16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 MART 2005 / SAYI 989 Hayallere giden yolda! KARDELEN FlNCANCI Öğrenci Para bana göre, maalesef hayatımızı idame ettirebilmemize yarayan, temel ihtiyaçlarımıza sahip olabilmemiz için gerekli bir kâğıt parçası. Ne yazık ki sahiplikten söz etmek zorunda kalınan bir sistemde yaşıyoruz ve tek yol, hırsızlığı saymazsak para. tş, hayatımızı idame ettirmekle de kalmıyor, hayallere giden yol da ondan geçiyor. Ancak, hayatta anlam yüklediğimiz şeyler bize bir şeyler hissettirebilenler, k paranın ise kesinlikle bana bir şey jâ hissettirdiği yok. mr Harçlıklar benim öğlen w yemek yiyebilmemi, resim malzemelerimi alabilmemi, sıkça olmasa da (hayat pahalı) öz gelişimimi sağlamak için yani sinema, tiyatro, kitap gibi şeyleri karştlayabilmem için, bazen de çıkıp içip, felekten bir gün çalmak için gerekli bir şey. En azından kendi paramı kendim kazanana kadar. Yani hep bir gereklilik durumu söz konusu, bir anlam değil. Para sahibi kadının hayatı zor A ve B Tanıtım Şirketi Genel Müdürü ve 2004'ün "Ydın Başarılı Kadın Işvereni" ödülü sahibi Sibel Asna'yla kadın işveren olmanın güçlüklerini, kadının paraya sahip olmasının erkeklerle ilişkilere nasıl yansıdığını konuştuk: Kadın işveren olmanın en zor yönü nedir? Mesleğimin başlangıcında hem genç, hem kadın olmanın zorluklarmı yaşadım; başkalarında da sık sık benzer durumları gözlemledim... Otorite kurmak, saygı uyandırmak, her zaman doğru iş yapmak, hata yapmamak gibi kaygılar taşıyor; kendinizi kabul ettirmek için olağanüstü bir gayret gösterirken; doğal duruşunuzda pek olamıyordunuz... Özelükle kadınlardan talimat almayı gururuna yediremeyen kültürlerden gelenlerle oldukça uğraşmak gerekiyordu... Sonra zamanla alışıldı, insanlar beni tanıdılar, kabul ettiler ve işler kolaylaştı... îşveren olmak açısından, belirli bir düzeye geldikten sonra, kadın veya erkek olmak pek bir şey fark ettirmiyor. tş göriişmelerinde ve özelükle iicret konuşulurken kadınlarla erkekler arasındaki davranış farklan nelerdir? Pek bir fark gördüğümü söyleyemeyeceğim... Yine de eğer erkek başvuran kadını ikinci sınıf gören bir kültürden geliyorsa oldukça zor anlar yaşıyor... Nasıl davranacağını bdemiyor, gel gitler yaşıyor, yükselen alçalan bir ego görüşme boyunca gözlemlenebiliyor. Bazen kendilerini yakışıklı veya dayanılmaz cazibeye sahip bulanlar oluyor; tuhaf yöntemlerle bu yönlerini vurgulamaya çalışyor, çok da komik oluyorlar... Paraya sahip olmak, dolayısıyla paranın getirdiği iktidara sahip olmak kadınlık durumunu/vasfını nasıl etkiliyor? Paradan ziyade bılginın bir iktidar olduğunu düşünüyorum... Bunun da getirdiği bir özgüven ve beraberınde bir o kadar da yalnızlık var... Hem sayılır, hem uzak durulursunuz... Bu sizi belirli davranışlara zorlar; saçmalayamazsınız, hata yapamazsınız... Paraya sahip olan bir kadınla erkekler nasıl ilişki kuruyorlar? Güç yarışına girmek ya da eziklik duymak gibi bir gözleminiz oldu mu? Türkiye'de bilgiye, bilgeliğe veya paraya, şöhrete, statüye sahip kadınların durumunu oldukça zor buluyorum... Erkekler çoğunlukla "kadmlarına" bu saydıklarımın bir veya ikisini belki birçoğunu vererek kendilerini güvende hissediyor, vazgeçilmez olduklarını düşünüyorlar ki çoğunlukla bu doğru çıkıyor... Parası, şöhreti olan bir erkeği terk eden kadınlara pek rastlanmıyor, ama bütün bunları olan bir kadına erkeğin ne vermesi bekleniyor? Aşk, tutku, sevgi, heyecan, ilginçlik, bilgi, espri, eşit duruş yani düşünceye, fikre; duygu ve derinliğe dayalı değerler... Oysa kültürümüzde erkeklere bunlar öncelikle sahip olmaları gereken değerler olarak aşılanmıyor. Anneler oğullarını hep iyi bir meslek, iyı bir iş, bol para sahibi olarak görmek istiyorlar. Yarınlardan çok daha umutluyum, ama ne yazık ki bizden önce, bızim ve bizden oldukça sonraki dönemlerden gelenler için durum biraz umutsuz.... \ Risk almaktan korkmam SEMA KÜÇÜKSÖZ tş kadını Paraya ilk kez ilkokul 4. sınıftayken harçlıklarımı biriktırerek sahip oldum. Tatillerde kurslara gider ya da çahşırdım. Büyük uğraşlar vererek, kendi paramla kendi işimi yapacağım 14 metrekarelik bir dükkânda ilk butiğimi açtığımda 20 yaşındaydım. O günden beri de çalışıyorum, para kazanıyorum. Para benim için hayattır. Çünkü paran yoksa sağlığını da satın alamazsın, cenazen de kaldırılmaz. Aynı zamanda geleceğini garanti altına almak demek. Ama hayat boyu çalışıp bir şeyler elde ettiysen buna sahip olmayanlarla da paylaşmalısın. Bu da ruhunu arındırmana, vicdanını rahatlatmana yarar. Ayrıca benim için para geçicidir, transittir. Çok fazla alışveriş yapmam örneğin. Pazardan da giyerim, Avrupa'dan da. Ama kendim için alışveriş yapmak yerine yakınlarıma, aileme bir şeyler almayı daha çok severim. Işimle ilgiü şeyler alırım. Yatırım konusunda da riskli yatınmlardan hiç korkmam. Zaten Güneydoğu'ya yatırım yapmak da bir riskti ve bu anlamda öncülük etmiş olmaktan dolayı mutluyum. Paranın ikili ilişkılerdeki etkisine gelirsek, erkekler başarılı, kendi parasını kazanan, maddi ve manevi olarak güçlü kadın istemiyorlar. Çünkü kadın bahsettiğim özelliklere sahip olunca, ezemiyorlar. Böylece başlangıçlar da anında bitiyor. Bitmezse de kadını topluluk içinde rencide etmeye çalışıyor. Bizim gibilerin kaderi yalnızlık, ama bugüne kadar hiç yılmadım. Bundan sonra da değişmem. Ayrıca kadınların daha da cesaretlendiğini, çekingenliklerinden kurtulduklarını gördükçe geleceğe dair daha çok umutlanıyorum. Kadın işsizlerin sayısı artıyor Türkiye'de bütün gayrimenkullerin sadece yüzde 9'u kadınlara ait. Girişimcilerin yüzde 7'si, işverenlerinse yüzde 3.4'ü kadın. Parlamentoda kadınların oranı yüzde 4'te kalırken, kadınların 4'te biri okuma yazma biimiyor. DlE'nin son rakamlanna göre 2004'te kadın işsizlerin sayısı yüzde 7.48 artış göstererek 632 bine yükseldi. Türkiye'de istihdamın yüzde 52.3'ü kayıt dışı ve kadınlann çoğunluğu, ücretsiz aile işlerinde çalışıyor. Kadınların işsizlik oranının artması ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan tarafından, "Erkekler para kazandıkça, kadınlar da evlerinde oturabiliyorlar. Bunda bir sakınca yok" sözleriyle yorumlanmıştı. Perihan Özcan Tüzüner Remziye: Bir varoluş öyküsü Y aşam kavgası, kararlılığı, hayattaki duruşu ve bitmeyen hayalleriyle hayranlık uyandırıyor insanda. Adı Remziye Avcı. Hayatla kavgası 1987'de, Diyarbakır Lice'den Istanbul'a göç ettikleri günün ertesinde başlıyor. Henüz açılmamış eşyaların arasında, annesınin ani ölümüyle sarsıldığında 22 yaşında. Babası, " Evin annesi artık sensin" diyor. Dört kardeşine artık o annelik yapacak. Sevim Lice'de. Sedat askerliğini bekliyor, Veysi liseye devam ediyor. Yedi yaşındaki Hakan ise ilkokul ikinci sınıfta. Evin geliri yok. Babasının, annesinden kalan altınlarla Kocamustafapaşa'da açtığı kıraathane de on beş gün içinde batıyor. Elde şimdi koskocaman bir sıfır var. Lice'den getirdikleri kuru erzak ve annesinin yaptığı reçeller de bitince, bir de yiyecek sıkıntısı başlıyor. Intihar etmeyi düşünüyor sık sık. Ama annesini özleyen Hakan'ın, her okul dönüşü elini tutarak ağlaması, onu bu düşüncesinden vazgeçiriyor. Farkına varıyor ki, o evin annesi ve güçlü olmak zorunda. Biryandan evi çekip çevirmeye çalışırken, bir yandan kardeşlerinin bu koca şehirde kötü alışkanlıklar edinmelerinden korkuyor. Çalışmak istiyor, ama ilkokul mezunu ve hiç iş deneyimi yok. Tekstil atölyelerinden eve iş alıyor. Bluzlara pul işleyerek, hiç değilse Hakan'ın okul harçlığını çıkarıyor, eve şeker, tuz alıyor. tki yd, büyük maddi zorluklar içinde geçiyor. O dönemden Remziye'nin aklında kalan ve hatırladığında hâlâ ıçerlediği, çıktığı pazar alışverişlerinde kardeşiyle aralarında geçen diyaloglar. Hakan " Abla niye hep patates alıyoruz" diye soruyor, parmağmı parantez şekline sokup muzu tarif ederek. Bu soruların cevabını vermek kolay değil. Paralan o kadanna yetmiyor. Remziye, işsiz babanın kıyameti koparmasına rağmen ortaokulu dışarıdan bitirme sınavlarına giriyor. Bir meslek edinmek için de Kartal Halk Eğitim Merkezi'ndeki modelistlik kursuna kaydını yaptırıyor. Sevim'in Istanbul'a gelmesi ve babaya emekli aylığının bağlanmasıyla birlikte, biraz olsun rahathyorlar. Ancak bu uzun sür Remziye Avcı'nın öyküsü, hayata tırnaklarını geçiren bütün kadınları anlatıyor. Hayal kırıklıklarını sürekli ürettiği hayalleriyle yeniyor. Kardeşlerine annelik yapıyor, büyütüyor. Bu adanmışlığın içinde kendini de var kılıyor. kardeşiyle ayrı bir eve çıkıyor. 1998'de Açık Öğretim Fakültesi Halkla Ilişkiler Bölümü'ne giriyor. O ve kardeşi üniversiteli artık. Bu arada başka bir hayalini daha gerçekleştirip araba alıyor. Iki yıldır, "sadece dünyaya getirmedim" dediğı küçük kardeşi Hakan'la Maltepe'de yaşıyor. Geçmışe dönüp bir şeyleri değiştirme şansı olsa, annesinin ölmemesi için kendi canını vereceğıni söylüyor. "Bırisınin hayatından vazgeçmesi lazımdı. Ben kendi tercihimi yaptım" diyor. Şimdi bir hayali daha var. Arkeolog olmak istiyor "Ya sevgili, evlilik, çocuk" deyince, "Büyüttiim ya" diye yanıdıyor. Ne bir kırgınlık, ne bir küskünlük, ne de keder var bakışlarında. Her şeyi geride bırakmış, mavi gözlerınin içi gülüyor...# müyor. On beş günlüğüne Diyarbakır'a giden baba, yanında bir kadınla dönüyor. Kısa süre sonra da çocukların "abla" diye hitap ettikleri bu beklenmeyen misafir hamile kalıyor ve evdeki huzursuzluk, şiddetli geçimsizliğe dönüşüyor. Bu sırada erkek kardeşler çeşitli işler, Remziye de pazarlamacılık yapıyor. Yıl 1994. Remziye'nin elinde artık bir de lise diploması var. Yeni hedefi üniversite sınavını kazanmak. Kardeşler, evden ayrılmaya karar veriyorlar. Daha onlar kararlarını açıklamadan baba, eşi ve yeni doğan bebeği ile evi terk ediyor. Giderken yataklarını bile toplamıyorlar. Ütü ve sürahinin yerinde olmayışından anlaşılıyor, geri dönmeyecekleri. ARKEOLOG OLACAĞIM Remziye, artık evin babası da. Kız kardeşini ondan istiyorlar, erkek kardeşlerine o kız istiyor. Daha büyük bir eve taşınıp, bir süre, evlendirdiği kardeşleri Sedat ve Veysi'yle oturuyor. Bütün bunlar olup biterken kendisine bir çift ayakkabı bile almıyor, gelen evlenme teldiflerini de geri çeviriyor. Çünkü ailenin dağdmaması gerektiğine inanıyor. Hakan'ın çok küçük olduğunu, ona kımin bakacağını düşünüyor. Bu kadar zorluk arasında çahştığı şirkete borçlanıyor, kardeşlerinin birikimlerini de denkleştirıp Kurtköy'de bir arsa alıyor. Dikili ağaçları olmasa da, bir arsaları var artık. Rahat bir nefes alıp küçük
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle