22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 EKÎM 2005 / SAYI 1023 Festivalin yerini 'festivalizm' aldı... Ümit Altaş gr entin ve kent haya/ tının stilize edildiği, kamusal alanların özelleştiği, sanat dünyasının müze, galeri, medya, sanatçılar, küratörler, koleksiyonerler ve izleyiciler çevresinde şekillenen bir "sanat piyasasına" dönüştüğü zamanlardayız.Bienal ve festivaller ise büyük turistik etkinliklere dönüştü. Sibel Yardımcı da işte bu durumdan yola çıkarak kültürün özelleştirildiği bir ortam olarak Bienal'in toplumsal etkilerini vc iktidarla ilişkisini irdeliyen bir kitap kaleme aldı. Yardımcı ile îletişim Yayınları tarafından yayımlanan kitabı üzerine konuştuk. Kitabınızda yanıt aradığınız temel sorulardan biri ile başlayalım. tlk olarak, 1973 yılında gerçekleşen 1. Uluslararası tstanbul Festivali'ni düzenleyen tstanbul Kiiltür Sanat Vakfı, bu süreç içinde nasıl bir değişim ve gelişim yaşadı? Uluslararası Tiyatro Festivali, ayrı etkinlikler olarak düzenlenmeye başlanıyor. Asıl îstanbul Festivali de 1994'te yerini iki farklı etkinliğe bırakıyor: Istanbul Uluslararası Caz Festivali ve Istanbul Uluslararası Müzik Festivali. Son zamanlarda bu repertuvara, Film Ekimi, Elektronik Müzik Festivali, Compact Caz Günleri, Rock'n Coke, çocuklar ıçin Minifest ve Avrupa'da düzenlenen Bozar ve Şimdi/Now festivalleri ekleniyor. Festivallerin farklılaşmasıyla birlikte, sunulan eserler de çeşitleniyor; yıl içinde farklı zamanlara ve kentin çeşitli yerlerine, hatta Avrupa'ya yayılıyor. Ama aynı zamanda geleneksel tarzlardan vazgeçiliyor; gölge oyunları, âşıklar zamanla tamamen program dışı kalıyor. Bu dönüşüm tstanbul kenti ve kentliler için ne ifade ediyor? Bu gelişim sürecinin tstanbul'un içinden geçtiği dönüşüm ve kırılmalarla olan bağlantısı nedir? Festivalizm aslında benım Peter Schjeldahl'den aldığım bir terim. Schjeldahl bunu, radikal bir tavır almaktan kaçınan siyasi bir söylemle cğlencenın mükemmel bir kanşımını sunan bir sergileme modelı olarak tanımlıyor. Schjeldahl'e göre bu model, tefekkürü gerektırmıyor, izleyiciyi bir yandan ilgi çekici, ama öte yandan da gereğınden fazla ilgi çekici de olmayan gösterileri tüketmeye davet ediyor. Kültürün profesyonelleşen bir sponsorluk sistemi üzerınden özelleşmesi ve demin kısaca bahsettığim şekilde kentin tanıtımında araçsallaşması, festivallerin eleştirel, aykırı konumlar yaratmalarına engel oldukça, festivalizm olarak adlandırılan bu sergileme biçimi de yaygınlaşıyor. IKSV'nin bir yandan şirketleşmiş sermaye ve bir yandan da devlet kurumlarıyla ilişki içerisinde olması ne gibi toplumsal sonuçlar doğuruyor? Özellikle 1980 sonrası dönemde devletin çeşitli işlevlerinin, ekonomik aktörlere ve devletdışı örgütlere aktarılmasıyla birlikte, kültürden sorumlu kamu otoritelerinin lumi sorumlulukları da kişiler ve özel kurumlar ta 9. îstanbul Bienali bugün sona eriyor. Sokaklara da taşan bienal Istanbulluları nasıl etkiledi? Sibel Yardımcı da "Kentsel Değişim ve Festivalizm: Küreselleşen Istanbul'da Bienal" kitabında işte bu sorunun yanıtını arıyor. Bienalin toplumsal etkileri kadar