16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 AĞUSTOS 2005 / SAYI1011 HAYATA KARŞIACELEM VAR Mustafa Altıoklar "Banyo" filminin çekimlerini bitirir bitirmez "Beyza'nın Kadınları" için "motor" dedi. Yıl sonuna kadar "Pisuvar Tedirginliği"ni de bitirip vizyona sokacak. Bu hızın nedenini "Arkamda çok şey bırakmak istiyorum" diye özetliyor. Her filminin bir toplumsal meseleyi "kaşıdığını" düşünüyor. Esra Açıkgöz 1970lere saygılarımla... Son 15 yılınıza saygı duyduğunuzu söylediniz. Ya 15 yıldan öncesine, Hacettepe Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği'nde çalışma yaptığınız yıllara baktığımzda nasıl değerlendiriyorsunuz? O yıllarda en yaşanması gereken, en olması gereken biçimin içinden geçtiğimi görüyorum. Bu bir insanın kendi yaşantısına dönüp baktığında, " Ah ne güzel yaşadım" demesi değil. Yeryüzünde gelmiş geçmiş en önemli 10 yıldır, 70'ler. Dünyayı iyi niyet uğruna değiştirmek isteyen gençlerin yıllanydı. O yıllarda o grubun ve düşüncenin içinde yer almış olmak tan gerçekten gurur duyuyorum. 12 yaşımdan 22'ime kadar ki delikanlılık yıllarımı iyi ki öyle yaşadım. Ben o yıllar içerisinde formüle oldum. Bu felsefe ne kadar devam ediyor hayatınızda? Aynı şekilde devam ediyor. Sol siyasetin tanımlanma biçimi bugün Marx'ın, Engels'in tanımladığı biçimden farklı bir noktaya gelmiş durumda. Ama bugün dünyanın orasında burasında patlayan canlı bombaları değerlendirecek olursak, daha hiçbir şey değişmemiş. Aklım ve gönlüm değişmez bir biçimde yine sol siyasetin, sosyal eşitliğin, adaletin yanında. ustafa Altıoklar, söyledikleri ile, yaptıklan ıle çok tartışıldı. Onun için eleştirilmek sorun değil, ancak bir şartı var, "Önce iş yapsınlar sonra eleştirsinler" diyor. Altıoklar, bunu söylemeye hakkı olduğunu göstermek istercesine, bu yıla üç film sığdıracak. Kadınerkek ilişkilerinin ve ihanetin an latıldığı "Banyo",2 Eylül'de vizyonagirecek. "Beyza'nın Kadınlan" ise, polisiyegerilim filmi. Üçüncü film proje si de hazır: "Pisuvar Tedirginliği". Altıoklar, " Yaptığım filmlerde, toplumu ilgüendiren sorunların üzerine git meyi, yara kabuklarını kaldırmayı, kalkan kabuğun altından çıkanları hep beraber tartışmayı seçiyorum" diyor. Yönetmenle yeni filmleri ve sinema üzerine konuştuk. Doktorluktan sinemaya geçme nedeninizi anlatırken söylediğiniz bir söz vardı, "Hayatın röntgenfilminiçekiyorum" diye. Şu ana kadar çekilen filmde neler gördüniiz, nedir hastalıklarımız? Bir, iki, üç değil ki... Saymakla bitmeyecek kadar çok. llk canh organizmanın hareketinden itibaren başlıyor. Organizma öncelikle yaşamını sürdürmek istiyor, bunun için başka yaşamları yok etmeye başlıyor. Bunun arkasından gelen üreme içgüdüsü ile, genlerini başkalarına aktararak sonsuz yaşamı anyor. Bu sırada da yaşam havuzunda başına geleceklere karşı mekanizmalar geliştiriyor. Daha iyi tohıım için, daha iyi tohum verecek çocuklar yetiştirmeye başlıyoruz. Daha yakışıklı, daha atletik, daha zeki, daha derin düşünceli, daha yükseğe sıçrayan... Daha fazlaları istemeye başladığımız andan itibaren de ipler kopuyor. Mülkıyetbirey, mülkiyettoplum ve güçbirey ilişkisi daha sonra her türlü kavganın, çatışmanın, mutsuzluğun başlıca nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Siz de bir yönetmen olarak, sette iktidarsınız... Evet, sanatçının bir anlamda Tanrı'nın yerıne oynama refleksinde yatan ana cümle de bu zaten; yeniden yaratmak. Oyununu, küçük çapta bir kez de güç kendi ellerindeyken yapmak. Yarattığım karakterlerin, onların başlarından geçen hikâyelerin, nerede sevişip, nerede öleceklerinin tamamının kararı benim elimde. Filme bir küçük dünya diyecek olursak, bu küçük dünyanın etendısı yönetmeni oluyor elbette. Sizi film yapmaya iten neden de bu mu? Hayır, yapacağım filnıin mutlaka bir toplumsal meseleyi kaşımasıgerekiyor. "îstanbul Kanatlarımın Altında", bireydevlet, bireydin ve bilimdin üçlü paradoksunun işlenmesiydi. " Ağır Roman", alt kültürden gelen bir delikanlının farklı bir yaşam biçimi yaratmaya çalışırken "çıkış yok" sokağına sapan, sistemin ona dayattığı, Cem Karaca'nın deyimiyle "işçisin sen işçi kal" söyleminin yaşandığı bir filmdi. " Asansör", medyanın birey üzerindeki totaliter baskısını ve dördüncü güç olarak neredeyse demokrasinin diğer üç gücünün de önüne geçer hale geldiğini gösteren bir hikâyeydi. "O Şimdi Asker", sosyokültürel farklılıklan olan ancak bir arada yaşamak zorunda kalan bir topluluğun iç dinamiklerini, eşitlik kavramını işliyordu. "Banyo", artık sürati son noktaya gelen tüketim toplumundaki ahlaki yozlaşmanın neticesinde ihanetlerin oyun gibi başlayıp trajik bir noktaya vardığını ya da küçük bir kar tanesinden büyük bir çığın oluşabileceğini anlatıyor, bunu da bir aldatma çerçcvesinde analiz ediyor. "Beyza'nın Kadınlan" ise suç ve cezayı yeniden ve başka türlü irdeliyor. M TOZA KARIŞMADAN... "Banyo"da kadın erkek ilişkilerini ve ihaneti irdeliyorsunuz. Bakan göziin erkek olması filmi nasıl etkiledi? Ashnda o kapıdan bakan sadece erkek gözü değil, çünkü filmin hikâyesi Gül Abuz Semerci'nin yazdığı tiyatro metnine ait. Ben metni film senaryosuna çevirdim. Yani feminen başlayan, ama maskülen biten bir yapısı oldu. Filmle aynı zamanda izleyiciye röntgenci hissi vermeyi amaçlıyormuşsunuz... Evet, kendi pasif penceremizin arkasından başka hayatlan izlemek çok kolay geliyor bize. Sinema seyircileri aslında biraz da röntgenci. Bu defa onları biraz daha aktif olarak filmin içine çekiyorum. Finalde bir sürprizle seyirciye de bir dokunuş var, ancak şimdi bunu söylersem filmin tadı kaçacak. Zeki seyirci çok eğlenecek. Bir yandan da "bu da mı oluyor" diye hayrete düşeceği sorular la merdiven çıkacak. En üst basamakta ise hiç beklemedikleri bir sonla karşılaşacaklar. Ağır Roman, Asansör, Banyo... Türkiye'de çekilmesi zor denen filmlerdi. Bunlara el atmanız bir başkaldırı mı, cesaret gösterisi mi? Aslında ikisi de değil. Yani yönetmen olarak, "Türk sinemasında kimse çekemez denilen filmleri ben çekerim" diye yaptığım bir başkaldırı yok, ancak karakterlerin bir başkaJdırısı var. Mesela, "Îstanbul Kanatlarımın Altında"da Hazerfen'in başkaldırısı söz konusu. Ama bu tür filmler çekmek bana cesaret meselesi gibi gelmiyor. "Banyo"yu bitirdiniz, ara vermeden "Beyza'nın Kadınları"na başladınız. Sonra da "Pisuvar Tedirginliği"ni çekeceksiniz. Bir yılda üç film, bir aceleniz mi var? Hayata karşı acelem var, yılın birinde şarj bitecek tabii ki. O nedenle toza karışmadan daha çok şey bırakmak istiyorum arkamda. "Banyo" ve "Beyza'nın Kadınlan" ile sinemamızda başka kapılann açılacağını düşünüyorum, çıtayı biraz daha yukanya taşımayı ümit ediyorum. Zaman geçtikten sonra filmlerinizi izlediğinizde nasıl değerlendiriyorsunuz kendinizi? Her şeyden önce iyi ki yapmışım diyorum. Bir ton hata görüyorum, ancak orada ciddi sırtlanılmış bir iyi niyet de var. O yüzden de kendi geçmişime dönüp baktığımda içinden geçmiş olduğum son 15 yılı saygıyla karşılıyorum. Bundan sonrası için planlarınız neler? Başrolde bir şişme bebeğin olacağı "Pisuvar Tedirginliği"ni çekeceğim. Onun arkasından yıllardır yapmayı çok istediğim ancak hem kendımi hazır hissetmediğim, hem de finansal olarak hazır edemediğim için hayata geçiremediğim projemi yapacağım; "Îstanbul Işgal Altında", •"Puslu Kıtalar Atlas"ı da hemen arkasından yapmak istediğim proje. Önümüzdeki iki yıl bu üç projenin hazırlanması ile geçecek. Daha sonrasını düşünmek istemiyorum. • Rozet Hubeş Oyuncu En büyük hatanız nedir? Çok güvenmek. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey nedir? O kadar çok ki... Afrika'da, Nagazaki'de doğmuş olmak, onulmaz hastalıklar, sakat olmak, annesiz babasız büyümek... Kısacası insan olma kriterlerine sahip olamamak... Hayattaki en büyük zevkiniz? Ailem. Sizce en büyük aşk hikâyesi kimlerinki? Anneyle çocuk arasındaki aşk. En sevdiğiniz yazar kim? Türkiye'den ilk aklıma gelenler Murathan Mungan ve Orhan Pamuk. Dünya edebiyatından ise sayısız örnek verebilirim. En sevdiğiniz film/yönetmen? Hello Dolly filmini çok severim. Bizden de Muhsin Bey'in ayrı bir yeri vardır. Krzysztof Kieslowski, Ingrid Bergman, Emir Kusturica, Cohen Kardeşler, Woody Allen, François Truffaut, Pedro Almodovar, Quentin Tarantino, Luis Bunuel, Pier Paolo Passolini, Luchino Visconti, Federico Fellini, Carlos Saura, Sergio Leone aklıma gelenler... En büyük mutsuzluk? ,i . Insanlık durumunu her açıdan yaşayamamak. Sizi en çok güldüren şey nedir? Kocam. Beğendiğiniz, takdir ettiğiniz siyasi karakter var mı? Özgürlük ve demokrasi adına gerçekten çahşmış, bedel ödemiş siyasetçiler... Bir hayvan olsaydınız ne olurdunuz? Yunus. Yaşamak istediğiniz şehir? Zaten yaşadığım şehir olan Îstanbul. Onunla beraber New York, Budapeşte, Paris, Floransa, Lizbon daolabilir... Güncel olaylar içinde yakın zamanda sizi en çok üzen olay nedir? Terör. Bir hayali kahraman olsaydınız kim olurdunuz? Niye? Savaşlann, hastahklann ve açlığın olmadığı bir dünya yaratabilmek için bir mutluluk perisi olmak isterdim. Sizi en tedirgin eden ve en beğendiğiniz özelliğiniz? Beni hem tedirgin eden hem de beğendiğim özelliğim iyimserliğim. Sizin için affedilmeyecek hata nedir? Tekrarlanan hatalar. Sahip olduğunuz en değerli şey? Ailem. Dünya gündemindeki ya da hayatınızdaki bir olayı değiştirme şansınız olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz? Açlığı, savaşı, hastalıkları... I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle