Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 29 OCAK 2006 / SAYI 1036 Her filmle çıta daha yukarı... “Ben daha önceki işlerimde yüzde yüz mutlu olmadım” diyor Organize İşler’in görüntü yönetmeni Uğur İçbak. Bu film için verdiği yüzde ise 99. Sebebi ise bir görüntü yönetmeni olarak setten post prodüksiyon aşamasına kadar filmin içinde olabilmesi, yani teknik olanakları film istediği kadar kullanabilmesi. Bunun tohumlarını da kendi adına daha önceki filmlerinde attığını söylüyor İçbak. İşte bazıları: İstanbul Kanatlarımın Altında, Kahpe Bizans, İz, Eşkıya... Sinema sektöründe görüntü yönetmeni olarak bir anlamda genç jenerasyonun önderliğini yapıyorsunuz. Son dönemdeki hareketlilikte okullu kuşağın payı nedir? Teknik standartlarının yükselmesi, sektörün genişlemesi, bütçelerin artmasına çekim ekiplerinin kalabalıklaşmasına ve çekim sürelerinin uzamasına sebep oldu. Dolayısıyla sinemamızda yeni branşlar oluştu. Artık setlerde genç, sinema okumuş, dil bilen elemanlarla çalışıyoruz. İş bölümü gelişti, herkes kendi işine konsantre olmaya başladı, bilgi konuşur oldu… Ben de okullu ilk görüntü yönetmenlerinden biri olarak sektörde lokomotif görevi gördüm. Arkadaşlarım, asistanlarım ve öğrencilerimle sektöre olumlu bir etkimiz olduğunu düşünüyorum. Siz Yeşilçam dönemini de kıyısından yakalayan görüntü yönetmenlerindensiniz. O zamanki koşullara bugünden bakınca neler söylersiniz? Yeşilçam’daki iş ahlakı, özverili çalışma hali elbette çok başkaydı. Biz hâlâ onların kalitesini yakalamaya çalışıyoruz, bunu itiraf edelim. Metin Erksan, hocamdır ve benimle “Üç milyon seyirci bulduk diyorsunuz, biz 10 milyon seyirciden bahsediyorduk” diye dalga geçiyor. Tabii koşullar çok farklı, ama yine de haklı. Daha sonraki bozulma döneminde ise bağıra çağıra, küfürle iş yaptıran despot yönetmenler vardı. Her şeyi kendileri yapmaya çalışıyor, görüntü yönetmenine kamera operatörü gibi davranıyorlardı. Bugüne gelince sinema üretim tarzının çok değiştiğini ve öyle devam etmekte ısrar edenlerin de çuvalladığını görüyoruz. Elbette teknik her şey demek değil, ama bugünün şartlarında dünya standartlarını yakalamanın geri dönüşü de yok. Yerli yapımlar yeniden seyirci toplamaya başladı. Bu geçişte teknik olanakların rolü var mı? Çünkü teknik yetersizliklerin arkasına sığınmak anlamsızlaştı. Teknik ekipmanı her filmde çıtayı biraz daha yükselterek kullanmaya başlamamızla birlikte seyirciyi yeniden kazanmaya başladık. İstanbul Kanatlarımın Altında, Eşkıya, Kahpe Bizans bunlara örnek filmler. Organize İşler’de teknik anlamda pek çok ilki bir araya getirdiniz. Bu etkiyle görüntülerin zaman zaman hikâyenin önüne geçtiğini düşünüyor musunuz? Çekimlerin filmin önüne geçtiği, hele hele filmden bağımsız olduğu görüşüne katılmıyorum. Bir de hava planlarının bu kadar çok konuşulup diğer planları gölgede bırakmasına biraz içerliyorum. İstanbul’un başrolde olması ve Süpermen esprisi sebebiyle kendi aramızda uçan halı tabir ettiğimiz çekim tarzı ve anlatım dili, çekimlerden çok önce tasarladığımız bir şeydi. Aslında aynı akışkan, süzülen kamera hareketleri yer çekimlerinde de var. Yani hiçbir şey, “çekelim bir yerlere sıkıştırırız” mantığıyla çekilmedi. Görüntü yönetmeni Uğur İçbak Organize İşler filminin hava çekimlerinden... G.O.R.A. ile ilk kez bir filmin tamamı dijital ortama aktarıldı. Organize İşler’de ise en gelişmiş hava çekim sisteminin kullanılması bir ilkti. Bir dönem filmi olan Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?’nün bütçesi dört milyon YTL’yi, dekor ve kostüm hazırlıkları yedi ayı buldu... Tüm bu yeniliklerle sinema sektöre dönüşürken, seyirciyi de televizyon karşısından kaldırdı. Sektörün kaldıracı ise görüntü ve sanat yönetmenleri, görsel efekt sanatçıları, kameramanlar, ses teknisyenleriydi. Özlem Altunok BEYAZPERDENİN ARDI Türkiye öncü konumda... Kerem Kurdoğlu, post prodüksiyon hizmeti veren Sinefekt’in başkan yardımcısı. Sinefekt adını en çok “G.O.R.A.”da duyduk, çünkü bu filmle Türkiye’de ilk kez bir filmin tamamı dijital ortama aktarılmıştı. Kurdoğlu, bu tür teknik donanımların sinemaya geç yansımasını, henüz sektörleşmekte olmasına bağlıyor. İşte anlattıkları: ? Modern post prodüksiyon teknolojilerinin kullanımı açısından Türkiye’deki film sektörü, 1990’ların başından beri iyi bir durumda. 1991 yılında, bizzat sorumlu olduğum bir operasyonla, bugün hâlâ “highend” dijital görsel efekt sistemlerinin en gelişmişi ve en yaygın kullanılanı olan ilk ‘Flame’ Türkiye’ye getirildiğinde, Avrupa’daki ikinci Flame idi. O zamandan bu yana, bu alandaki yatırımların birçoğunda, Türkiye “öncü” konumda. Yeni teknoloji söylenti... Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?, Neredesin Firuze, Herkes Kendi Evinde, Şellale, Hayk Kirakosyan’ın görüntü yönetmenliğini üstlendiği filmlerden bazıları. “Yeni teknoloji söylentileri daha çok reklam amaçlı” diyor, ama izleyicinin de hakkını veriyor. Ona göre izleyicinin entelektüel düzeyi son yıllarda yükseldi. Son yıllarda Türk sinemasında teknik altyapı anlamında ne gibi değişiklikler oldu? Bence teknik altyapıyla ilgili prensipsel bir yenilik yok. Sinema 20, 50, hatta 100 yıl önce nasıl çekildiyse, şimdi de aynen öyle çekiliyor. Aradaki tek fark 65 yıl önce ses ortaya çıktı, 50 yıl önce renk ve 15 yıldan bu yana post prodüksiyonlarda bilgisayar kullanımı yaygınlaştı. Bu “yeni teknoloji” söylentileri daha çok sıradan izleyiciyi sinemaya çekmek için reklam amaçlı kullanılıyor. Sinema filmlerinin üretildikleri teknik koşullarla birlikte ele alınıp öyle tartışılmaları, sadece sinema izleyicisinin entelektüel düzeyinin geçmişe oranla arttığını gösterir. Bir filmin teknik altyapısı için harcanan paranın ekrana ve seyirciye ne kadar yansıdığını düşünüyorsunuz? Harcanan paranın hiçbir şekilde ekranda “görünmemesi” gerekir. Eğer ekranda harcanan paralar “görü Görüntüyü yönetmek Anlat İstanbul, Gemide, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar Mehmet Aksın’ın görüntü yönetmenliğini yaptığı filmlerden bazıları. O da okullu yönetmenlerden. Sinema alanında teknik altyapıyla beraber, eğitime yapılan yatırıma da dikkat çekiyor: Türkiye’nin sinema çekim ve çekim sonrası teknik altyapısı, reklam endüstrisinin ihtiyacına cevap olarak 90’lı yılların başından itibaren yenilenmeye başladı. Aynı dönemde sinema okullarının ilk mezunları da bu teknik altyapıyı kullanabilecek insan altyapısını oluşturuyorlardı. Bugün Türk sinemasının asgari teknik standartları dünya standartlarını tutturmuş durumda diyebiliriz. Sorun bazen paranın doğru harcanamamasından kaynaklanabiliyor; belli bir kalemde kısıntı yoluna gidilirken başka bir kaleme gereksiz bir masraf yapılabiliyor. Bu tür denge sorunları öngörülmesi zor ve yapım şirketine göre değişen, işe özgü doğal sorunlar. Hayk Kirakosyan nüyorsa” film çok kötü demektir. Bir filmin yapımı için ne kadar para gerekiyorsa, o kadar para harcanmalı. Mesela “Babam ve Oğlum” filmi vizyonda büyük bir başarı elde etti. Film, küçük bütçeli olduğu gibi, teknik altyapı bakımından da çok zayıf, ama yönetmenin içten bir sıcaklıkla anlattığı hikâye sinema salonlarını dolduruyor. Başka bir örnek de, kuşkusuz çok iyi bir film olan ve büyük bir başarı elde eden “Matrix”. Şimdi de “Matrix”in “Babam ve Oğlum”un bütçesiyle, “Babam ve Oğlum”un da “Matrix”in bütçesiyle yapıldığını düşünün. Komik, değil mi? Teknik olanaklar bir filmi her zaman olumlar mı? Bu anlamda yönetmenle kurduğunuz ilişkinin önemi ne? Sinema dilini, yönetmenlerin profesyonel eğitimleri, kültürel ve ideolojik zenginlikleri yaratır. Kendi adıma eğer senaryo ve yönetmen ile bir bağ hissetmiyorsam, o filmi çekmeyi kabul etmiyorum. Çünkü yaptığım her filmde sorumluluk hissetmek zorundayım. Yönetmen bir hikâyeyi anlatıyor, görüntü yönetmeni ise onu gösteriyor. Birbirlerine ne kadar güveniyor ve birbirlerini ne kadar anlıyorlarsa, filmin görselliği o kadar başarılı oluyor. Teknoloji filmi bozmaz, filmi sadece onu yapan ve vizyona sokan insan bozabilir. Eğer teknolojinin kullanımı filmin dramaturjik gereksinimleriyle koşullandırılmamışsa, sonuçta en iyi ihtimalle ilginç olmayan bir film meydana gelir. Ayrıca en son teknolojiyi kullanmak şart değil. Örneğin “Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?” filminin gece çekimlerinde aydınlatma aracı olarak sadece meşaleleri kullandım. Tabii ki başka bir aydınlatma aracı olmadığından değil, bu ışığın filmin atmosferini yaratmak için en iyi ışık olduğundan... Kerem Kurdoğlu ? Birkaç yıl öncesine kadar sadece paranın olduğu sektör, yani reklam filmleri için kullanılan altyapının artık uzun metrajlı filmlerde da var. Bu Türk sinemasının yeniden ticari bir sektör haline geldiği, son beşon yıllık gelişmenin sonucu. “Digital Intermediate” teknikleri, ilk olarak 2001’de Sinefekt tarafından, “Deli Yürek” filminin efekt gerektiren birkaç sahnesi için kullanıldı. Bunu “Yeşil Işık” ve diğerleri izledi. “G.O.R.A.” için yaptığımız çalışma, bir filmin tamamının “Digital Intermediate” iş akışından geçtiği ilk uygulamaydı. Bugün artık, her uzun metrajın en azından birkaç dakikasının dijital yoldan geçmesi alışıldık bir şey. ? Teknik varyete ve gösterilerin, popüler seyirciyi çok cezbettiğini gözlüyorum. "Asıl önemli olan iyi bir hikâyenin iyi anlatılmasıdır" desem de; bunun üzerine teknolojik bir zenginlik eklemenin, gişe başarısını önemli ölçüde etkileyen bir yatırım olduğu yadsınamaz. Mehmet Aksın ve ekibi, Anlat İstanbul’un setinde... Görüntü yönetmeninin görevi senaryonun görselleştirilmesine, yönetmenin talepleri doğrultusunda yardımcı olmak. Her sanat yapıtında olması gereken özbiçim dengesini bulmak bazen kolay olmayabiliyor. Bazı filmler söylemleri ile, bazıları ise biçim oyunları ile öne çıkabiliyor. Bu ölçüyü ayarlayabilecek tek insan, ekibin talepleri doğrultusunda çalıştığı yönetmen. Bir filmin tanıtımında kullanılan “şu kadar para harcandı”, “çekilirken ekip şu kadar ton su içti”, “Türkiye’de ilk defa kullanılan...” gibi cümleler filmin sinemasal değerinden çok yapımcının ticari kaygıları ile ilgili, seyircinin ilgisini çekmek için kullanılan yöntemler. Sonuçta bir filmin uzun dönemdeki başarısını, samimiyeti ve özgünlüğü belirler. Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?’den bir kare. CUMHURİYET 08 CMYK