iktidarla ilişkisini de irdeliyor. Bienal 2003. Jennifer Steinkamp'ın çalışması (üstte). Istanbul'da uluslararası bir sanat festivali düzenlenmesi konusunda ilk fikir aslında 1960'ların sonlarına doğru ortaya atılıyor. Yine de, bu festivali düzenlemesi planlanan Istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın kuruluşu ancak 1973'te gerçekleşebiliyor. Ilk festival de, Cumhuriyetin kuruluşunun 50. yılında düzenleniyor. Festival 1980'lere kadar opera, bale, tiyatro, konser, halk oyunları gösterileri, geleneksel gölge ve kukla oyunları ve plastik sanat sergileri gibi kimi zaman daha geleneksel, kimi zaman daha yeni tarzlar sunuyor izleyicilerine. 1982'den itibaren sinema, festivalde sunulan bir Film Haftası, daha sonra da Film Günleri kapsamında gösterilmeye başlanıyor. 1987'de Istanbul Bienali (ilkinin adı Uluslararası Çağdaş Sanat Sergileri olmaküzere),1989'da ise Istanbul Uluslararası Film Festivali ve Istanbul Istanbul bir sanayi merkezi olarak genişlemeye 1950'lerden sonra başlasa da, küresel kent olma yolunda gerçek atılım 1980'lerde gerçekleşiyor. Ağırlığı üretimden finansa kayan yerel ekonominin küresel ekonomiye eklemlenme çabası birçok kesimde hissediliyor, çokuluslu şirketler yeni ve büyük bir pazar olarak gördükleri Istanbul'a ilgi duymaya başlıyor. Küresel moda ve eğilimleri yakından izleyen, kısmen yurtdışında olmak kaydıyla ileri düzeyde eğitim görmüş, varlıklı bir profesyonel sınıf ortaya çıkıyor. Dolayısıyla festivallerin de bu dönemde serpilmesi bir tesadüf değil. Bir yandan Istanbul'u bir marka yapma, kenti dünyaya pazarlama yolunda araçsallaşıyor festivaller. Bir yandan da, oteller, alışveriş merkezleri ve butikler kadar, müzeler, sergiler ve festivaller de yükselen yeni profesyonel sınıfa, iş dışı etkinliklerinde dünyaya açılabilme imkânını sunuyor. Festivaller de bu sınıfa hitap edecek şekilde dönüşüyor. Kitabınızda bir meydan okuma alanı ve aracı olarak festivallerin yerini, artık "festivalizm"in aldığım belirtmişsiniz. "Festivalizm" ile neyi kastediyorsunuz? rafından desteklenen birlik ve vakıflar tarafından devralındı. IKSV, bunların ilk ve hâlâ en etkili olan örneklerinden birisi. Uluslararası kültürel üretim ve dağıtım şirketleri veya bu alanlarda çalışan kâr amacı gütmeyen kurumlarla beraber çalışıyor; birçok kültür merkeziyle ortak projeler geliştiriyor ve gerçekleştiriyor; yabancı görsel ve yazılı basında reklamlar yayımlatıyor. Böylece farklı mekânsal (küresel, uluslararası, kentlerarası, yerel) ve kurumsal (kamu kuruluşları, özel şirketler ve devletdışı örgütler) kademeler arasında bağlantılar kuruyor. Bu süreçte de yolu birçok çıkar grubuyla kesişiyor. Sponsorluk sistemi, iKSV'yi pazarlama mantığının içine çekiyor, ama devletin etki alanından çıkarmıyor. Bienal 2005. Hüseyin Alptekin'in çahşması (altta). BİENALİ HAYATA BAĞLAMAK... tlk iki bienalin sergi yönetmeni Beral Madra "Bienalin, sanatın devlet elinden kurtulup özel sektörün eline geçmesi süreci içinde ele alınması gerekir" demişti. Siz, Bienal'i hangi süreç içinde ele alıyorsunuz? Ben de Bienal'i bir anlamda bu süreç içerisinde ele almaya