik El Melaike... Fevta Tukan, (1914’te o dönemde özgür ve bağımsız bir kent olan Nablus’ta doğdu. Yine aynı kentte, ama bu kez işgal altında, 12 Aralık 2003’te be Ş yin tümöründen öldü) İsrail’e ve emperyalizme karşı ilk ciddi direniş şiirleri yazan kadın şairdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yazdığı şiirlerle, 1967 Filistin İsrail savaşından önce adını bütün Arap ve Avrupa ülkelerinde duyurdu.Arap ve İslam kültürünün şiir geleneğinden uzak durup Batı şiirinden özellikle İngiliz şiirinden esinlenerek şiirlerini yazdı, serbest nazımla Filistin’de ilk şiirlerini yazdı. Nazik El Melaike (Bağdat 1923) ile Bedri Şakir’in 1940’larda yayımladıkları deneysel şiirler Arap edebiyatında “serbest nazım”ın başlangıcıydı. 1949’da yayımlanan “Dağılan Küller” adlı kitabının ikinci cildinin önsözünde El Melaike Arapların geleneksel şiir biçimlerinin, günümüzün dünya şiirine ve çağdaş yaşama yeni bir şey katmayacağını ileri sürerek, “artık gelenekselliğin kefenini yırtarak modern bir şiir yazılmalı” diye yazdı. İngiliz şiir geleneğiyle Arap şiir geleneğini harmanlayarak yazdığı yeni şiirlerle hem gelenekçiliğe karşı çıktı hem de Arap şiirine ve kültürüne yeni bir soluk getirdi. Bu yeniliğe karşı sesler yükseldiyse de önünü kesemediler. Irak şiirinden sonra Arap şiirine de damgasını vurdu; Arap şiiri Nazik El Melaike’nin açtığı yoldan, yaşanan acı gerçekleri dile getirme ve yeni serüvenlere atılma olanaklarına kavuştu. ŞAİR DOĞMAK... Aynı dönemde Nizar Kabbani (1923 yılında Şam’da doğdu, Mayıs 1998’te öldü) otobiyografisini yazdığı 255 sayfalık kitabında, “Ben, annemin karnında şiiri soludum, onunla tarandım, her şeyi istedim. Bütün çocuklar doğunca şiirin sütünü emer. Bütün gençler aşklarını anlatınca ilk yazdıkları şiirdir. Bütün ölüler şiirlerle gömülür. Arap vatanımda şair nasıl olunur gibi bir dert yok, insanlar orada zaten şair doğarlar. (...) Benim babam zengindi, çok imkânları vardı. Ama, ilkokulda, bana ilk öğrettiği şey, işgalci Fransızlar ve benzer işgalcilere karşı hiçbir ödün vermeden karşı durmak oldu” diyordu. Suriye’nin ve Arap şiirinin en güçlü sembolist şairi Nizar Kabbani feministti ve şiirinden erotizmi de esirgemedi. 1967’de Ortadoğu’da patlak veren savaşın etkisinde kalsa da Arap halklarının birbirlerine karşı anlaşılamaz tutumlarına ve cehaletliklerine bir anlam veremedi. 1970’te birkaç şair dostuyla Arap dünyasında “Haziran” diye bilinen akımı başlattı ve kullandığı dil ve imgelerle Arap şiirine yeni soluk ve söylem getirdi. Yazdığı aşk şiirinde bile siyasi söylemi ve muhalifliği elden bırakmadı. 1967 savaşında, 1948’in aksine; Filistin halkı bu savaşta daha bir yalnızdı, Amerika’nın dışarıdan yaptığı baskıların sonucunda Mısır, Ürdün ve Suriye daha bir mesafeli durmuştu Filistin’e. Filistinliler bu savaşın sonunda daha bir dağılmış, daha bir küçülmüş ve içine çekilmişti. Mahmud Derviş, Semih El Kasım ve Tevfik El Zeyad’ın başını çektiği devrimci (toplumcu) şiir bu durumu içine almakta, yaşanan şiddeti yansıtmakta gecikmedi. Mahmud Derviş’in, SabraŞatilla katliamı için yazdığı tek şiirden oluşan kitabı “Beyrut Kasidesi” bütün dünyada yankı buldu. Derviş, Lenin ödülü yanı sıra birçok ödül kazandığı bu kasidenin bir bölümünde şöyle diyordu: “Beyrut – yok/ Sırtım denizin önündeki sur ve ... yok/ Dünyayı yitirene kadar ... evet!/ Sözcükleri yitirene kadar.../ Ancak şimdiden söylüyorum: yok./ O son bırakıştır – yok./ O yerin esintisinde kalmadan – yok./ O ruhun dokunuşunda kalmadan – yok./ Beyrut – yok.” Evet, Beyrut parçalanıyor, İsrail’in yaptıkları katliamlar gün geçtikçe daha geniş bölgelere yayılıyordu. Nablus ve Cenin’de mezbahalar kuruyor, insanları kendi ülkelerinde mülteci konuma düşürüyordu. Bu zaman içinde Mahmud Derviş’in şiiri biçimini değiştirdi, slogancı söylemi bırakıp Filistin kavminin tarihi derinliklerine kök saldı. Lut Gölü’nün derinliğinde dolaşıyor, “Biz hiç peygamber öldürmedik” diyor, tarihi sorguluyordu: “Atı neden yalnız bıraktın baba”.... YENİLEN, ŞAİRİ OLMAYAN ÜLKEDİR Lübnan kültür zenginliği sayesinde, dünya çapında adı duyulan düşünür ve şair çıkardı, Edward Said, Adonis, Unsa El Haç, Anyet Caber, Şevki Bazih, Cevdet Fahreldin, Abbas Baydun vs. Mahmud Derviş... Adonis, daha evrensel bir şairdi. Yazdığı şiir ve ortaya koyduğu felsefe, sadece Lübnan için değil, dünya edebiyatını ilgilendiren bir yapıdaydı. Birçok yazısında, El Bağdadi’den yola çıkarak “Kuran metni mucize değildir. İnsanlar onun benzerini hatta daha iyisini yazabilirler” diyordu. İslami kültürün Arapların kültürü olmaması gerektiğini savunuyordu, böylesi bir bağlılık edebiyatın ve şiirin tekrarından başka bir şey olmayacaktı... Adonis’in şiirinde, özellikle “Şamlı Mihyar’ın Şarkıları” kitabında alt tabakadan, yoksul, sıradan ama onurlu insanları kurtuluşa çağırıyordu. Ama ne yazık ki Adonis’in şiir insanlarının üzerine yağdı bombalar... Şiir, ne kadar süreceği belirsiz ateşkes döneminde sesi olacak yine Arapların... Sonrası... Belki de Mahmut Derviş’in söyledikleri anımsanacak yeniden: “Tarihte şairi ve şiiri olan bir ülke, şairi ve şiiri olmayan ülke tarafından yenilgiye uğrasa bile; aslında yenilen ülke, şairi olmayan ülkedir. Şairi olmayan ülke yenilgiye mahkum bir ülkedir. Bugün kavimlerimden yarınlara şiirimle geçiyorum. Mesafelerde taşıdığım aşkın hüznü, benim derinliklerimde mutluluğa dönüşecektir.” *ŞairÇevirmen Adonis (üstte) ve Mahmud Derviş (solda)... Onların şiiri savaşla, ama savaşa karşı büyüdü. 1948’de İsrailFilistin savaşı patlak verdiğinde Filistin’in bugün yaşayan en büyük şairi olarak kabul edilen Mahmud Derviş (1941 Celile) henüz yedi yaşındaydı ve köyünden ailesiyle birlikte göçe zorlanınca bu topraklarda ilk acısını da yaşadı. Hz İsa’nın çarmıha gerildiği tepenin eteklerinde, Nazarat’ta, 1924 yaşları arasında, üç kez gözaltına alındı, işkence gördü, hapis yattı. Buna rağmen yazdığı şiir ve çıkardığı edebiyat dergileriyle İsraillilere ve emperyalizme karşı direndi. BEYRUT PARÇALANIYOR, ŞİİR DEĞİŞİYOR Bugüne dek eline bir kez olsun silah almadı, ama kalemi hiçbir zaman elinden bırakmadı. 22 yaşında yazdığı “Toprak Kasidesi” adlı uzun şiiri, ilk acıyı tattığı ve göçe zorlandığı Celile’ye göndermeydi: “Ben mezbahanın tanığı/Ve haritanın/Ben basit sözcüklerin çocuğu/Çakıl taşların kanatlarını gördüm/Gördüm silahların çığlığını/Bizde, yüreğimizin üstüne kapatılan kapıyı/Yerlerimize konulan haczi”... CUMHURİYET 04 CMYK