02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 MAYIS 2006 / SAYI 1051 9 Moskova’da artık sinema yok! usya’nın sinema nüfusu 150 milyon. Sinema sayısı 800. Demek ki 187.500 kişiye bir sinema salonu düşüyor, ama bu sinemaların büyük bölümü başkentteki Avrupa stili alışveriş merkezlerine yerleşmiş, patlamış mısır satan multipleksler. Sinema salonlarının depo olarak kullanıldığı yıllara göre yine de büyük bir aşama. Üç yıl öncesine kıyasla Rus filmlerinin piyasa payı beş kat büyük. Rusya, Hollywood’un ABD dışındaki en önemli on pazarından biri olsa bile Rus filmleri artık Hollywood’dan daha çok para getiriyor. Bunun en önemli nedenleri arasında Rus sinemasının güçlü bir geleneğe sahip olması, Batı kültürü ile Rus kültürü arasındaki büyük fark ve Amerika karşıtlığının günden güne artması sayılabilir. Bugün Rusya’nın en başarılı genç yönetmenlerinden biri ünlü Sovyet yönetmeni Sergei Bondarchuk’un oğlu Fedor Bondarchuk. Güncel sinema tekniğini Sovyet filmciliğinin en iyi gelenekleri ile bağdaştıran “Company Nine” filminde hem “Apokalips Şimdi” gibi Hollywood klasiklerine hem de babasının unutulmaz filmlerine göndermeler yapıyor. Yönetmen filmin gişede 25 milyon dolar yapmasını ise bugünün Rusya’sında kimlik arayışının çok önemli bir konu olmasına bağlıyor. Durum böyle olunca dört nala bir yaşama kendini kaptırmış Moskova’nın ortasında, dağılan Sovyetler Birliği’nin Baltık Denizi’nden tutun Orta Asya’ya dek tüm eski uydularını bir araya getiren bir sinema olayının ve bir zamanlar tüm sinema işlerinin yürütüldüğü Goskino’nun, Stalinist mimariye sahip binasında başka bir çağın anılarından yorulmuş tahta sandalyelerde harcanan bir haftanın ne anlamı olabilir? Hele bu mekân, adı Gorki R Gönül DönmezColin Artık Rusya’da sinemaya gitmek zamandışı bir yolculuk gibi. Irkçılık, sosyal ve ekonomik adaletsizlik, hava kirliliği, AIDS gibi sorunlarla uğraşan ülke, bugün Hollywood sinemasına meydan okumaktan çok uzak. Yeni cumhuriyetlerin sinemaları ise desteklenmiyor. Moskova’dan, “Eski Sovyetlerin Ellili Sinemaları Forumu”ndan Cennetin Altından Geçen Yol / Özbekistan / Yön: Kamara Kamalova izlenimler... Yılda bir iki film çıkarabilen ülke kendini şanslı sayıyor. Bu filmler de parasızlıktan, devlet bürokrasisi ya da baskısından kaçınmak için dijital yapılıyor. Şu an yalnız Özbekistan Hollywood’a meydan okuyabiliyor. Forumun kapanış tartışması önemliydi. Gürcü Elgar Shangilaya’nın özetlediği gibi bu gibi forumlara gereksinim vardı. Yeni cumhuriyetlerin sinemaları, ancak herkes bir araya gelir ve birbirlerine destek verirse ayakta durabilir ve belki de eski gücüne kavuşabilirdi. Bu bağlamda Avrupa ülkelerindeki verimli ortaklık çalışmaları örnek alınabilirdi. Tartışmanın sonunda. bol güneşli bir öğle üstü Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği davete yürürken bir hafiflik vardı içimizde. Anakronik görünse bile forumun gerekliliği bir kez daha kanıtlanmıştı. adlı kısa filmi babalarının cesedini sınırın öbür tarafına gömme çabaları boşa çıkan insanların çaresizliğini anlatıyor Narliev’in dediği gibi; ne yaşayana ne de ölüye saygı duyulmayan bir zamanda. Özbek Zulfikar Musakov ise “Vatan” filminde öz kimliğe dönüşü vurguluyor. Tacik Safarbek Soliev “Bekleme Takvimi”nde ufak bir kasabada dönen ufak entrikaları anlatırken Rus ve Müslümanın dostça yaşadığı bir Tacikistan’ın özlemini çeker gibi. MOSKOVA’NIN SIRADAN BİR GÜNÜ... Kutsal Günah / Kazakistan / Yön: Bolat Sharip olup da yazar da artık Lenin gibi gözden düştüğü için değiştirilen, bir ayakkabının 10001500 dolara satıldığı bir caddenin köşesinde ise... Her sabah Fendi’ler, Dior’lar, Dolce Gabana’lar arasından geçip Goskino’nun karanlık salonuna yerleştiğinizde bir öncekinin mi yoksa şimdikinin mi garip bir düş olduğuna nasıl karar vereceksiniz? Zaman dışı bir yolculuğa çıktınız sanki. Çevrenizde oturanlara bakıyorsunuz. İşte Türkmenbaşı ile arası açıldığından Moskova’ya göç eden Kodakulu Narliev, işte Tacik hükümetiyle başı derde girince Moskova’nın yolunu tutmuş Davlat Kudoynazarov, işte Özbeklerin önce bağrına basıp sonra dışladığı ama dünyanın Godard’la kıyasladığı Ali Khamraev, işte yaşı yetmişe yaklaşsa da taptaze bir filmle karşımıza çıkan, Orta Asya’nın gelmiş geçmiş en önemli kadın yönetmeni Kamara Kamalova. Daha kimler yok ki! Ya bir zamanlar tüm yönetmenleri zehir fışkıran kalemleriyle titreten “Moskova Eleştirmenleri”... Birkaç genç de yok değil aramızda. Onlar da filmlerini getirmişler. Sabahları retrospektifleri izliyoruz, öğleden sonra yeni yapıtları. Bir eleştirmen haklı olarak soruyor: “Neden yeni filmler retrospektiflerin kalitesine ulaşamıyor?” Kastedilen yeni filmlere örnek mi? Bizim “Kilim mi satıyoruz, film mi” dediğimiz türden kadınların yerel takıları sergilediği, defileye çıkmış gibi dolandığı, erkeklerin at üstünde marifet gösterdiği, göçebe çadırlarının etnografi müzesi gibi donatıldığı bir Kazak filmi, “Kutsal Günah” ya da Ukrayna, Litvanya, Latviya’dan iç karartıcı varoluşçuluk çabaları, müzik kliplerinden farksız içeriği beş para etmeyen sözde filmler. Gerçi günler ilerledikçe ilginç yapıtlar çıkmıyor değil karşımıza. Ana tema “sınır”. Kırgızistan’dan Marat Azikulov’un “Sınır” Forumun ikinci günü metroda bir Ermeni öğrenci öldürüldü. Ertesi gün de iki Tacik. Bir gün sonra foruma katılan bir Ermeni yönetmen başına kırık bir cam şişe yedi, yine metroda. Moskova’da bu gibi olaylar artık sıradan. Yeni Orta Asya sinemasının Batıda defalarca ödüllendirilmiş genç yönetmenleri Kırgız Aktan Abdikalikov, Ernest Abdizhaparov, Özbek Zülfikar Musakov kara saçları, çekik gözleri dazlakların hışımına uğrar diye metrodan uzak durup tüm paralarını taksilere harcıyorlar. Irkçılığın günbegün arttığı, Kızıl Meydan’ın en görkemli yapıtlarının en lüks Avrupa moda evleriyle dolup taştığı, “bodyguard” tipi genç erkeklerle yaşlı ve paralı adamları yeğleyen genç kadınların ve paranın nasıl kazanıldığından habersiz bir kitlenin ortalığa hâkim olduğu Moskova’da 10. yılını kutlayan “Eski Sovyetlerin Ellili Sinemaları Forumu” anakronistik geliyor gözüme. Şu sıralarda Putin G8 zirvesinde devlerle yarışıyor. Rus kadınları Avrupalı kadınlardan 10, erkekleri ise 16 yaş daha az yaşıyor. Yani erkekler için yaş ortalaması 60’ın altında, kadınlar için 73. İçki, sigara, hava kirliliği, sosyal bakım yetersizliği ve yeni ortaya çıkan AIDS sorunu baş nedenler. Ayrıca her gün 100 kişi trafik kazalarında ölüyor. Orta Asya ülkelerinin her birinin başında ise başka bir dert. Rusya ile bağları koparma konusunda kararsızlık, İslamiyete hızlı dönüş ve Rusya’nınkine benzer diğer sorunlar... Narliev, Shamsiev, Saparov, Khamraev, Bazarov ve Okeev gibi devler yetiştirme olanakları yok bugün. Bekleme Takvimi / Tacikistan / Yön: Saferbek Soliev Neco Çelik’in filmi bu hafta gösterime giriyor... Kısık Ateşte 15 Dakika Y önetmenliğini Neco Çelik’in, yapımcılığını Mehmet N. Karaca ve Oğuz Eruzun’un yaptığı, Metin Akpınar, Haluk Bilginer, Ata Demirer, Özkan Uğur, Eyşan Özhim, Janset, Cezmi Baskın, Aysun Kayacı, Erhan Yazıcıoğlu, Ali Sunal, Haktan Pak, Aydoğan Oflu, Belit Özükan ve Hepsi müzik grubu üyelerinin rol aldığı “Kısık Ateşte 15 Dakika” adlı dramkomedi filmi bu cuma günü gösterime giriyor. Filmin görüntü yönetmeni Markus Ziegler. Müzikler ise Jingle House’a ait. Film, MEDYAPIM, SİNEFEKT, İMAJ ve STM ortak yapımı. Üç hafta gibi kısa bir sürede çekilen filmin tamamına yakını İstanbul’da bir Fransız restoranında geçiyor. Filmin konusu ise bir hayli ilginç. Filmde restoranın sahipleri, çalışanları ve müşterilerini oluşturan çeşitli karakterlerin hayatlarının, neredeyse bir yemek pişirme süresi olan 15 dakikada, meydana gelen zincirleme olaylar sonucunda değişmesi ele alınıyor. “Le Chic” adlı bu restoranın ortaklarından biri, iş adamlığından çok kadınlara olan düşkünlüğüyle ünlü, Şakir (Aydoğan Oflu) ve oyuıncu Kader Sayar’dır (Eyşan Özhim). Restoranın dengesi, Kader’in, Resul (Metin Akpınar) adında şekerden ve buzdan sanat eserleri yapan, kör bir heykeltıraşı işe almasıyla altüst olmasıyla başlıyor. Bu durum, Resul’ü, özellikle de şef Marcel Usta'yı (Cezmi Baskın) nedensiz bir tedirginliğe sürüklüyor. Bir akşam Kader, Fazıl Bir (Özkan Uğur) isimli yönetmenin, kendisiyle onbeş dakikalık görüşme isteğini kabul ediyor. Fazıl’ın amacı ise Kader’i kendi filminde oynamaya ikna etmek. Bunu başarabilmek için de kendini “canlı bomba”ya dönüştürüyor. Tam bu sırada da Fazıl Bir’in Kader’e anlattığı senaryonun Resul’ün öyküsü olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bunlara daha bir çok sıra dışı insan hikâyesi eklenince, saat 21 ve 21.15 arasında, restoran, tam bir panayıra dönüşür. Bazıları için büyük sürprizlere gebe bu panayırdaki olayların doğuşu ise tam 21.15’e denk gelecektir... CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle