Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 MART 2005 / SAYI 989 Kadınlar politikaya Filiz Koçali, bugün Türkiye'deki siyasi parti başkanı tek kadın. Sosyalist Demokrasi Partisi'nin (SDP) politikalarına o yön veriyor. Kadınları siyaset yapmaya çağırıyor, çünkü kadınların siyasetin rengini değiştireceğine inanıyor... Özlem Altunok S osyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Filiz Koçali, 70'li yıllardan bu yana hem sosyalist mücadelenin hem de kadın hareketinin içinde. Koçali'yle kadının siyasetle mesafeli ilişkisinin nedenlerini konuştuk. 12 Eyliil öncesi ve sonrasında kadınların siyasetle ilişkisinde neler değişti? O zamanlar bir yanıyla doğru, ama eksik kalmış bir klişemiz vardı; "Kadınlar katılmaksızın devrim olmaz, devrim olmadan kadınlar kurtulamaz." Sosyalist kadınlardık ve durumumuzu diğer kadınlardan daha iyi görüyorduk. Erkeklerle yaşadığımız çelişkileri tam olarak göremiyorduk. Önemli olan siyasi fikirlerimize saygı duyulması, politik mücadelemize engel olunmamasıydı. Kadının kimliğini güçlendirmesinden çok, politik mücadelenin esas olduğu bir dönemde erkeklerle pek de pürüz yaşanmatnıştır herhalde... Gerçi cinsiyetçiliği aşındırmak kadın mücadelesine bağlı bir şey ama, sosyalist cemaatlerde de eşitlikçi yaklaşım olduğu için kadınlar geleneksel bir ilişkiden da ha avantajlıydı. Elbette hep bir egemenlik ilişkisı vardı. 12 Eylül'ün dava dosyalarına baktığınızda merkez komite üyesi kadın, belki de hiç yoktur. Çalıştığım teşkılatta da yöneticilikten yargılanan kadın sayısı çok sınırlı. Bunları hem göremiyorduk hem de bambaşka bir hava vardı. 12 Eyliil sonrasında kadın hareketinin ivme kazanmasını sağlayan etkenler neler oldu? 12 Eylül süreci sosyalist kadınlar açısmdan, yönetici olmadıkları için, kısa bir cezaevi süreciyle sonuçlandı. Erkekler uzun yıllar hapis yattı, kadınlarsa kapı önünde mücadele verdi. Hayat mücadelesi, örgütsel yapılarm zaafa uğramış olması kadınlara bir sorgulama fırsatı verdi. Bunda Batı'da yükselen feminist hareketin de etkisi oldu. O yıllarda darbe de buna dahil, kadın hareketinin kazanımları dikkate alınıyor. Tüzüğümüzde pozitif ayrımcılık esasına uygun bir kota sistemi var, kadınlar kürsüde daha fazla konuşabiliyorlar. Siz de bu partinin kadın başkanısınız. Bu ne kadar sizin, ne kadar kadın hareketinin başarısı? Bunda kadın mücadelesinin de, yıllardır siyasetin içinde yer almış biri olmamın, yani kendi kişisel tarihimin de etkisi var. Ayrıca iktidara oynayan bir parti olmamamızın da payı var. Koşullar başka olsaydı, önüm bu kadar açık olur muydu? Emin değilim doğrusu... Yani bizim de daha çok yol almamız gerekiyor. Türkiye'de bir siyasi partiye genel başkan olan beşinci kadınsınız. Diğer kadın başkanların uyguladığı politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Ilk kadın başkan Behice Boran'dı. 12 Eylül öncesi, sosyalist mücadelenin içindeki diğer dostlarımızı yeterince tanıyamama hatasına düştük. O zamanlar Boran'ı revizyonist bir partinin başkanı olarak tanımlıyordum. Sonra hayatını ve mücadelesini inceleme fırsatı buldum ve yakınlık hissettim. Tansu Çiller ise Türkiye'nin başına gelmiş felaketlerden biri. Belki de Türkiye'nin kritik mevzularında bu kadar sert kararlar almak için, Ingıltere'deki neoüberal politıkaların ilk uygulayıcısı Thatcher gibi bir "demir lady" gerekiyordu. Nesrin Nas ise daha mütevazı şartlarda, batan bir ANAP'ın başına geldi. Bilge Contepe'nin Yeşiller Partisi'ndeki başkanlığı kısa sürdü, ama kendi alanında çok başarılıydı Şu anda tek kadın genel başkan olarak siyaset sahnesinde neler gözlemliyorsunuz? Bugün Türkiye'deki 48 partinin çoğu düzen partisi. Bir etkinlığe katıldığımda, sendikaların, partilerin erkek başkanları arka arkaya çıkıp konuşma yaptıklarında kendimi yalnız hissediyorum. Bir de sanki bütün kadınları ben temsil ediyorum gibi geliyor ve sorumluluk duyuyorum. Dünyada kadın hareketinin dıırumu Türkiye'den ne kadar farklı? Türkiye'deki zaaflarımız dünyadaki kadın harekederınin de zaafı. Pekin Konferansı'ndan sonra, kadınlar genel politikalarla daha fazla ilgileniyor. Neoüberal politikaları kendi aramızda tartışıp buna karşı nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektığıni, küreselleşmenin kadınlar üzerine etkisini konuşabiliyoruz. Ama burada kritik bir nokta var. Özel alanın politikasını ihmal ettiğimizde, bu alanı televızyonların sabah kuşaklarına kaptırırız. Özel ve kamusal alana dair politikaları bir arada yürütebılmenin yolunu bulmalıyız. • den daha az yara almış kimi kadınlar, bir tartışma süreci başlattılar. Bu tartışmalar bir örgütlenmeyi de beraberinde getirdi. Bunu "dayağa karşı" kampanyalar izledi... Ancak son dönemde bir geriletne yaşanıyor gibi... Kadın hareketinin gerilemesinin reel sosyalizmin çöküşuyle ve neoliberalızm politikalanyla da bir ilişkisi var. Egemenler bizden daha örgütlü. Muhalefetı eritmesini iyi biliyorlar. Tabii hareketin kendi sorunlan da var. Örneğin, kadın kütüphanesi, sığınak gibi kalıcı mevzilerle önemli boşluklar dolduruluyor ama bütün bu işler arasında bir bağlantı kuramamak önemli bir problem. Araç bir süre sonra amaç haline geliyor Sistem herkesi siyasetin dışına itmeye çalışıyor, ama özellikle kadının siyasetin uzağına düşmesinin sebepleri ne? Cinsiyetçi iş bölümü olduğu sürece.kadının evden çıkması, siyasete katılması zor. Siyasetin yapılış biçimi de sorun; düzen partilerine baktığınızda nikâh şahitliği, delege hesapları gibi ilişkiler görüyorsunuz. Bu, kadınların alışık olmadığı ve erkekleşmeden de alışamayacakları bir yapı. Politik bir mücadelede kadının kazanımları neler olur? Siyasete adım atmış kadınlar en azından evdeki işini ihmal etmeyi, paylaşmayı öğreniyor. Kadın mücadelesi içinde yer almak ise kadının hayatını değiştiriyor. Feminizm, kadınları siyasetin dışmda bırakan bir sürü şeye itiraz etmekle başlıyor. Mesela hiyerarşiyi reddediyor. Dolayısıyla kadının kendini var etmesi, siyasete kendi rengini vermesi daha kolay oluyor. Bazı sosyalist partilerde, SDP Filiz Koçali'nin mesleği gazetecilik. Politik yaşama 1976'da öğrenci hareketinde başladı. 18 yıldır kadın hareketinin içinde. ÖDP'nin kuruluşunda da yer aldı. 23 Mayıs 2004'ten bu yana SDP'nin genel başkanlığını yapıyor. Tekel'in 200 kadın işçisi, şimdi işlerini kaybetmemek için eylemde... Esra Açıkgöz alışmak öz A dı Sultan Akın. Tekel'de çalışan, geçen günlerde özelleştirmeye karşı çıkarak eylem yapan 200 kadın işçiden biri. 7 yıllık işçi. Edirne Yetiştirme Yurdu'nda büyümüş, 18 yaşına gelince bu işe yerleştirilmiş. Bir süre arkadaşıyla ev tutmuş, lojmanda kalmış. 4 yıl önce evlenmiş, 3 yaşında bir çocuğu var. Evle, fabrika arasında mekik dokumaya alışmış. Akın'a göre, kendi parasını kazanıyor olmak, büyük bir güvence, bağımsızlık. O yüz üktür eşim aldı yuvadan, bakımını üstlendi. Eğer çalışmasaydı, destek olmak için gelecekti" diyerek anlatıyor süreci. Songül Sevim ise, 15 yıldır Tekel'de kalite kontrolde çalışıyor. Soslu sigaraların sos ayarlanna bakıyor, gramaj kontrolü yapıyor, "tşe başladığımda eşim askerdi, Malatya'da kaynanamın yanında kalıyordum. Ama sırtımı onlara dayayıp evde oturmak istemedim. Kendi özgürlüğümü elime almak, kimseye bağımlı kalmamak için çalışmaya karar verdim. îş ve Işçi Bulma Kurumu'na başvurdum. Bebeğim 6 aylıkken işe başladım, ona annem baktı. Eşim çalışmama çok karşı çıkmadı. Mecburdum, çalışan ya o olacaktı ya da ben ve o askerdeydı. İyi ki çalışmaya başlamışım. Kimseye bağımlı olmadan yaşamayı öğrendim. Paramız ortaktır, ama evin eksiklerini ben alırım, çünkü o neye ihtiyaç olduğunu bilmez." Sevim'i de şu anda en çok ilgilendiren, Tekel'in özelleştirilmemesi. "Sonumuz belli değil. Çocuklara belli imkânlar vermişsin, şimdi hayır diyemiyorsun. Burada bir düzenimiz var. Taşraya kim gidecek, gitmeyenlere ne olacak? Çanakkale, îzmir, Amasya'daki fabrikalar kapanınca pek çok kişiyi buraya yolladılar. Yeniden başka yere gönderecekler, ya da..." Eşi de destekliyormuş Sevim'i. "Kendi ekmeğinin peşindesin, kendi mücadelendir tabii ki orda olacaksın" diyormuş. Tekel'in zarar ettiğine de inanmıyor. "Fabrika sigarayla dolu, pazarlama anlaşmalarmı durdurmuşlar. Tekel zarar ediyorsa, onlar istediği için ediyor. Çalışmayan 2 makine var. Bunların günlük toplam üretimi 7 tonu bulur" diyor. 22 yıl Tekel'de çalışıyor Nejla Dağar. Önce işçi olarak başlamış, 4 yıldır da Tekgıdaîş Sendikası Marmara ve Trakya Bölge Şubesi Kadın Komisyonu Başkanı. Iş hayatma atılabilmek için yaşını büyüttürmüş, "Çünkü para kazanmak hoşuma gidiyordu. Aileye yardımcı olanın, rahata erdirmeye çalışanın ben olmam cazip geliyordu. Bir an önce ekonomik bağımsızlığımı kazanmak istemiştim. Insanın kendi kazandığı parayı harcaması, büyük bir zevk ve özgürlük" diyor. Ona göre zayıf sanılsalar da, kadınların gücü görünenden fazla. "Kadınlarımızda çekingenlik var" diye ekliyor "Erkeklerin arkasından geliyorlar. Ama konuştuğunuzda içlerinde bir volkan kaynadığını görüyorsunuz. Bu ülkede ekonomik sıkıntıyı en ağır yaşayan, terörde yüreği yanan, hayatına kıyılan, her türlü sosyal güvence ve insani koşullardan uzak çalışan hep kadınlar. Ama bu sorunların çözümü yine kadınlarda. Bunu buradaki direnişte de gördük. Hep en ön saflarda oldular, ellerinde 23 yaşındaki çocuklarıyla 2 gün fabrika yı terk etmediler". Bilitis'in şarkıları T iyatro Dafne, "Dünya Kadınlar Günü"nü Pierre Louys'un "Bilitis'ın Şarkıları" eserini sahneleyerek karşılıyor. Lulu Menase'nin uyarladığı ve sahneye koyduğu oyunda Filiz Kutlar ve Erkan Sever oynuyor. Oyun, mezarı arkeolog Heim tarafmdan Kıbrıs'ta bulunan, Sapho'nun çağdaşı kadın şair Bilitis'in yaşamına bir yolculuk. 16 yaşında doğduğu yerleri terk edip Midilli'ye yerleşen, sonra da Kıbrıs'ta ölen Bilitis'in yaşamı kadar, bu lirik romanın yazılış öyküsü de ilginç: Dört dili çok iyi Louys den son günlerdeki en büyük kaygısı, fabrikanın kapanması, "Başka ne iş yapabilirim bilmiyorum. Güvencem, bağımsızlığım elimden ahnacak. Sudan çıkmış balık gibi olurum. Genelde kazandığımı ev için harcarım. Ama öyle olsa da kimseden izin istemeden her istediğimi alabılmek büyük bir lüks" diyor. Daha önce hiç eyleme katılmamış Akın, ta ki fabrikanın özelleştirilmesi süreci başlayana kadar. Şimdi bütün eylemlere gidiyor, 2 gün fabrikada yatmış, "Çocuğumuzu Songül Sevim (solda) ve Sultan Akın, Tekel'in 200 kadın işçisinden ikisi. Çalışmanın onlar için anlamı bağımsızlık... Şarkıları" adlı düz yazı şiirlerinden oluşan romanını eski Yunanca yazıp dosdarına da bu şiirlerin Yunanlı kadın şair Bilıtis'e ait olduklarını ve onları bir antikacıda bulduğunu söylemış. Daha sonra şiirlerin kendisine ait olduklarını itiraf etmiş ve onları Fransızcaya çevirmış. 8 Mart'ta Fransız Kültür Merkezi'nde galası yapılacak oyun, 9, 10, 28 ve 29 Mart tarihlerinde de izlenebilir. Aynı tarihte, yine Fransız Kültür Merkezi'nde ressam Su Yücel'in KAMER'le birlikte açtığı "KADINLARDAN/ Öleceğim aklıma gelirdi de resim yapacağım aklıma gelmezdi" sergisi de açılacak. Sergi 29 Mart'a kadar izlenebilir. • + ı