Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 HAZÎRAN 2004 / SAYI951 TOPLUM 11 Delilik, terör ve 12 Maymun 'ostmodern sistem farklı olana ışarıda bir alan bırakmıyor. Terör e anlama dair hiçbir şeyin almadığı, enformasyon ombardımanının insanları uyarsızlaştırdığı, amaçsız ve srinde sayan bir sistemin uzantısı. 2 Maymun işte bunu anlatıyor... . Murat rüney * P ostmodern çağ... însanın sonu, büyük anlatıların sonu, tarihin sonu, toplumsalın sonu. Her şeyin sonu bir bir ilan ediliyor... Peki ya delilik! Onun da sonu gelmiş olmasın? Modern çağın, farklı olanı dışarıda tutan ve mutlak olarak ötekileştiren, f iziksel, psikolojik, vahşi ve görünür bir şiddet ilebaskı altına alan, susturmaya çalışan iktidarına karşılık postmodern çağda sis tem, kendisini devam ettirmek için tam tersi bir metot izliyor. Farklı olana saygı, çoğulculuk, çokseslilik, hoşgörü söylemi adı altında normal ve anormal, iktidar ve öteki, sistemin içi ve dışı gibi modernitenin mutlaklaştırdığı ikili karşıtlıklar arasındaki sınırlarflulaşıyor, tüm çeşidiliklere kucak açan postmodern düzen bu çeşitlilikleri nötralize ediyor. Elbette, bu durumdan deliler de nasibini alıyor ve "marjinal" tanımıyla otantize ediliyor, tüketilesi birer imaja dönüşüyor ve varlıkları, sistemin "dış"ında duran (sınır dışı edilmiş), kapatılmış olsa dahi bir tehdit olmayısürdürenbirkonumdan.sistemesınınndan (marjininden) da olsa eklemlenmiş "hoş bir ses" ve "farklı bir renk" konıımuna indirgeniyor. Baudril lard'ın dediği gibi bir şekilde delilik diffuze oluyor, toplumun her noktasına yayılıyor ve artık görünmüyor. Bu nedenle "bugün artık akıl hastanelerine gerek yok; çiinkü artık her yer bir akıl hastahanesi." Şüphesiz, postmodern çağın simülasyon düzeni, farklılıkları asimüe etmekkonusunda.modernitenin bir adım önüne geçti. Farklı olana dışarıda bir alan bırakmayan postmodern düzenin yarattığı virüsler olan sapkınlık ve terörün dehşeti de korkanz aynı görüntüyü verecek. 12 MAYMUN... TerryGilliam'ınabirbilimkurguvekarafilm klasiği olarak kabuledilen 12 Maymun'u**, ana bağlamını zaman yolculuğunun paradoksları, ekolojik tehditler ve insanlığın sonu çerçevesinde kuran ve delilik üzerine y aptığı çarpıcı göndermelerle, virüsler, sapkınlık ve teröre dair kurgulanyla, içinde yaşadığımız çağı yorumlama konusunda çarpıcı açılınılar getiriyor. 12 Maymun filminin diinyasında, 1996 yılında, yapısı bilinmeyen bir virüsün salgını insanlığın büyük bölümünü yok eder. Kurtulan az sayıda insan da yerin altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. 2035 yılmagelindiğinde, bir grupbilimadamı zaman yolculuğunun sırrını çözer ve film, (aynı zamanda bir mahkum olan) James Cole'un (Bruce Willis) bu bilim adamları tarafından, suçunun affedilmesi karşılığında, riskli bir yöntemle zamanda geriye 1996 ydına, salgına neden olan virüsüyaydığıiddiaedilen 12 Maymun örgütünü bulmak ve virüs hakkında bilgi toplamak amacıyla gönderilmesi ile açılır. Neden sonrajames Cole, 12 Maymun örgütü ile ilişkili olduğunu tahmin ettiği Jeffrey Goines'ı (Brad Pitt) bir akıl hastanesindebulur. Yönetmen 12 Maymun'da tımarhaneyi önce, delüerin dünyası ve "akılirdünyayıkarşılaştırabilmemiziçin kullanırve bir akıl hastası olan Jeffrey Goines'u adeta Foucault'nun ağzından konuşturarak "delilik çoğunluğun koyduğu kurallardır" der. "Doğruyok,yanlışyok, sadece çoğunluğun kararı var!" Kimin deli, neyin delilik olduğuna karar veren de çoğunluktur. Goines'egöre, dün tüm insanları mikropların varlığına inandırmaya çalışan Dr. Semmelweis deliydi, bugünse, ilaç ve deterjan sattırmak amacıyla uydurulduğunu düşündüğü için mikropların varlığına inanmadığını söyleyen biri delidir artık. Tam bu noktada, Gilliam kamerasını, deliliğin tanımını tersyüz edecek şekilde çevirir. Hastane koğuşundaki televizyondan son derece akıldışı sloganlar içeren bir reklam akmaktadır. Akıl hastanesi bir anda " aklın tamamen özgür olabildiği belki tek durum olan deliliğin tadını çıkarabileceğiniz, düzen dışı mudu bir dünya" olarak belirirgözümüzde. Ve Jeffrey Goines yanında yatan James Cole'a tımarhanenindemirparmaklıklıpencerelerinigöstererekşöyleder: "Dışardakileri bizden koruyorlar. Dışardakiler bizden daha deli olduğu halde." Veya tam tersi, parmaklıklar, onları dışardakilerden korumakiçindir. Bundan sonra, deli ile akıllı arasındaki sınır yıkılırveduvarlardakiyazılamalarla reklam panolarının, sokakta yatanlarla harıl harıl işlerine koşuşturanların birbirine karıştığı, delilerin kapatılmak yerine salıverildiği ve belki de zaten herkesin bir şekilde delirmiş olduğu, bir dünya sergilenir, filmin arka planında. Farklılık imkânı 12 Maymun filmi deli ile akıUı arasındaki sınınn yıkıldığı halleri anlatan bir film. nın yok olduğu rayından çıkmış böylesi bir düzen, önünde sonunda "insanlığın doğanın kanseri olduğu " gibi bir fikri saplantı haline getirecek sapkınları doğuracak ve bu sapkınların terörü ve felaketi karşısında düzen boyun eğecektir. UYGARLIK OYUNU TerryGilliam'ın 12Maymun'uaslında çok da yabancısı olmadığımız bir dünyayı gözler önüne seriyor. Herkesin, kendisine "amacınşu"diyedayatılanısorgusuzsualsiz kabul ettiği ve kimsenin dünyanın nereye gittiğini ve amacını sorgulamadığı, tüm girdilerin ve çıktılann zaten önceden belirlenmiş olduğu ve bireylerin çılgınca kendilerine verilen görevi yerine getiren bir bilgisayar oyununun matematiksel denklemlerine indirgendiği bir çağda yaşıyoruz. Terör, işte hemen herkesin delirmiş olduğu çığrından çıkmış böylesi bir düzenin var oluşuyla bizzat ürettiği bir anomali. Terör, anlama dair hiçbir şeyin kalmadığı, farklılıkların yok edilip standartlaştırıldığı, enformasyon bombardımanıyla insanlann duyarsızlaştırıldığı, amaçsız ve yerinde sayan ama çıkış imkânı da vermeyen bir sistemin uzantısı. Tıpkı içinden doğduğu sistem gibi onun da bir hedefi, anlamı veya amacı yok. Bugün, teröriçin seçilen tslam kıhfı bile sadece bir formalite. Zira sözde lslami terör, lstanbul'daki son saldırılarda, sözde müslüman insanları vurdu. Terörün, herkesin aymlaştığı bir çağda, etnik, ideolojik, sınıfsal ve dini ay rımlar gözetmeksizin var olan herkesi hedef almasına şaşmamakgerekiyor aslında. Zaten herkes "uygarlık oyunu"nun bir parçası ve varoluşlarıyla, oyunıı, varsayımları kabul etmemenin oyunu peşinen kaybetmeyi yani ölmeyi gerektirdiği kuralıyla beraber, yeniden üretiyor. Bu kurala karşı, kendis jni mudak öteki olarak gören ve tüm sistemi bir hedef olarak seçen terör de aslında tam da bu nedenle son derece çaresiz bir karşı çıkış olarak kalıyor. Saldırganın da kendi yok oluşuyla sonuçlanan saldırılar, adeta oyunun kurallarının değişmeyeceğinin yani güçsüzlüğün bir kezdahaonaylanmasındanibarethalegeliyor. Terör, çaresiz, çünkü o da hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinin bilincinde. Yapabileceği yegâne eylem kendisi yok olurken beraberinde bu dünyayı da yok oluşa sürüklemek. Ne var ki, tüm bu saldırılar, aslında küresel gücün, iktidarını mutlaklaştırmasından başka bir şeye hizmet etmiyor. Hemen herkesin delirmiş olduğu bir dünya da, Irak'ta ve Filistin'de en somut tezahürlerinigördüğümüziktidarların terörü ile teröristlerin bombardımanı arasındaki bu bitmek tükenmek bilmez rekabetin sonunun nereye varacağı dünyanın geleceğinde yaşamayı uman bizleri kara kara düşündürüyor.0 *BoğazıçiÜttiversitesiöğrenasi *Bu filmin VCD'si 8.500.000, DVD'si 31 500 000 liraya müzık marketlerde ve VCD satıalannda bulunabilir. AZARIN PENCERESİNDEN £>* seçerken özellikle bin Fenike böceğinin ezilmesiyle ancak bir gramı elde edilen mor boyayla boyanmış ve sadece Bizans'ta üretilebilen lüks kumaşları yeğleyerek alıcılarda bu tür eserlerden daha fazlasına sahip olnıak arzusunu uyandırmak ve böylece Bizans yüksek kültürüne bir bağımlılık yaratmak amacını güderlerdi. Zamanımıza yaklaştıkça krallara arasında sunulan hediyeler, bazen bir çılçar sağlamak, gözegirmek, bazen de bela savmak amacıyla verilmeye başlandı. Nihayet zamanımızda bu düzeyde hediye alıp vermelere kısıtlamalar getirildi: Temel olarak maddi değeri fazla olmayan daha çok karşıhklı saygıyı vurgulayan sembolik hediyeler verilmekte, bu hediyeler de kamu mülkiyetine katılmakta ve müzelerde sergilenmektedir. 2002 Haziranı'nda bu konuyu irdeleyip bir yasa tasarısı hazırlamak için toplanan ABD Meclisi "Hükümet verimliliği" altkomitesinin başkanı S. Harshbarger, "Cumhurbaşkanlarının da Millet meclisi üyeleri gibi kabul edebilecekleri hediyelerin değerinin 50 doları aşmaması.. gerekir" demiş ve "bu kuralın, hediyenin çıkar sağlama amacıyla verilmesini engelleyeceğini" de eklemiştir. Burada, Başbakanımıza Kore gezisi sırasında sunulan onun da kabul ettiği toplam değeri 200 bin doları aşan 2 adet limuzinin yukarda sıralanmış hediye alışverişleri kategorilerinden hangisine katılması gerektiği, bu işin zamanla nereye varacağı soruknalıdır: îpek yolunda ticaret avantası kapmak isteyen soydaşlarımızın hediye ettikleri aslanlar, o ülkede ve hatta Kore'de yılbaşlarında ya da gidişatı düzeltmek gerektiğinde yapılan aslan danslarına esin kaynağı olmuştur: Bu törenlerde, iki Koreliden biri, başına kartondan yapılmış bir aslan kafası geçirmekte, ikincisi de hayvamn belden ötesini oluşturan bir kisveye bürünmekte ve davul refakatinde beraberce eğile büküle oynamaktadırlar. Recep Tayyip Bey'e verilen bu hediye de zamanla bizde mesela Hıdrellez ya da Kakava bayramlarında sergilenecek limuzin danslarına yol açabilir: Bu bayramlarda tahtadan yapılmış ve çiçek resimleriyle donatılmış otomobil benzeri kııtuların biri şoför mahallinde araba kullanır gibi yapan diğeri de arka koltukta dümbelek çalan iki dansçı tarafından gerçekleşebilecek bu yeni dansın folklorumuzu bir hayli zenginleştireceğini düşünmekteyiz.# jmuzin dansları :ez H ititler, belli bir takvime bağlı olarak yılın değişik dönemlerinde düzenledikleri törenlerle, bolluğun, bereketin, verimli yağmurların ve bol ürünün kendilerinden esirgenmemesi için tanrılarına hediyeler sunarlardı: Belli bölgelere bırakılan yiyecek ve içeceklerin, kurbanların tanrılar tarafından kabul edilmesini dilerlerdi. Sadece Hititler mi? Eski çağlarda yaşamış tüm insanlar, göğün çeşitli katlarında oturup gezdiklerine inandıkları ve kendilerinden daha güçlü olduklarını düşündükleri tanrılara, sıradan vatandaşların krallara verdikleri türden hediyeler sunar, karşılığında da sadece tarlaların verimli olmasını değil, aynı zamanda hastalıklardan ve diğer uğursuzluklardan kıırtulmayı da isterlerdi. Çin'de hüküm sürmüş olan Han Sülalesi zamanında tpek Yolu'ndan Çin'e ulaşmak ve ticaret yapmak isteyen o tarihlerde Iran ve Afganistan dolaylarında yerleşik ırktaşlarımız, Çin krallarına aslanlar hediye etmişlerdir. O yıllarda Çin'de aslan bulunmadığından bu armağanların etkisi büyük olmuştur. Ortaçağda krallar düzeyinde verilen armağanlar, verenin, alana karşı sanat, teknik vb. alanlarında üstünlüğünün ispatı sayıhyordu. Bizans imparatorları, armağanlarını