Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
h 30 EKİM 2005 / SAYI1023 Festivalin bir adı Avrupa Filmleri, diğer adı Gezici Festival. Filmler yine Ankara, Bursa, îzmir ve Kars'ta konaklayacak. Bu yılın temalarından biri göç. Hiçbir yolculuk başladığı gibi bitmiyor... Göç filmleri de çoğu zorunluluktan kaynaklanan hareket halindeki insanların yolculuklarını, yaşadıkları değişimi ve göçmenlik durumunu anlatıyor. ÖÇ FİLMLERİ... S. Ruken Öztürk olculuk, en az "aşk" kadar sanat dallarında ve özelde sınemada da fazlasıyla işlenmiş bir tema. Tabii başka temalarla ıç içe işlendiği de oluyor. Çoğu zaman ıçsel bir yolculuğu, kişilerin kendılcriyle hesaplaşmalarını izleriz perdede. Yolculuğun başlangıcı ile bitişi aynı değildir. Baştaki karakter, filmin sonunda (ya da kişisel yolculuğunun sonunda) doğal olarak mutlaka değişir. Değişim kaçınılmazdır. Içselsoyut yolculukları anlatan filmlerin dışında bir de somut yolculuklar anlatılır. Hatta yol filmlerinin yönetmeni olarak ünlenmiş yönetmenler vardır. tlk akla Wim Wenders'in ve Ömer Kavur'un gelmesi şaşırtıcı değil. Somut olduğu kadar hir o kadar da acıtıcı, korkutucu yolculuklar var insanlık tarihinde. Yahu dilerin kamplara götürülüşü gibi. însanların gizlice, tehükele re girerek yaptıkları, hayatları pahasına yapılan yolculuklar var. Sinema tarihinde son yıllarda birçok film göçmenlerin, yurtlarını bir şekilde terk edip başka bir ülkeye girmeye çalışanların hikâyelerini işledi. Çoğu zaman insanlığın sınanması anlamına da gelen bu yakıcı ve iç acıtıcı hikâyeleri vizyonun süslü filmleri arasında izleme hrsatı bile bulamıyoruz (Daha önce Gezici Festival'in de gösterdiği Belçika'dan Dardenne kardeşlerin Söz'ü ve Ingiltere'den Winterbottom'ın Türkiye'de gösterime girmemiş Bu Dünyada adlı ödüllü filmleri ilk aklıma gelen uzun filmler). Işte Avrupa Filmleri Festivali'nin, diğer adıyla Gezici Festival'in, yani kendisi de yol Y f culuğu içeren bir festivalin bu yılki temalarından biri de "Umuda Yolculuk: Göç ve însanKaçakçılığı". 1117 Kasım'da Ankara'da, 1824 Kasım'da Bursa'da, 25 Kasım1 Arahk arasında Izmir'de ve 2527 Kasım'da Kars'ta konaklayacak festivalin bu bölümü bir uzun, beş kısa filmden oluşuyor. Bu kadar küçük bir bölümün bile kendi içinde ne kadar geniş ve derin konuları barındırdığına şaşmamak mümkün değil. Uzun film, 1991'de en iyi yabancı dilde Oscar'ın ve 1990'da Locarno'da Bronz Leopar'ın sahibi olan, senaristin, oyuncuların ve hikâyenin bizden olduğu bir film; aynı zamanda bölümle de aynı adı taşıyor: Umuda Yolculuk. Senaryosu Feride Çiçekoğlu'na ve filmin îsviçreli yönetmeni Xavier Koller'e ait. Güneydoğulu bir Kürt ailenin zorlu yolculuğu, filmin adının vaat ettiği umudun tersine umutsuzluğun, çaresizliğin de resmi oluyor. Kısa filmler ise, birbirinden farklı boyutlarıyla ve farklı tarzlarıyla işliyor bu konuyu. Macaristan'dan Balint Kenyeres'in filmi Şafak Sökmeden, gecenin şafaktan önceki olağanüstü renklerinden oluşmuş görüntüleri ve tek planlık, on dakikalık çekimiyle izleyene "mükemmel" dedirtecek bir film. Zamanı ve mekânı belli olmayan bu hikâyede söz de yok. Görüntü, sözün yerine her şeyi anlatıyor çünkü. Norveç'te yaşayan Hisham Zaman'ın muhtemelen Iran'dan gelen bir babaoğulun Norveç'e kaçak girme çabalarını anlatan Baba adlı filmi, izleyene kısacık film süresi sonunda gözyaşı döktürebi lecek yoğunlukta. Film, "daha iyi bir yaşam için dilini, köklerini ve yurdunu bırakmak zorunda kalan tüm insanlara" adanmış. Gianluca ve Massimiliano de Serio'nun filmleri Kardeşim Yang, Çin'den Italya'ya gelen Çinlı genç kadın karakterin yasadışı yollarla girdiği ülkede yaşamak için farkh bir kimliğe sahip olması gerektiğini ve bunun zorluklarını işliyor. Sahte bir kimlik taşıyan ana kadın karakter, sözde ağabeyinin içten sorularına karşın hiçbir zaman bu ülkeye nasıl girdiğini, başından neler geçtiğini anlatmayacaktır, bu bile birçok şeyi anlatmaya yeter. Donald Houwer'in filmi Vatanın Güvenliği, Almanya'dan ABD'ye yapılan yasal bir girışi işliyor. Bebeğiyle gelen ve ABD'de yaşayan kocasına kavuşmak isteyen kadın, yeni göçmen yasasına takılacak ve ülkeye girmesine izin verilmeyecektir. Brahim Fritah'ın filmi Yalnız Kadın ise ağırlıklı olarak fotoğraftan yararlandığı farklı biçemiyle Togolu bir kadmın Fransa'daki var olma mücadelesini işliyor. Özetle söz konusu kısa filmlerde yasal ya da (çoğu zaman) yasadışı yollarla "daha iyi bir yaşam" için başka bir ülkeye girmeye çalışanlar, ya doğudan batıya ya da güneyden kuzeye bu yolculuğu yaparlar. Genellikle yoksulluktan kurtulmak için, bazen de siyasa] baskılardan. Çoğu zaman kimliklerini, bazen de aileden birini kaybederler. Çocukları daha iyi yaşasın diye her şeye katlanır insanlar. Bu süreçte aşağılanırlar, küçümsenirler. Ülkeye girebilen şanslılar, ayakta kalabilme mücadelesi verirler. Bütün bu insanların ellerinde en güçlü silahtan bile güçlü olan "umut" vardır. Ta kı bitene kadar. • Fatih Akın, Kutluğ Ataman, Fatih Kızılgök ve Semih Kaplanoğlu Belçika'da festivaldeydik... Gönül DönmezColin G hent32. Flanders Uluslararası Film Festivali'ne bu yıl dört film ile katıldık. Kutluğ Ataman'ın "Iki Genç Kız" ve Semih Kaplanoğlu'nun "Meleğin Düşüşü" filmleri Dünya Sineması böliımünde, Fatih Akın'ın TürkiyeAlmanya ortak yapımı "Crossing the Bridge: The Sound of Istanbul" (Köprüyü Geçmek: Istanbul'un Sesi) filmi festival ön gösterileri arasında ve Fatih Kızılgok'ün Toz adlı filmi Uluslararası Kısa Filmler bölümünde gösterildi. Her sonbahar Belçika'nın ortaçağlara uzanan tarihi ve romantik kanallarıyla modern bir üniversite kenti havasını bağdaştıran Ghent kentinde gerçekleşen festivalin ama teması müzıkti. Bu yüzden yarışan filmler müzık açısından değerlendirildi. Bu filmler arasında Singapur'dan Erıc Khoo'nun "Benimle Ol" filmi cep telefonunda konuşmak En tyi Film Ödülü, Tommy Lee Jones'un "Melquiades Estrada'nın ÜçKez Gömülmesi"ne gitti. tan gerçek ilişkilere zaman bulamayan, karşı karşıya anlaşmaktansa Internet'te chat yapmayı yeğleyen modern insanlarm yalnız ve b o | dünyalarını açık ve yalın bir sinema diliyle anlatan başarılı bir yapıttı. Rusya'dan belgesel ve kurguyu karıştıran "Aya Giden Ilk Insanlar" filminde Alexei Fedorchenko, Sovyetler Birliği'nin daha 1930'larda başlayan aya gitme planlarını hicivlerken Sovyet haber filmlerinden siyah beyaz gerçek film kesitlerini, gerçek kopyası karelerle karıştırıp renkli kurmaca ropörtajlara montajlaymca müthiş keyifli bir film çıkarmış, ortaya. UZAYI DÜŞLERKEN... Kutluğ Ataman'ın "îki Genç Kız" filmi Türkleri türbanlı kadınlar ve kara bıyıklı erkeklerden oluşan bir toplum sayan birçok Avrupalı için inanılması güç bir evrendi sanki. Özellikle göçmen Türklerin çok bulunduğu ve bir mahallesine "Küçük Türkiye" adı verilen bu Flaman kentinde (bir de son yıllarda Belçika Flaman bölgelerinde gelişen ırkçılığı da düşünürsek) modern bir Türkiye'den (olumlu olumsuz) gerçek kesintiler veren filmler önemliydi kuşkusuz. Belçika'da bu yıl EuropaliaRusya yılı olduğundan festival bu ülkeye özel bir yer ayırmıştı. Kirill Serebrennikov'un "YatakOyküleri", Alexei Uchitel'in "Uzayı Düşlerken" ğunun Wim Wenders'in "Buena Vista Social Club" yapıtına benzettiği film başka başka kuşakları, smıf farklarını yalnızca müziğın ritmi ile birbirine bağlayan nefis bir şölendi izleyici için. Kutluğ Ataman'ın filmi için yukarıda belirttiğim noktalar Fatih Akın'ın filmi için de söylenebilir. Türkiye'de var olan alternatif müzik ve gençlerin Batı'yı taklit yerine Batı'daki akımlan kendi kültürlerine göre yorumlamakta direnışi filmin ana temasıydı. Filmde bu temayı Almanya'dan kalkıp Türkiye'ye gelen bir müzikçinin keşfetmesi de anlamlıydı kuşkusuz. Ayrıca Beyoğlu arka sokaklan, gece hayatı, gerçek insanlar, gerçek dışı görünen insanlar öyle dinamik kamera açılarından görüntülenmişti ki şu an dün * yada kamerayı en orjinal biçimde kullanan Chris Doyle'a taş çıkartırdı. BENİMLE OL... Aynı bölümde Kanadalı David Cronenberg'in geçen Cannes Film Festivalınde çok tartışılan "Vahşetin Tarihi" yapıtı insanların içine gömülü gizli vahşetin beklenmedik bir anda nasıl dışanya fırlayabileceğini açıkça sergileyen çok başarılı bir toplumsal eleştiriydi. Kapanış gecesinde ödüller dağıtılırken en iyi film ödülü Grand Prix'in Tommy Lee Jones'ın ABDFransa ortak yapımı "Melquiades Estrada'nın Üç Kez Gömülmesi" filmine gitmesi sürpriz olmadı. Film, Cannes'da en iyi senaryo ödülü almış ve Tommy Lee Jones en iyi oyuncu seçilmişti. Georges Delerue en iyi müzik ödülü, ABD'den John Madden'in "Delil" filmi için Stephen Wârbeckıe'ye ve en iyi senaryo Sabam Ödülü ise Sıngapurlu yönetmen Eric Khoo'nun "Benimle Ol" filmi için Erıc Khoo and Wong Kim Hoh'a verıldi. Robert Wise adına verilen En İyi Yönetmen ödulü ise Çin'den "Dam Sokağı" filminin yönetmeni Li Yu'ya gıtti. • filmi, Valery Akhadov'un " Yeşilev Etkisi" ülke sinemasının Sovyetler'in düşüşünden sonra geçirdiği bocalamayı atlattığmın kanıtıydı. Özel gösteriler bölümünde festival açılış filmi, Fransa'dan Christian Carion'un "Mutlu Noel" yapıtı Birinci Dünya Savaşı'ndan kesitler verirken yeni hiçbir şey anlatmıyordu ne yazık ki. Festival ön gösterileri bölümünde ABD'den Tim Burton ve Mike Johnson'un çizgi filmi "Ceset Gelin" ise tam bir Tim Burton filmiydi. Bu bölümde en keyifli film kuşkusuz Fatih Akın'ın Istanbul müziği üzerine enerji dolu belgeselıydi. Cannes Film Festivali'nde ayakta alkışlanan, birço