Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 OCAK 2006 / SAYI 1036 DENİZ, BEN... Bendeniz, müzik piyasasında 13. yılında, ama ömrünün sonuna kadar müzik yapma derdi olmadığını söylüyor. “Çünkü” diyor, “saçlarına havlular sarıp şarkı söyleyen çocuklardan değildim. Müzik, 18 yaşımda bana bir hediye ve görev gibi geldi”. Bendeniz bu yüzden yaratamadığı an müziği bırakmakta kararlı. yor, ama kendi şarkılarımı yapıp bunu da güzel bir biçimde aktarıyorum demek yanlış olur. O kendiliğinden olan bir şey. İnsanların kafasında bir biçim oluşuyor ve ona odaklanıyorlar. Çok önemli bir çıkış yaptınız 13 yıl önce... Sonra her albüm arasında “Bitti, bitiyor”, “Bu albüm tutmaz” filan dendi... Ama siz bir albümle yeniden geri geldiniz... Çok büyük çıkış yapan insanlardan çok şeyler bekleniyor... O ilk gördükleri hali istiyorlar hep. Büyük değişiklikleri kabul etmiyorlar, öyle değişiklik yapsan kapı dışarı edecekler hatta. Öyle seviyorlar ve öyle kal istiyorlar. Aslında yaptığın iş belki bir öncekinden daha iyi, ama seni hep o ilk sevdikleri şarkıyla yaşıyorlar. Bu çok ilginç. Hep ilk albüm ilk şarkı... Bir kere patlamışız tekrar niye patlayalım? Müzik için yapılacak bir şey varsa o olur, bambaşka biri olamayız ki zaten... Şarkı yazarlığı çok önemli bir merci oldu artık. Siz de 13 yıldır üreten birisiniz... Niye şarkı satmıyorsunuz? Şarkı yazıp pazarlamak çok kolay... Ama o terzilik gibi bir şey. Mesleğin, para kazanmak için yapılan yan yolu. Şimdi ben ısmarlama şarkı yazmaya üşeniyorum. Birinin, benim yazdığım şarkılar içinde sevdiği bir şarkı olursa ve o şarkının ona yakışacağını düşünürsem bu güzel bir paylaşım olur. Yoksa ben de para kazanmasını bilirim. 90 tane parçam var, bir doksan tane daha yazabilirim. Yoksa atmasyon iki üç ritme bir iki söz döşemek, sonra da onu satmak zor bir şey değil. Televizyon programlarında filan da zorla orada oturuyormuş gibi bir haliniz oluyor zaman zaman... O hale getiriyorlar. Bir politikam yok, o yüzden göze batıyorum. O program yapılıyorsa karşımdakinin güzel soru sormasını bekliyorum. Kendimi ifade etmek isterim. Hiç mi soru yok? Niye çıkıyoruz o zaman? Görünelim diyeyse, bir dakika televizyona çıkalım her gün. Öyle sorulara öyle cevaplar... Şarkılarını çok sahiplenen, paylaşımdan söz eden biri olarak şarkıyı aranjöre nasıl teslim ediyorsunuz? Saatlerce günlerce anlatıyorum. Şarkının ritminden keman partisyonuna kadar izah ediyorum. Ama anlaşmamız gerek. Yorucu aslında. O yüzden zeki ve bana uygun aranjörlerle çalışmak istiyorum. ği bir şeyden söz ediyorsun. Onu da yapacağız... Sırayla... Türkiye’de her şey zorlaştı... Eskiden bir aranjörle 6 ay çalışırdık. Şimdi her şey çok acele... Yapımcı “hadi” diyor, aranjörün senden sonra başka işi var “hadi” diyor. Her şey bir “hadi”yle geçiyor. Bu hakikaten rahatsız ediyor. İdealime en yakınını yapıyorum. Onla yetinmeye çalışıyorum. İlk albümlerinizde, henüz 20 yaşındayken filan “genç değilim ki sevgilim” gibi şarkı sözleri var, sonraki yıllarda daha serin bir ruh halinin sözleri var... Hayat da öyle zamanla duruldu mu? Hayatta da öyle... Bir de daha rahat yazmaya başladım sonraki dönemlerde. Geniş zamanlarda yaptım. O da rahatlattı belki. O elinden mikrofonu bırakmamak için çaba sarf eden, ömrümün sonuna kadar müzik yapacağım diyenlerden değilim. Onlar saçlarına havlular sarıp şarkı söyleyen çocuklarmış. Ben öyle değildim. Müzik 18 yaşımda bana bir hediye ve görev gibi geldi. Bir meslek haline geldi. Yarattığım için sürdürüyorum, yaratmadığım an bırakırım zaten. Arabeskin size uzak olduğunu söylüyorsunuz... Yaptığınız müzik de biraz rai ruhu taşıyor galiba? Evet, rai, doğru... Yeri gelince arabesk de sanat müziği de Batı’nın ritimleri de duyulur. Evde ne dinlersiniz? Evde müzik dinlemem. Ancak çok yalnız kalmak istediğimde dinlerim. Etnik, sadece enstrümanların olduğu müzikler dinlerim. Artık yoruluyorum müzik dinlerken... Takip içinde değilim... Medyayla politik bir ilişki kurmayan biri olarak uzun yıllar birçok konuda taciz edildiniz... Bu güvensiz kılmaz mı insanı? Hayır, kılmaz. Nasıl? Çünkü hayatın bir tek zor tarafının yaptığım iş olmadığını biliyorum. Hayatta o kadar çok yoldan geçiyoruz ki... Tamam meslek ana yol, orada gaza basıp gidebilirsin. Ama ara yollar ve ara sokaklar aslında önemli olan... Ben de oralarda dolanan, oralarda yaşayan biriyim. Orada başka acılar da var... ŞARKI PAZARLAMAK KOLAY DA... Bu son albüm de epey ses getirdi sanırım... Hani o beklenen, patlayanlardan oldu mu? Bu albümü farklı algıladılar. Ses tonu, tınısı ilk albüme benzetildi. Benden istenilen hep duygusal parçalar yapmam. Aslında değişik şeyler yapmak istiyor insan ama bir yerde kısıtlanıyor. Film müzikleri yapmak isterim... Amerika’da Putomayo Dünya Müziği Şirketi’nden çıkacak dünya müziği albümünde çıkacakmış “Kırmızı Biber”... Bu önemli mesela ve bilmiyoruz... Biraz da siz kendinizi geriye çektiğinizi düşünmüyor musunuz? Ama bunu ne kadar ortaya koyarsak koyalım ilgilenilmiyor ki. Çıkıp da caddeye bağıramam bunu... Televizyonlarda da bunun bir haber değeri olmuyor ki onlar için. Geçen gün dünyadaki kırk şarkı arasına girmiş “Kırmızı Biber”, ama bunu hiçbir yerden duymuyorum. Ortadoğu’ya ciddi rakamlara ulaşan 78 şarkı veriyorum, bunlardan kimsenin haberi yok. Herhangi bir röportaj sırasında iki kelimeyle izah etmeye çalışsam da dinlemiyorlar ki... E öyle yapışkanlığım da yok. Nilüfer Zengin n üç yıldır kendi şarkılarını yazan genç bir kadın şarkı yazarı Deniz... Aradan geçen yıllar onu piyasanın “kurdu” yapmamış... Sakınmasız, esirgemeden, doğrudan konuşuyor... Geçen günlerde bir magazin programında, başöğretmen tonunda bir erkek sesi şöyle sesleniyor: “Deniz! Deniz! Şarkılarına diyecek bir şey yok ama o fazla kilolardan kurtulamazsan kimse seni dinlemeyecek!” Ayıp değil mi sizce de? Üstelik etten kemikten gördüğünüzde son derece normal bir kiloda... “Şarkıcı kaprisi de” yok... Bendeniz’le piyasanın kıyıcılığından, şarkılarından konuştuk... Sondan başlayalım... Gece programı yapmaya başladınız... Daha önce yapmıyordunuz değil mi? O Daha önceki yıllarda bazı galalar olmuştu ama İstanbul’da sürekli bir çalışma olmadı. Nasıl gidiyor peki? Memnun musunuz? Aslında konser sanatçısı olarak bana biraz zor geliyor. Şarkı söylemeyi belki herkes kadar seviyorum. Sahneyi de çok seven biri değilim belki, ama eller ayaklar oynamadan da müzik dinleniyor olduğunu görmek hoş. Sizin, sizi çok sahiplenen, gerçekten çok ateşli bir hayran kitleniz var... Her ünlü insanın, starın ya da her başarılı insanın böyle bir “fan” grubu olmayabiliyor... Nedir açıklaması? Bir bağ var... Ne olursa olsun, istediğin kadar güçlü sesin olsun, istediğin kadar iyi şarkıcı ya da besteci ol, o atmosfer başka bir şey... O bir ışık, zaman içinde o ışığın etrafında çember çember bir kitle oluşmaya başlı HER ŞEY ‘HADİ’YLE GEÇİYOR Bir enstrüman çalıyor musunuz? Hayır. O zaman bütün o partisyonları falan nasıl düşünüyorsunuz? Deneyim mi? Garip bir biçimde duyuyorum. Şarkının son halini duyuyorum kafamda. Şarkılarınızı dinleyince insan, sanki bambaşka düzenlemelerle bambaşka şeyler çıkabilirmiş hissine kapılabiliyor... Kendilerine has besteler, hep duyduğumuz düzenlemelere hapsedilmiş gibi... Daha akustik, sesimin daha ön planda olduğu, müziğin rahat rahat kulağa gelebildi Yedi yıl aradan sonra, ‘Neylersin’ Ali Deniz Uslu özleşmesindeki maddeler nedeniyle yedi yıl müziksizliğe mahkum edilen Kadir Demirel, sevenlerinin ve ailesin desteği ile zor günleri aşmış. 1991 TÜBİTAK Türkiye Matematik birincisi olan müzisyen, aradığını bulamadığı Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne de birincilikle girmiş. Hayatı boyunca analitik düşündüğünü söyleyen sanatçı, müzik hayatında yaşadıklarına hiçbir anlam veremediğini söylüyor. Şimdi ise onun için önemli olan müziğini özgürce paylaşabilmek. Albümün İlk klibi, “Âşık Olma” ve ardından gelen ikinci klip “Babam” ise müzik kanallarında. Müzisyen, “babam” şarkısını baba hasreti çekenlerle ve evine ekmek getirmek için çalışan şovalye ruhlu babalara adamış. Biz de müzik dünyasına dönmenin sevincini yaşayan Kadir Demirel ile yaşadıklarını ve yeni albümünü konuştuk. Müziğe nasıl başladınız? Ailem İstanbul’a gelmeden Erzincan’dayken yörenin ozanları bizim eve gelir türküler söylerlermiş. Bu sayede geleneğe yakın büyüdüm, ama ilk zamanlar matematik aşkı daha ağır basıyordu. Lise yıllarında ağabeyimin zoruyla bağlama kurslarına yazıldım. Üniversiteye girdiğimde ise bağlama ile iyice yakınlaştım. “Yağmur Adam” diye bir rock grubu kurduk ve deneysel müzikler yapmaya başladık. Sonra okuldaki gösterilere katıldım, devrimciydim. Üniversiteyi müzik yapmak için mi bıraktınız? Üniversitenin beni tatmin etmediğini fark ettim. Öğrenciler arasında paylaşım yoktu ve rekabet bana göre değildi. Zaten sisteme uymak konusunda sorunlarım hep oldu. Bu yüzden okulu bitiremedim. Dost grubumdan da birçok kişi okulu bıraktı. İdeallerimizi orada bulamayacağımızı anlamıştık. Beste yapmaya başladığımda ise matematik problemlerini çözerken duyduğum heyecanı yaşadığımı fark ettim. Hep büyük bir matematikçi olmak isterdim, ama bunu kalbimin bir kenarına gömmek zorunda kalmıştım. Müzik işte bu yarayı kapatıyordu. Ben de S rock müziğin muhalif tavrını ve Anadolu’nun samimiyetini müziğime katarak çalışmaya başladım. İlk albümünüz “Yaralı Bulut”, Eminönü parçanızdaki “Bir yoksulluk türküsü düşer dillerden dillere, oy gülüm bu ne yaman umut, bu ne yaman çelişki böyle...” mısraları ile aklımızda. O zaman iyi bir çıkış yakalamıştınız sonra neler oldu? “Eminönü” parçasında 1980’lerdeki özgün müziklerin havası vardı. Biz de bu bestenin gücüne inanarak Prestij Müzik’e, Hilmi Topaloğlu’na gitmiştik, şarkıyı dinlediğinde çok etkilenmişti. Bende o heyecanla bedeli çok ağır olan bir imza attım. İlk zamanlar her şey yolunda idi. “Yaralı Bulut” o dönem için iyi sayılan 100 bin rakamına ulaştı. Tam ikinci klibi çekeceğimiz dönemde Prestij Müzik tepe noktasından aşağıya düşmek üzereydi. ARANJÖRLÜKTEN YENİ ALBÜME... Prestij Müzik’in batması sizin yükselişinize denk geldi. Bu talihsiz olay nasıl oldu? Kocaeli’deki deprem felaketi ve ardından gelen durgunluk, konserlerin iptal edilmesi derken kötü bir çıkmaza girdik. Müzik çalışmaları şirket bazında durma noktasına geldi. Yöneticiler kendilerine çok güvenip yanlış yatırımlar yaptılar. Tabii ben olaya yalnızca müzik perspektifinden baktığım için başıma neler gelebileceğinin farkında değildim. Peki, başınıza neler geldi? Çok ağır şartları olan yalnızca sanatçıyı sömürmek adına yapılmış bir sözleşmeye imza atmıştım. Amatör duygularıma, heyecanıma yenilerek imza attığım bir mahkumiyet belgesiydi o sözleşme. Prestij batınca bu sözleşme beni müziksizliğe mahkum etti. Nasıl geçti bu yedi yıl? Tüm bunlar içimde dinmek bilmeyen fırtınalar yarattı. Bu acı süreç benden çok şey alıp götürürken kendimi anlamsız bir hayatın ortasında buldum. Dibe vurdum, ailem beni toplayıp yeniden hayata adapte etti. Beste yaparak kendime gelmeye başladım. Bestelerimi kendim okuyamadığım için sanatçılara verdim, Edip Akbayram, Yavuz Bingöl gibi isimler onları okudu. Bir arada aranjörlük yaparak müziğin mutfağını öğrenmeye çalıştım. Müzikten uzak geçen yedi yılın ardından “Neylersin” albümü sizin çok özel olmalı... Yeniden doğuş, yeni bir iddia. Tek kasetlik olmadığımı, her şeye rağmen ayakta olduğumun kanıtı. Müzikten uzak kaldığınız yıllarda müzik piyasasındaki değişim için neler söylebilirsiniz? Sürekli Batı kültürü ve emperyalist kültür pohpohlanıyor. Ne kadar lümpen, ne kadar kıyıda müzik yapan insan varsa bunlar merkeze çekiliyor. Çokkültürlü yapımıza karşın müziğimize Amerikan kültürü hâkim. Ne yazık ki, bu 12 Eylül ile sağlandı, dejenerasyon süreci de ardından geldi. Ben bunu öğrenciyken de iliklerime kadar hissettim ve buna müziğimle karşı duruyorum. Bir yandan da türküler Arif Sağ’a ve bağlamaya mahkum ediliyor, aslında bu müzikler çok daha fazlasına sahip. KADİR DEMİREL, 1998 yılında “Eminönü” şarkısı ile Anadolu rock tarzında ismini duyurmuştu. Sanatçısı olduğu Prestij Müzik batınca o da yedi yıl süren zorunlu bir sessizliğe gömüldü. Şimdi ise “Neylersin” albümü ile özgürlüğüne kavuşan müzisyen, müzik serüvenine kaldığı yerden devam ediyor. “Neylersin” albümü de her şeye rağmen ayakta olduğunun kanıtı. CUMHURİYET 06 CMYK