22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 AĞUSTOS 2006 / SAYI 1065 11 PAZARIN PENCERESİNDEN Yabancıyla evlenmek 1 Selçuk Erez loballeşmeye niçin karşı olduğumu açıklayacağım: En büyük kızım Yeşim, 1992’de Amerikalı bir oğlanla evlendiğinde, damadın akrabalarına, “Kızlarınızı İspanyollardan, Fransızlardan bir de İtalyanlardan sakının!” derlerdi. Ben de kızı başıma bir şey gelmesin diye ABD’ye yolladım. Bakın ne oldu! “Üç kızım daha var: Hiçbirini ABD’ye yollamayacağım. Birini Mogadişu, birini SarayBosna, üçüncüsünü de Çeçenistan gibi daha güvenli yerlere yollayacağım!” demiştim de gülmüşlerdi. İkinci kız da ABD’de bir üniversiteye gitti. Bir Rus delikanlıyla yaşam boyu beraber olmasına ramak kalmıştı. Üçüncüsü aynı ülkede mimari okudu. İkinci yaz tatile gelirken “Arkadaşımı da getirebilir miyim?” deyip olumlu cevap alınca ne oldu dersiniz? Japon bir damat adayı ile tanışmıştım. Bu genç hâlâ civarda ve iş ciddiye benzer. Globalleşme, ticaret, eğitim vb. nedeniyle yeryüzünün çeşitli yerlerine gidip gelen oğullarınızın yabancı gelin, kızlarınızın da yabancı damat getirmeleri gibi sorunlara yol açan kötü bir şeydir. Önce oğullarınızı zorlar. Yabancı kızla anlaştıkları halde bu kızın anasıbabası ne diyecekler, nasıl bir tepki göstereceklerdir. Yabancılara, çeşitli ülkelerde nasıl kız isteneceğine dair bilgi veren bir almanak hazırlanmasının zamanı gelmiştir. Birleşmiş Milletler’in gerçekleştirmesi gereken bu almanakta şu yararlı bilgiler yer alabilir: Korelilerden nasıl kız istenir? Kızın evine vardığınızda sevdiğinizin anasının ve babasının karşısına geçip yere diz çökün ve alnınızı yere yapıştırıp şu sözleri söyleyin: “Kızınızı çok seviyorum. Kendisiyle ömür boyu mutlu olabilmek için onay ve takdisinize muhtacım!” Sıfır noktası Haydarpaşa Haydarpaşa Garı’na sahip çıkalım... Üç akademisyen; Mutlu Binark, İshak Kocabıyık ve Gani Çulha, bu sloganın arkasında yatanı, yani tarihe, kültüre, dahası bir kente sahip çıkma arzusunu bir sergiye dönüştürdüler. Sözlü tanıklıkları siyah beyaz fotoğraflarla birleştirip, Haydarpaşa Garı ve limanı üzerinde dönen rant oyununun şifrelerini çözdüler. Karşı Sanat Çalışmaları’nda başlayan, Tarih Vakfı ve İnsan Yerleşimleri Derneği’nin işbirliği ile gerçekleşen “Sıfır Noktası” etkinliği 3 Eylül’e kadar sürecek... G Mutlu Binark İshak Kocabıyık Y Babası önceden kızı tarafından birkaç yıl sürer bu gereğince hazırlanmışsa şu cevabı verir. “Sizi her ne kadar okyanuslar ayırmaktaysa, ırkınız, kültürünüz bu kadar farklı olsa bile birbirinizi çok sevdiğinize inanıyor ve yuvarlak gözlü olduğunuz halde sizi kabul ediyorum!” Çinlilerden nasıl kız istenir? Kız istemeye gitmeden önce kayınpeder adayınıza doğduğunuz gün, ay, yıl, saat ve saniyeyi bildirmeniz gerekir. O böylece Çin burçlarının kitabına bakıp kızı ile bağdaşıp bağdaşmayacağınızı anlayacaktır. Bu ilk sınavda çuvalladığınızda şansınız sıfırdır! Bu sınavı geçerseniz, başlık parası olarak şunları biriktirmeniz gerekir: Yeterince altın, en az on inek ya da yirmi keçi, olmazsa otuz tavuk, içi portakallı pilavla doldurulmuş ve iyice kızartılmış dört domuz, on iki demet şeker kamışı, kentin iyi bir otelinde 100 kişilik ziyafet garantisi. Ötesi, Kore’deki gibidir. Eskimolardan nasıl kız istenir? “Eskimo” sözcüğünün anlamı “Çiğ et yiyen”dir. Her şeyden önce bazı kutup sakinlerinin bu kelimeyi sevmediklerini, mesela “İnuit” gibi başka sözcüklerle adlandırılmayı yeğlediklerini bilmelisiniz. Kayınpeder ya da kayınvalide adayınızın çok ihtiyarlamalarını beklemeniz amacınıza kolay ulaşmanıza yol açar. Bu ulusun yaşlıları eninde sonunda bir gün kabilelerinden ayrılıp uzakta buzların üstüne yatar ve donarak ölmeyi beklerler. Tam bu sırada onlara yaklaşır ve “Kızını bana verir misin?” diye sorarsanız muhakkak “Aman be al git, ne... yersen ye!” gibisinden bir cevap verir. Hiçbir şey demezse o çoktan donmuştur ve artık o kızı almanızı engelleyecek bir şey kalmamıştır. Bu konuda çözümlenmesi gereken sorunlar tabii ki bunlardan ibaret değildir ve haftaya çok daha ciddi sorun ve çözümler sunmaya devam edeceğiz. aklaşık bir yıl önce, Ankara’da üç kişi bir araya gelerek Haydarpaşa Garı’na doğru görsel ve sözlü tanıklık çalışmamızı gerçekleştirmek için yola çıkmıştık. O tarihlerde Haydarpaşa Garı’nın “kentsel dönüşüm” adı altında neoliberal ekonomik politikaların ve ulusaşırı sermayenin yerli ortaklar/taşıyıcılar bularak yeni rant alanları yaratması uygulamalarına “iştah açıcı” bir hedef olarak seçildiği ve birtakım siparişler yapıldığı haberleri basında yer almaya başlamıştı. Demiryolları kültürü ve istasyon binalarına, özellikle de Anadolu demiryollarının sıfır noktası olan Haydarpaşa Garı’na yönelik kişisel ilgimiz nedeni ile, bu tarihi binayı ve işlevini dönüştürülmeden önce görsel ve sözlü tanıklık çalışması ile kayıtlamak istedik. Gani Çulha, Gar’ı ve liman alanını, içindeki yaşamları ve içinden geçenleri yirmi dört saati ile siyahbeyaz olarak fotoğraflarken, biz de farklı hizmet birimlerindeki demiryolu çalışanlarıyla, ana hat ile banliyö trenlerini kullanan yolcularıyla ve gar alanında çalışan diğer işgücüyle, berberinden garsonuna, büfecisinden taksi sürücülerine değin görüşmeler yapmaya çalıştık. “Zaman ve Uzam İçinde Haydarpaşa Garı” adını verdiğimiz bu çalışmada sözlü tanıklık ile otuz kişinin belleklerindeki Haydarpaşa Garı imgesi ile kendi yaşamlarına dahil olan demiryolu kültürü ortaya çıkartıldı. Haydarpaşaİzmit hattı ise bir imtiyaz değildi, devlet bizzat kendisi bu işi üstlendi. Ancak Sultan Abdülaziz böyle büyük girişimin bir uzman tarafından yönlendirilmesi gerektiğini düşündü ve Asya Osmanlı Demiryolları Genel Müdürlüğü’ne de Alman mühendis Wilhelm von Pressel’i getirdi. Sultan Abdülaziz Anadolu demiryolunun başlangıcının İngilizlerin aksine Akdeniz’den değil, İstanbul’dan ve dolayısıyla Haydarpaşa noktasından olması kanısındaydı. Pressel’in Osmanlı devletine sunduğu projede başlangıç noktası, diğer bir deyişle demiryollarının sıfır noktası Haydarpaşa’ydı. 19 Ağustos 1908’de gar hizmete açıldı. Günümüzde de TC demiryolu trafiğinde, Haydarpaşa Garı demiryollarının sıfır noktası. FİLM, HAYDARPAŞA’DA BAŞLAR VE... Haydarpaşa Garı Türk sinemasının vazgeçilmez mekânlarından biri oldu. Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları, Ö. Lütfi Akad’ın Gelin, Duygu Sağıroğlu’nun Bitmeyen Yol’u toplumsal bellekte içgöç olgusunu Haydarpaşa ile özdeşlik ilişkisi kurarak kayıtlamıştı. Bu, edebiyatta da yansısını buldu, göçmen imgesi ve aidiyet tasarımları kimi zaman şiirlerde, kimi zaman öykülerde dolaşıma girdi. Sırtlarında denkleri, ellerinde bavullarıyla, göçmenlerin yaşantılarının ulaşılmaz düşü, arzu nesnesi “İstanbul” artık Haydarpaşa Garı’na varış ile gerçek olmuştu. Bundan ötürü, göçmenlerin yeni toplumsal, kültürel ve ekonomik ilişki ağları ile karşılaşmasının da sıfır noktası Haydarpaşa Garı’ydı. “Dolayısı ile bu dinamizm kişinin bakışı ile ilintili. Bizle anlam kazanıyor... Çorum’dan, köyünden gelmiş bir insan, Haydarpaşa’da indiği zaman bu onun için yeni bir hayat, başlangıç. Uçsuz bucaksız ve iki taraflı. Karşıda bir kıta: Anadolu kıtasından Avrupa kıtasına bakıyor. Dolayısıyla şimdi bu da yeni bir başlangıcı ifade ediyor.” (Ali İhsanTCDD 1. Bölge Çalışanısözlü tanıklık28.07.2005) “Burası ilk para kazandığım, özgürlüğümü ilan ettiğim yer. O anlamda değeri var. Bayan makinist olmamın anlamı, değeri var... Haydarpaşa İstanbul’a ait bir simge. Herhangi bir yerden gelen insan tren geldiğinde iniyor Haydarpaşa’ya. Onun İstanbul’u burası. Onun merkezi, sıfır noktası. Ben İstanbul’u çok sevdiğim için... İstanbul’u seven bir insan da Haydarpaşa’yı sever. Buraya yapılacak her şeyden birincil derecede etkilenecek insanlardan biriyim... Haydarpaşa projesi, Marmaray, Kanak projesi var... Limanların özelleştirilmesi var. Bunlar birbiriyle bağlantılı. Neticede ne olacak? Burası kapanacak. Bizler bir yerlere gönderileceğiz...” (SeherTCDD 1. Bölge Çalışanıİstanbul doğumlu30 yaşındasözlü tanıklık29.07.2005) “Buraya liman geldi, biz geldik, yani buraya çevreye gelip de etrafı kalabalık yapan demiryolcuları, limancılar değildir, kalabalık yapan buradaki yerleşim alanlarıdır. Dünyanın her tarafında böyledir. Liman kenti, gar kenti olarak anılan bütün kentlerde bu yapılaşmanın olduğu yerlerde de şehirleşme olur. Çünkü liman çalışanları, demiryolu çalışanları, aileleriyle birlikte 4050 bine varan nüfus yapılaşması vardır, bundan yararlanan yan sektörler vardır. Onlar sonradan gelmiştir... Buranın ilk sahibi biziz. Onun için Haydarpaşa’nın satılması veya başka amaçla kullanılması yönünde yapılan iddialar dayanaksız kalıyor... Önce dediler ki, İstanbul’a gel, taşı toprağı altın. Şimdi kovuyorlar, yabancı sermayeyi çağırıyorlar, taşı toprağı altın diye. Merak ediyorum, onları ne zaman kovalayacaklar.” (TugayTCDD 1. Bölge Çalışanısözlü tanıklık3.10.2005) 4 Mayıs 2006’da İstanbul 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Haydarpaşa Gar binasını ve çevresini, Türkiye’deki ilk büyük demiryolu tesisleri alanı olduğu için “tarihi sit” alanı kabul etmişti. Kararda, söz konusu alanda “kentsel ve tarihi sit alanı” karakteri gözetilmesi ve demiryolu kültürünün yaşatılması önerilmişti. Ancak, kurulun bu kararının dağıtımı ilgili kuruluşlara yapılmıyor, proje taslakları bir kenara konulup Marmaray projesi yeniden gözden geçirilmiyor. Çalışmamızda da Haydarpaşa Garı ve liman alanının “işlevsizleştirilmesi”nin simgesel olarak iki anlamının olduğunu düşünüyoruz; neoliberal politikalardan beslenen bireycietik anlayışın meşrulaştırılması ve toplumun kolektif belleğinin değersizleştirilmesi... İşte bu nedenle gerçekleştirdiğimiz görsel ve sözlü tanıklık ile garın kolektif belleklerdeki “silinmez” yerini ve simgesel önemini gözler önüne serip, kamusal özneyi mekânlarına ve belleğine sahip çıkmaya, Haydarpaşa Garı’nın geleceğine ilişkin alınacak kararlarda “karar verici” olarak etkin bir eyleyen olmaya davet ediyoruz. “Bir de tarihi hiçbir bina Haydarpaşa binası gibi insanlarla iletişim içinde olmamıştır. Hasan Dayı, köyünden tahta bavulu ile kalkıp geliyor buraya... Haydarpaşa’yı bir yaşıyor. Görüyor, dokunabiliyor, oturabiliyor, çayını içiyor, sohbet ediyor, bekleme salonunda bekliyor. O diyalog içinde farklı insanlarla tanışabiliyor. Dolayısıyla böyle bir özelliği de var...” (Ali İhsanTCDD 1. Bölge Çalışanısözlü tanıklık28.07.2005) Anadolu coğrafyasında 1850’li yıllarda başlayan demiryolu serüveninin en görkemli kısmı hiç kuşkusuz Haydarpaşa Garı ve Haydarpaşa hattının inşasının gerçekleşmesi. Bu, Avrupa’nın emperyalist ulusdevletlerinin Osmanlı ve OrtadoğuYakındoğu üzerindeki sömürgeci düşünceleriyle ilgili. Osmanlı Devleti demiryolu yapımı konusunda ilk imtiyazı 1856 yılında İngilizlere İzmirAydın hattı için vermişti. CUMHURİYET 11 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle