Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 30 EKÎM 2005 / SAYT 1023 Onları hatırlıyor musunuz? Yer; Beyoğlu'nun arka sokakları. Kişiler; hayatta ya da jenerikte adları geriye düşenler. Fotoğraflar ise Nazan Azeri'ye ait. Ikinci el Özlem Altunok irer ikişer galerinin salonunu doldurmaya başladılar. Ipek Abla ve iki köpeği, kendisini "Türk sinemasının aranan komedyenlerinden, Türkiye'nin Jerry Lewis'i" olarak tanıtan Cemal Ertokuş, sanatçı ruhunun gelişmesine izin vermeyen kocasından boşanıp sahnelcre taşınan Fırat Çağlar, o gün dizi seti yerine arkadaşlarıyla bu mutlu anı paylaşnıak için açılışa gelen "iftira kurbanı" Yakup Koçyiğit ve diğerleri... Onları bir araya getiren hayat ve kör talih. Tıpkı serginin adı gibi. Nazan Azeri, Karşı Sanat Çalışmaları'ndaki "Hayat ve Kör Talih" sergisinin sanatçılarından biri. "Düş Rolleri" adını verdiği fotoğraf dizisinde yoksul, kimi sokakta, kimi eş dostun yardımıyla yaşayan bu insanları ikinci el giysiler içinde görüntülemiş. Çıkış noktası ise gitgide yoksullaşan dünyada kenara itilen insanlar ve onlara giydirilmeye çalışılan kimlikler. "Oysa" diyor Azeri, "yoksul olan onlar değil, biziz. Fotoğraflar bu insanların hem zengin ruh dünyalarını, hem de kör talihi onların değil, tüketim çılgınlığı ve özenti hayatlarla bizim yaşadığımızı anlatıyor". B UNUTTUM GİTTİ! Gelelim fotoğrafların öznelerine... Aslında bir çoğu tanıdık yüzler, onlara Kurtlar Vadisi, Bir Istanbul Masajı ya da Melekler Adası'nda komiser, şoför, garson rolünde ya da Beyoğlu'nda bir sokakta, özellikle de Yeşilçam Sokağı'nda rastlamış olabilirsiniz. Neredeyse hepsi figüranlık yapıyor, Beyoğlu civarında ya sokakta, ya küçük bir odada yaşıyor. Mesela sergi açılışına katılnıayan Tufan, Ağa Camii yakınlarındaki bir sokakta yaşıyor, misafirlerini de evinin kapısı gibi sokağın başına kadar geçiriyor. Ipek Abla herkes ona öyle hitap ediyorCihangir sakinlerinin gıda ve giyecek yardımıyla bir otelde kalıyor. Ramazan Ozdemir, şu sıralar hamallık yapıyor, küçük bir odada yardımla yaşıyor. Ses sanatçısı Fırat Çağlar eski, güzel günlerdeki gibi olmasa da, diğerlerinden biraz daha şanslı; küçük bir evi var. Hemen her gün bir araya geliyor, setten sete gidiyor, hayat mücadelelerini beraber sürdürüyorlar. Ipek Abla dışında... O, elini eteğini bu işlerden çekmiş görünüyor. Bu çalışmaya katılmasını ise iyi resim vermesine bağlıyor: "Efendim, ben scs sanatçısıyım, rahmetli eşim de tiyatıo sanatçısıydı. Onun sayesinde tiyatrolarda da oynadım. Yani iyikötü resim vermcyi bilirim. Sanıyorum Nazan Hanım da bunu keşfetti ve beni tercih etti" diyor. tpek Abla geçmışten bahsetmekten hiç hoşlanmıyor. Hayat ona nasıl davranmış, şansı yaver gitmiş mi? "tçi beni yakar, dışı sizi, hiç anlatmayayım. Unuttum gitti zaten. Bunlar artık önemli değil benim için. Ben mevcut halime şükrediyorum" diyor. Sonra, "şimdi söyleyeceklerimi lütfen yazın" diyor ve ağlamaya başlıyor: "Cihangir sakinlerine sesleniyorum. Bana gıda ve giyecek yardımı yapan herkese, teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum efendim". Duvardaki resimlerine bakarak uzaklaşıyor. Ozcan Aktaş, Ipek Abla'nın sergisinin açılışı olduğunu duyunca kahvedeki arkadaşları toplayıp galeriye koşmuş, Yakup Koçyiğit de öyle. O gün çekimleri olduğu halde gitmemişler. "E bizi, birbirimize kenetlenmemız ayakta tutuyor" diyor Koçyiğit, "Zaten garibanız, talih bizegülmemiş. Dostluk, vefadaolmazsa"... Onun şanssızlığı ise iftiraya uğramak olmuş. "Karanlık işleregirdim ama yapmadığım bir işten ceza yedim. O zamanlar Almanya'daydım, 6 yıl yattım, sonra da sınır dışı edildim. Orada tiyatrolarda oynuyordum, buraya gelince de temiz iş yapayım dedim, oyunculuğa devam ettim" diyor. BİR EŞYA GİBİ... Murat Özfuat genç bir oyuncu, belki de bu yüzden, en çok o şikâyet ediyor hayattan, bozuk düzenden: " Hayat harbiden acımasız. Çünkü insanlara değer verilmiyor, kıymet bilinmiyor. Bir eşyayı kullanır atarsın ya, bizi de kullanıyorlar. Bu oyunculann arkasında kimse yok, sigortaları, destekleyenleri de yok. Sahipsizseniz 40 yaşından sonra işiniz bitiyor. Hakkınızı ararsanız da, bir daha sete çağırmıyorlar sizi." Bir de sanat hayatı ilkokulda başlamış Fırat Çağlar var ki, o hiç şikâyet etmiyor. "Çünkü ben zaten başka türlü yaşayamam" diyor. 12 yıl evli kaldıktan sonra, iki çocuğuyla lstanbul'a yerleşiyor Fırat Çağlar. Bir yandan hastanede çalışırken, bir yandan da şan dersleri ahyor. Tam kaset çalışmalarına başlamışken abileri kolundan tutup memlekete götürüyor. Yılmıyor, tekrar dönüyor. 92'de sanatçı kartını alınca gazinolarda, nişan, düğün programlarında sahneye çıkmaya başlıyor. Eh, şimdi 43 yaşında, işleri azalmış olsa da, "Olsun, ben sanatımı yapmadan, Yeşilçam'dakı arkadaşlarım olmadan yaşayamam" diyor. Onun da bir ricası var: "Boşandıktan sonra kimseyle evlenmedim sanatımı yapamam diye. Ama iki ki ' şiye âşık oldum. Son âşık olduğum adam bir savcıydı. O da bana âşıktı, evlenme teklifi de etmişti ama reddetmiştim. Emekli oldu, başka memlekete gitti ve birbirimizin izini kaybettik. Şimdi pişmanım. Belki sesimi duyar ve bana ulaşır"... Galeri birdenbire hareketleniyor. Çünkü içeriye tüm bu Yeşilçam sakinlerine oyunculuk yapma hrsatı sunan yönetmen Ferhat Bahadır giriyor. Onun da şans pek yüzüne gülmemiş olsa da, yeni bir film çekiyor şu sıralar, "Pir Sultan Abdal". O da onlarca filmde rol almış, sonra kahvede oturup rol beklemek yerine yönetmenliğe soyunmuş. Çektiği 8 film karşılığında üç evini elden çıkarmış. "İyi niyetimizden kaybediyoruz biz. Olsun. Kendi işimizi, hep beraber yapıyoruz. Çünkü sinemayı seviyoruz". Ramazan Ozdemir ise 60 yaşında, ama çalışarak ayakta duranlardan. Film işlerini bıraksa da arkadaşlarından uzaklaşmamış. Şimdilerde hamallık yapıyor. "Her insan bilgisiyle, yetenekleriyle var olmaya çalışır, ama bazen şans ya da talih faktörü yü/.ünden etkinlik gösteremez. O zaman da zayıf kalır, psikolojik çöküntü yaşar. Bu yüzden mücadele hep olmalı, mücadeleyi bırakırsanız ağır şartlarda yaşamakzorundakalırsınız" diyor. ŞimdiSinesen'denemekli olmayı bekliyor. Aslında hepsınin bir sürü beklentisi, umudu var. Yani kadere boyun eğmiyorlar. Fırat Çağlar bitiremediği kaseti bir gün tamamlamak, Cemal Ertokuş Türkiye'nin Jerry Lewis'i olmak, Ferhat Bahadır yeni filmler yönetmek, Murat Özfuat iyi bir oyuncu olmak istiyor. Bir tek Ipek Abla... O yineliyor: "Mevcut halime şükrediyorum." • giysiler içinde kenara itilmiş insanları görüntülediği bu kareler için "Gerçek yoksullar, fakir ruh dünyalarıyla bizleriz" diyor. Sürüklenen kimlikler... ahpe felek, kötü kader, kör talih, kara baht... Bu sözler hem teslimiyet, hem de isyan içeriyor. Nazan Azeri'ye göre sistem herkesi teslim almaya çalışıyor, yoksullar daha yoksullaştırılıyor, kimliklerin içi boşaltılıyor. Sıfır noktasına itilmiş hayatlar ve ikinci el giysileri bir araya getirmesinin sebebi ise aslında kimin zengin, kimin fakir olduğunu göstermek. "Diiş Rolleri" adlı fotoğraf serinizin kişileri neden yoksul, kenara itilmiş insanlar? Bu çalışma yerel bir iş olarak görülebilir ama aynı zamanda evrensel bir çalışma. En son Katrina kasırgasında da bunun örneklerini gördük. Her yerde bir üçüncü dünya var. Mevcut ekonomik düzende, birilerinin açgözlülüğü arttıkça, zor koşullarda yaşayan insanlann sayısı da yükseliyor. Ben de hem bu insanların zengin ruh dünyalarını, hem de kör talihi aslında onların değil tüketim çılgınlığımızla, özenti hayatlarımızla bizim yaşadığımızı göstermek istedim. Bu düşüncelerle bir arkadaşımın Yeşilçam Sokak'taki ofisinde zor koşullarda hayatını sürdüren bu insanları gözlemledim. Bir yandan da ikinci el giysiler topluyordum. ikinci el giysilerle sıfır noktasına itilmiş bu hayatları bir araya getirdim. Bu giysiler onlara uymayacak, günlük ihtiyaçlarını karşılamayacak gibi duruyordu... Fotoğrafların çekim aşamasında da bu söylediklerinizi gözlemlediniz mi? Çekim sırasında onların yaşama sevinçlerini, K coşkularını gözlemlemek çok etkileyiciydi. Kafamdaki kurguyu uygulayamadım ama sonucun daha iyi olduğuna eminim. Sanki giydikleri kıyafetlere göre ruh hallerinde değişiklikler oluyordu. Ortaya kurgulayamayacağım kadar zengin ve coşkulu bir iş çıktı. Yani hayat, kurgudan baskın çıktı. Peki bu kişiler nasıl bir araya geldi? Mesela neden Ipek Abla, Tufan ve Ramazan Özdemir'i seçtiniz? Seçimi daha çok sezgilerimle yaptığımı söyleyebilirım. Bu projeye katılan arkadaşların çoğu figüranlık yapıyor. Yine çoğunun alkol problemi var, bu da daha çok soğuktan korunmak için. Mesela Tufan sokak sokak taşınan birisi. Ahmet Abi'yi ise 12 yıl önce kaybettik. Ipek Abla yakın zamana kadar evsizdi, şimdi insanların yardımıyla bir otel odasına yerleştirildi. Ramazan da küçücük bir odada yardım alarak yaşıyor... Sergide bir de "Diiş Rolleri"yle bağlantılı yine ikinci el giysileri kullanarak yaptığınız "Sürüklenme" işiniz var... Dünyada ekonomik çıkarların yeniden şekillendiği müthiş bir dönüşüm var. Paranın bu yer değiştirme hali, dünyanın yeniden paylaşılıyor olması içinde, kimlikler de sürükleniyor. Bu sürüklenmeden kaçmak razı olmasanız da mümkün değil. Insanlara sunulan yeni kimliklerin, yani bu ikinci el giysilerin, üzerlerine uyup uymayacağını düşünen yok. Hayat ve KörTalih ayat ve Kör Talih sergisinde Nazan Azeri'nin yanı sıra Gül Ilgaz ve Nancy Atakan'ın da işleri var. Nancy Atakan "Seyirci", "Büyükannemin Dantelleri", "Kör Kesişme" ve "Hayatın Akışı" başlıklı çalışmalanyla göç, gizlilik, önyargı, anneçocuk ilişkileri gibi konulara odaklanıyor. Gül Ilgaz ise "Salıncak" ve "Düşüş" isimli çalışmalarında, kör talihe maruz kalmışlıktan özgürleşme çabasına yönelik imgelere ve var olmanın talihle ilişkisine yer veriyor. H Açılış gününde Yeşilçam sakinleri de galerinin davetlisiydi. Hep beraber sergiyi gezdiler, "dayanışmaya devam" dediler. Fotoğraf: Vedat Arık