çalıştım; daha doğru ifade etmek gerekirse, genel olarak kültür alanının ve politikasının, bir yandan da kentin içinden geçtiği dönüşümün içerisinde ele almaya çalıştım. Ama tabii şunu da belırtmek gerek, Bienal'in özel sektörün etkisi altına girmesi, devlet müdahalesinin sona erdiği anlamına gelmiyor. Özellikle film festivalinde sansürlenen filmlerle ilgili yaşanan gerginlikler bunun iyi bir örneği. Kitabınızda Bienal için "kenti sanata değil, sanatı kente taşımalı" tespitinde bulunuyorsunuz. 9. Bienal bu tespitiniz doğrultusunda hangi noktadaydı? Aslında kent, hayat ve sanat arasındaki ilişki daha önce de vurgulandı. Dada, sitüasyonizm, fluxus ve kav ramsal sanatın özelliği, kent hayatına dışarıdan veya yukarıdan değil, içinden bakmayı denedi ve eleştirilerini gündelik hayata odakladı. Bienal'i ayrıcalıklı bir kesımin etkinliği olmaktan kurtarmak için, belki aynı yolu denemek, sergiyi kentin gündelik hayatına bağlamak gerekiyor. Bienal'de gerçekleştirilen işler, kentlilerin karşılaştıkları (veya karşılaşamadıkları) olayları yorumlamalı, gördükleri/duydukları (veya görmemeyi/duymamayı seçtikleri) olguları aktarmalı, sordukları (veya sor(a)madıkları) soruları sormalı, hissettikleri (veya hissetmedikleri) duyguları dile getirmeli. Bienal bugüne kadar birçok açıdan eleştirildi, özellikle yabancı küratörlere emanet edilmesi veya "turistik" olması nedeniyle. Bu yılki Bienal, bu eleştirilen kısmen yanıtlar nitelikte. Yine de sanatsal ve siyasi eleştirinin körelmesine neden olan birçok koşul var. Aslında Istanbul festivallerinin kentin kültürel hayatına getirdiği hareketliliği teslim etmek gerek. Bununla birlikte, bu tür etkinliklerin piyasa mantığı içine çekilmelerinin, küreselleşme uğrunda araçsallaşmalarının sonuçlan da tartışılmalı. Benim önerim festivalleri özsel olarak olumlu veya olumsuz girişimler olarak görmektense, bu tür projele rin yaratabileceği açılımları, koşullandırıldıkları toplumsal sınırlamalarla bir arada değerlendirmek. Kent ve kent hayatının stilize edildiği, kamusal alanların özelleştiği ve kültürün giderek seçkinleştiği bir dönemde, bienal vb. festivallerin kente yayılması, kenti dönüştürmeleri nasıl sağlanabilir? Küreselleşen Istanbul'da Bienal, aslında bir anlamda bu soruyu sormak için yazılmış bir kitap Istanbul'un son yirmi yıldır geçirdiği genel kültürel dönüşümde kent kültürünün parçası haline gelen kurum ve pratiklerin çeşitlendiği yadsınamaz. Ancak bu çeşitlenme içinde, Bienal gibi etkinliklere, idari ve ekonomik yapıların öncelikli olduğu birer gösteri gibi bakılmaması gerekir. Çünkü Bienal, kamusallığı aşınmakta olan bu kentte, farklı kentli grupları bir araya getirmenin bir aracı, bu gruplar arasında iletişimi yeniden canlandırmanın mecrası olabilir. Aynı zamanda, eleştirelliğı kdrelmiş olan sanat ortamını, kendı var oluşu üzerinde düşünmeye sevk edebilir. tstanbul'un Bienal'den beklediğı nedir? Bienal'in Istanbul'a verebilecekleri nelerdir? Yanıt vermekten çok, bu soruları özellikle okuyanların üzerine düşüneceği sorular olarak bırakmak istiyorum. #
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle