Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 MAYIS 2006 / SAYI 1051 11 Türkiye’de yaşayan Çingeneler, kendilerine şimdilik “Roman” diyorlar. Çünkü Çingene kelimesine yüklenen aşağılayıcı anlamdan bıkmışlar. Önyargılardan ve horlanmaktan da. Durumu değiştirmek için kolları sıvamışlar. Kuracakları Roman Gençlik ve Kültür Merkezi bu yöndeki ilk adım. Esra Açıkgöz Çingene kültürüne sahip çıkıyoruz... ADAM BARTOSZ Polonya’daki Çingene Müzesi Direktörü Müzemiz, dünyadaki ilk Çingene Müzesi. İlk amacımız Çingene kültürünü koruyarak, Çingenelerin toplum tarafından kabul edilmesini sağlamak. Bunun için çocuklara ve yetişkinlere dilimizi ve tarihimizi öğretiyoruz. Her yıl İkinci Dünya Savaşı’ndaki soykırımla ilgili anma yapıyoruz. Ayrıca müzede, Romanların eski el sanatları, enstrümanları ve müzik arşivi de var. Çingene kültüründen her kuşakla bir şeyler eksilse de en iyi korunan değer dil oldu. Bunda Polonya ve Rusya’da geleneklere göre hayatını devam ettiren Çingene toplulukların etkisi büyük. Gelenekleri sürdürüyor, törelere göre hareket ediyorlar. Kurallara saygısızlık yapanların cezasını, çeribaşı veriyor. Bazı topluluklarda polis ya da doktor olmak Müslümanlardaki haram gibi karşılanıyor. Polonya’da bir nevi dokunulmazlık sağlasalar da, hükümetle ciddi problemler yaşıyorlar, geleneklerine saygı gösterilmesi için parlamentoya dilekçe yolladılar. Polonya’da 25 bin Çingene var. Parlamentodaki önemli liberal politikacılardan biri Çingene. Gazeteciler, yazarlar, fizikkimya öğretmenleri de var. Yüksek eğitim alanların sayısı 50. Bu rakam her yıl artıyor. Ulaşılabilir Yaşam Derneği’nin “Roman Olsun” çalışmasında Özgür Baykal’ın Uzunköprü’de çektiği fotoğraf... Çingene kadın dernekleri... Elena Marushiakova, Bulgaristan Bilimler Akademisi’nde görevli, etnolog, yazar ve Studii Romani Derneği’nin üyesi. 30 yıldır çingene kültürü üzerine çalışıyor. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Çingeneler” kitabı Türkçeye de çevrilmiş. Bulgaristan çingenelerini anlatmanızı istesem, nasıl bir portre çizersiniz? Bulgaristan bir çingeneler mozaiği, çok uçlarda farklılıklar var; iyi eğitimliler, eğitimsizler, çok zenginler, çok fakirler... Çoğu problem Türkiye ile aynı, ancak bizde Çingene hareketi 15 yıl önce başladı, daha örgütlüyüz. Peki çingeneler hayatın her alanına girdiler mi? Evet, profesörler, hükümet organlarında görev alanlar, milletvekilleri var. Mesela en önemli kardiyologumuz, Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki iki üst düzey yönetici Çingene. Hatta Çingene başbakan bile vardı. Bunlar kimliklerini ne kadar rahat yaşayabiliyorlar? Çingene hareketi için bu çok önemli bir sorun, ancak Bulgaristan’daki Çingeneler hiçbir zaman kimliklerini gizlemiyorlar. Artık ders kitaplarında Çingenelerle ilgili bilgilere yer veriliyor ve bunlar giderek çoğalıyor. Ancak bu gelişmeleri sağlamak kolay olmadı, hiçbir ülke için kolay olmaz. Türkiye’deki Çingene derneklerinde henüz sekreterler dışında kadın yok. Sizin mücadelenizde kadınların yeri ne? Çingene Kadın Dernekleri var. Bu dernekler özellikle eğitimle ilgili çalışıyorlar, çünkü çocuklara eğitim vererek hem kendi hem de Çingenelerin durumlarını değiştirebileceklerine inanıyorlar. Bazı Çingeneler sadece kadın sorunlarıyla ilgili çalışıyorlar. Üniversitede eğitim alan kadın öğrenciler de var ve bize burs için başvuran 150 Roman öğrenciden 75’i kadın. Bizi görmenin zamanı gelmedi mi? vrupa Birliği, bu yılı Çingene Yılı ilan etti. Yani bu yıl Çingenelerin sorunları konuşulacak. Peki, ya çözümler? Bir yıla sığmayacağı kesin, çünkü çok derin. Söz konusu olan sadece işsizlik, sağlık ve eğitim haklarından yoksunluk değil. Toplumların köklü önyargıları da işin içinde. AB Çingene projeleri ve Çingeneleri de kapsayan azınlık projeleri için 2005 ve 2006 yıllarında 1 milyon Avro fon ayırmış. Dünyadaki yaklaşık 12 milyon Çingenenin iki milyonu Türkiye’de yaşıyor. 12 dernekleri, iki federasyonları var. Kendilerine şimdilik “Roman” diyorlar. Çünkü çingeneye eklenen aşağılayıcı sözler A den, tavırlardan usanmışlar. “Biz” diyorlar, “insanlar bizi anlayana kadar Roman diye anılacağız, ancak bu Çingeneliğimizi değiştirmeyecek”. İki dernek kurmayı planlıyorlar: “Roman İşadamları Derneği” ve “Roman Müzisyenler Derneği”. Eylülde İstanbul’da yapacakları Roman Festivali’nin geliriyle de Roman Gençlik Kültür Merkezi açacaklar. Ulaşılabilir Yaşam Derneği’nin AB desteği ile düzenlediği “II. Uluslararası Roman Sempozyumu”na katılan Polonya’daki Roman Müzesi direktörü Adam Bartosz, Bulgaristan’daki Studii Romani Derneği üyesi Elena Marushiakova, Roman müzisyen Bülent Şenyıllar ve iki üniversiteli Selçuk Karadeniz, Zeynep Kurt ile konuştuk. BİZE ŞİMDİLİK “ROMAN” DEYİN... Selçuk Karadeniz, Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde, Zeynep Kurt ise, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’nde peyzaj mimarlığında okuyor. Amaçları, toplumun kendilerine dair çizdiği, “sarhoş, işsiz, eğitimsiz” tablosunu bozmak, önyargıları kırmak. Bu yola girseler de kendilerini dünyanın sahiplendiği gibi “Çingene” değil, “Roman” olarak tanımlıyorlar... Üniversitede Roman olduğunuzu rahatlıkla söyleyebiliyor musunuz? S. Karadeniz: Hiçbir zaman kaçınmadım, çünkü Romanlarla ilgili önyargıyı ancak böyle yıkabiliriz. Roman milletvekilleri, rektör, yöneticiler var, ancak kariyerlerinin zedeleneceğini düşündüklerinden kimliklerini gizliyorlar. Roman’ım dediğinizde ne oluyor? S. Karadeniz: En yakın arkadaşım “Romanlar aile arasında fuhuş yapıyor” diyordu. Beni tanıdıkça fikirleri değişti, ama bunu sağlamak hiç de kolay olmadı... Z. Kurt: Çoğunun daha önce hiç Roman arkadaşı olmamış. Kulaktan dolma bilgileri var, “Çingeneler hırsızdır, pistir”... O yüzden Roman olduğumuzu öğrendiklerinde çok şaşırıyorlar. İlişkilerinde bir değişiklik oluyor mu, uzaklaşma ya da merak? S. Karadeniz: Ankara’dan pek çok arkadaşımı Bartın’a düğünlere getirdim, Ankara’daki Roman mahallerini gezdirdim. Bazen anlatmaya çalışmaktansa, göstermek daha iyi bir iletişim yolu oluyor. Peki önyargılar nasıl sonuçlar doğuruyor? Zeynep Kurt S. Karadeniz: Öğrenciler arkadaşlarını evlerine çağırırlar, ama bir Roman çocuğu mahallesine, evine hiç arkadaşını davet etmez, kıyafetleri, cümleleri hep taklittir. Sadece Roman oldukları için ilköğretimde kafası kazıtılan çocuklar var. Üniversitede okuyan Romanlar arasında bir dayanışma var mı, kaç kişi olduğunu biliyor musunuz? S. Karadeniz: Bildiğim kadarıyla İstanbul, Bartın, Ankara ve Sakarya’da 40 öğrenci var. Önümüzdeki hafta Ankara’da buluşup sorunları konuşacağız. Nedir bu sorunlar? Z. Kurt: En başta yoksulluk, sonra da eğitimsizlik. S. Karadeniz: Babamın maaşı olmasa, ben de okuyamazdım. Üniversiteli Romanların çoğu çalışmak zorunda. Her işe alınmadıklarından hamallık yapıyorlar. Baraka gibi evlerde kalıyor, ayın sonunu getiremiyorlar. Sizin kadar şanslı olmayanlar için neler yapıyorsunuz? Z. Kurt: Bartın’da bir ilköğretim okulunda beş arkadaş Roman çocuklara ders veriyorduk. S. Karadeniz: Şanslı olsam da, ben de bir Roman mahallesinde büyüdüm. Şimdi onlar için bir şeyler yapmak istiyorum. Üniversiteden arkadaşlarla Ankara’daki mahallelere gidip nasıl iş bulabileceklerini öğretiyor, eğitimin önemini anlatıyor, kendilerine bakış açılarını nasıl değiştirebileceklerini gösteriyoruz. İHD ve Dünya Af Örgütü ile görüşüyoruz. Birkaç yıldır sorunlarımızı daha kolay anlatabiliyoruz. Yeni nesil için meslek, hâlâ müzisyenlik ve dans mı? S. Karadeniz: Evet. Ayrıca müzisyenlik yapan hiçbir çocuk okumuyor, çünkü düğünlerde kazanılan para az değil. Roman derneklerinin bulunduğu yerlerde müzik ekibi kurarak bu çocukların yeteneklerini eğitimle birleştireceğiz. Bir de rehabilitasyon merkezi açacağız. Roman gençlerde büyük bir tükenmişlik var. Gelecek için planlarınız neler? Z. Kurt: Mesleğimi yapacağım ve Roman çocukların eğitimine yardımcı olacağım. Belki sıra diğer çocuklara gelir. S. Karadeniz: Ben idealistim, gidebileceğim en yüksek yere kadar gitmeyi zorlayacağım. Selçuk Karadeniz... (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) Göğüslerinde huzur bulduklarımıza... Aylin Kotil nneler günü gelmeden bir hafta önce hepimizi bir telaş sarar. Annemize ne hediye alsak diye düşünmeye başlarız. Annemiz yoksa bile anne gibi bildiklerimiz vardır. En azından onları arar, ziyaret eder ya da bir yerlere götürürüz. Ama bunların hepsi tatlı, keyif veren telaşlardır. Acaba onlar bizi büyütürken hangi haller içersinde olurlar? Telaş mı ederler ya da neyin telaşına kapılırlar? Bizim ne hediye alacağımızı düşünürken duyduğumuz keyifli telaşı mı yaşarlar sadece, yoksa bazen sorumluluk omuzlarını çökertir mi? Yaşanmadan öğrenilmeyen ve öğretilemeyeni deneyimlemek hangi izleri bırakır, hangi toylukları terk ettirir? Hazır olsalar da olmasalar da yaşadıkları ağır gelmiş midir? Hangi anne kaçabilir ki yavrusundan “Bir dakika ben daha hazır değilmişim” diyerek? A Anneler anne olmaya hazır olsalar dahi gafil avlanacak pek çok anla karşılaşırlar. Ancak anneler kendi bulundukları ortam içersinde her zaman çocuklarına en iyisini vermeye çalışan, enerjileri bitmek bilmeyen varlıklardır. Şaşkınlıklarını, beklentilerini, ümitlerini kolayca erteleyip, hayatı sahip oldukları için karşılayabilenlerdir. Afrika’daki bir anne çocuğunu doyurabildiğinde mutludur. Evladını askere yollayan bir anne ise onu tekrar sağ salim görebildiğinde. Kimi anneler kızlarını töreye kaptırmama telaşındadır, kimileri ise iyi bir okula girsin diye amansız bir yarışın içinde. Ortama ve şartlara göre çocukları için farklı telaşlara kapılsalar da bütün anneler bulundukları yere ve zamana göre evlatlarına en iyi olduğuna inandıklarını verme peşindedir. Hem de hiçbir beklentileri olmadan. Anneler yaptıklarının kendine geri dönmesi beklentisi içersinde de olmazlar. Çocuğu rahat ve huzurlu olsun, bu onlara yeter. Çocuklar ise kendileri için duyulan bu sevgiyi hisseder ama şiddetini doğru tahmin edemezler. Ta ki kendileri anne olana kadar. Kendileri anne olduktan sonra anladıklarında, annelerine düşkünlükleri artsa bile bütün yoğunluklarını evlatlarına verirler. Tıpkı annelerinin yıllar önce yaptığı gibi... Onlar hep yanımızda olan, üzüldüğümüzde bizden çok üzülen, sevindiğimizde bizden çok sevinendir. Hangi yaşta olursak olalım başımızı göğüslerine yasladığımızda her daim huzur verenlerdir... Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun. aylin@kotilsarigul.com CUMHURİYET 11 CMYK