02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MAYIS 2004 / SAYI 948 INSANLAR 5 Sevgili Güzin Abla, ben... Berat Günçıkan O î kullara cinsel eğitim derslerinin konulmasının kendisinin değil, düşüncesinin büe inıkânsızolduğuyıllardı. "Sevgilimle yan yana uyudıık, acaba bekâretimi kaybetmiş miyimdir" gerçek bir soruydu. El ele tutuşulduğıında hamile kalınacağına inanan birkaç kuşak ergenliğini bekârete,hamüeliğe,aşka,ilişkiyedairbu tür "masalsı" sorularlu geçirdi. Kentli ergenlerin sayısı arttıkçabu sorularla libido arasındaki gerilim de şiddetlendi, hiç olmazsa sorulara bir özgürlük tanımak şart oldu. Sonraları hemen hemen bütün gazetelerin taklitlerini yarattığı"Güzin Abla" iştebu dönemdedoğdu. Evlilerbekârlar, kadınlarerkekler sordıı, o yanıtladı. Aradan 40 yd geçti. Güzin Abla, artık yaşlı ve hasta ama köşesi duruyor. 7 yıldırsorunlara kızı Feyza AJgan çareler öneriyor. Köşe, Türkiye'de kadınve erkeğin geçirdiği dön üşümün esaslı bir tan ığı. Feyza Algan işte bu tanıklığı anlatıyor: Hâlâ cinsel eğitimin yeterli olmadığı bu ülkede, elbette ki bize ulaşan sorunlarır büyük bir kısmı cinseüik ağırlıklı. Aşk, ev lilik, aile içi sorunlar, aile içi şiddet, gençlerin flört ve aile büyükleriyle iletişim sorımları dışında tabii ki güzellik ve sağlıkla ilgili sorunlar da dikkat çekiyor. Annemin döneminde de bunlar vardı. Ancak, genç lerin eğitim düzeyinin yükselmesi, çalışan genç kız oranındaki artış sorunlarda da farklılıkyarattı. Kadının çalışma hayatınu atılmasıylaşimdi daha sıkkarşılaşılan sorunlardan biri deişçikızların.patronlai] ya da müdürleri tarafından cinsel tacize uğramaları... Bu beni çoköfkelendiriyor. Zar zor bir iş bulmuş.üç kuruş kazanmak ve ailesine katkıda bulunmak isteyen kız lara, mevkilerini ve güçlerini kullanıp utanmadansarkıntılıkediyorlar. Annenizden sonra sizin işi sürdürmt nedeniniz ne, kendinize bir başka hayal kurmuşmuydunuz? Ben de daha ortaokul yıllarımdan itibaren, gazeteye gidip gelerek, bu işe bulaştım sanırım. Önceleri kendi çapımda annemin çalıştığı gazetelerde müzik sayfaları yaparak atıldım mesleğe... Bir ara Cumhuriyet gazetesinde, merhum Oktay Kurtböke zamanında, arka sayfaya magazin yazardım. Annem, het zaman "Bu köşeyi benden sonra sen yazarsın" derdi, "Başkasının elinegeçmesini istemem". Gerçekten de ona hep yardım etmiştim, köşesi konusunda. Bir gün geldi, yazamadı, onun arzusunu yerinegetirmek görev oldu. Bir tür el verdi bana... "BU BENÎM HAYATIM"CILAR Yaptığınız işi nasıl tanımlıyorsunuz? Türkiye'nin Güzin Ablası olmak. ..Her ne kadar, kimileri küçümsemeye çalışsalar daNçok önemli. Ashnda çok özel ve çok ciddi bir iş yaptığımızın farkındayım... Banayazarakrahatlıyorlar.psikoterapigibi...Önerilerimmi? Yalnızcakendisatır aralarını okumaya çalışıp, kendi düşün dükJeri şeyleri tekrarlıyorum onlara, bazı düşüncelerıni onaylıyor ya da yanlış olduğunugösteriyorum. Ama çok ciddi konularda, beni aşan alanlarda ya bir uzmana danışıyor ya da yönlendiriyorum... Sizin de bir kızınız var, ona da Güzin Ablalık yapıyor musunuz ? Kızım, benim gibi bir annesi olmasından hiç dememnun değil. Çok fazla hayatına karıştığımdan ve alışkanhk nedeniyle ona da Güzin Ablalık tasladığımdan şikâyetçi... Ben annemden şikâyetçi değil dim, onun bana karışmasınıdoğalgörürdüm. Ama şimdiki gençler, "bu benim hayatım"cılar... Çözüm yollarınızdan, önerilerinizden rahatsız olanlar çıkmıyor mu ? Gazetemin her kesimden okurıı var. Çağdaş, modern, çalışan, kendi ayaklan üzerinde durmayı başarmış, bugünkü tabirle kariyeryapmışkadınlardanda mektup geliyor, eğitimsiz, baskıcı bir aile ortamın dan gelmiş, m uhafazakâr yapıdaki kadın ya da erkeklerden de... Birine söylediklerim, diğeriniöfkelendiriyor, aldatılan kadına "Eşinden ayrıl,kendi hayatını yaşamaya bak" desem, muhafazakâr kesimden tepki geliyor;" Ayrılma, çekotur, çocukların için katlan" desem, o kaymak tabakası kariyerhanımları tepkiyle, teessüflerini bildiriyor! Gelin de çıkın işin içinden...0 "Güzin Abla" nasıl doğdu ? AnııemBabıâli'nin ilk 56kadıngazetecisinden biri, aynı zamanda ilk kadın sayfa sekreteriydi. Patronu Haldun Simavi, yazıişleri müdürü iseRahmi Turan'dı... Kendi ismiyle bir köşe yazmasını onlar önerdi. Okur köşeyi nasıl karşıladı ? Inanılmazbirşeydi... lnsanlarannelerine, ablalarına, kardeşlerine, kocalarına, babalarına anlatmaya çekindikleri tüm sorunlarını bir anda bu anonim kişiye açar oldular... Mektııpla yetinmeyip, gazete koridorlarında kuyruklar oluşturdıılar. Görülecek bir şeydi. Postacılar her gün çuvallarla mektup taşıyorlardı... Hangi sorunlar, sorular vardı bu mektuplarda? Annemin döneminde romantizm ağır basıyordu... Gençler birbirleriyle bakışıyor da bir türlü yan yana gelemiyorlardı. Bir mektup yazmak ya da bir telefon etmek bile çok önemliydi, ki nerede kalmış el ele tutuşmak, öpüşmek! Hep sevip de • kavuşamamaktan.kavuşupdaanlaşamamaktan dem vuruluyordıı... OKURMEKTUPLARI... Bir başkasının hayatının, sorununun içine girmek, annenizi nasıl etkiledi? Annem çok duyarlı bir insandı ve çok dışa dönük bir yapıya sahipti... En büyük özelliğiinanılmazhoşgörüsüydü... Size karşı da hoşgörülü müydü ? Hayır, söz konıısu bensem eğer, nesevgim,neilgim,neolağanüstühayranlığım ve tutkum ona yetmezdi... Okurlar... Okur mektuplarından elbette çok etkileniyordu. Hastane masraflarını karşılayamayanlar, ilaç alamayanlar, gelinlik alacakparayıbulamayanlar, eşinden dayak yiyen, gidecekyeriolmadığı için buişkenceye katlanması onu çok üzerdi. Zaman zaman da burnunda bir sivilce çıktığı için ahlayıppuflayankızlaraçokkızardı. Siz? Ben annem kadar hoşgörü sahibi değilim, öfkeleniyorum. Bazen bu satırlarımdan da hissediliyor ama kendime engel olamıyorum. ÖzellikJe babaları yaşında evli erkeklerle ilişkiyegiren gencecik kızlara çok kızıyorum. Hem kendi hayatlarını yakıyor hem de bir yuva yıkıyorlar diye... Bir de hep aynı konularda mektup Guzln Abla ve kızı Feyza Algan. "Güzin Abla" tam 40 yıldır cinsellik ansiklopedisi, ilişki kılavuzu ve hayat bilgisi rehberi işlevi görüyor. Köşenin bugünkü sahibi ise kızı Feyza Algan. Binlerce mektuptan sonra o da evliliklere kuşkuyla bakıyor, bütün evli erkekleri "potansiyel çapkın" sayıyor. geldiğindebıkkınlıkgösteriyorum. Bazen "Yahıı olmaz artık böyle şey" dedirten mektuplar da alıyor, insanların bu kadar kötü olabileceğine hâlâ inannıak istemiyorum. Ama bu mektupları okuya okııya biraz fazla karamsar ve kuşkııcu oldum, özellikle evliliklere çok kuşkuyla bakıyo rum... Evliliklerdeo kadar çok aldatmaya rastlıyorum ki, artık her evli erkek ben i m kafamda potansiyel bir çapkın! Ya altından kalkamayacağınız sorunlar olursa? Önceleri gerçekten uykularımkaçıyordu ama sanırım giderek sakinleştinı... Orneğin zorla evlendirilen gençlerin bu çağda biraz daha akıllarını kullanmaları, ailclerine bu kadar boyun eğmemeleri gerektiğini ya da dayak yiyip oturan, aldatılan ama hâlâ eşini sevdiğini söyleyen o kadının, bu kadar aptal olmaması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım giderek kanıksamayabaşladım... Hâlâ çok mektup geliyor ıııu? Mektup sayısı elbette zaman içinde azaldı. Ama çok rahadık la söyleyebilirim ki, okurlardan en çok mektup alan köşe hâlâ "Güzin Abla". Ama artık mail, faks ve mektup toplamı. Fakslarımla ilgilenen arkadaşımız her 10 dakikada bir faks geldiğini söylüyor. En kolay sayabildiğim için maillerisöyleyeyim, günde ortalama 7080 mailalıvorum. Bekâret temel sorunlardan biri... Anımsıyorum, anneniz genç kızlara genellikle açık olmayr, gerçeği söylemeyi önerirdi. Siz ise kızlık zarını diktirnıe isteklerincbuişiyapanadreslerleyanıtveriyorsunuz. Tam tersi. Galiba yanlış hatırlıyorsunuz... Daha çok annemin zamanında diktirnıe yoluna gidiliyordu. Çünkü başka bir çöziım yoktu. Ben ise, ancak törecinayetlerini hatırlatacak türden olaylarda doktor öneriyorum. Aksi halde "Kızım eğer evleneceğin genç senibuşekildekabul edecekse, onunla evlen, yoksa evlenme"diyorum,açık,dürüstolmayıseçmesini söylüyorum. Erkeklere de "Bu bekaret işinebu kadar takmışsınız ama, kızlar diktiriyorlaryadabekârederinibozdurmadan sevişiyorlar... Siz hâlâ kızlık zarını el değmemiş olmanın kanıtı mı sanıyorsunuz" diye açık açık yazıyorum. Evlilik içi şiddet hakkında daha radikal cümleler kuruyorsunuz... Bunda da yanılıyor muyum? Aile içi şiddet asla katlanamadığımbirkonu... Ama bazen çaresiz kalıyorum, hiç sevmiyorum, ama mecburen "ayrıl" diyemiyorum. Çünkü kadının hiçbir sosyal güvencesi yok. Kocaya nasihat etmeleri için bir aile büyüğünden yardım istemesini öneriyorum, ama hiçbir sonuç alınamayacağını da çok iyi biliyorum... Kadın ayaklan üzerindedurabiliyorsa,çalışıpkendineveçocuklarına bakabilecek durumdaysa," Hiç durma, hemen boşan, bu hayat çekilir mi? " diyorum," Kocamı her şeye rağmen seviyorum " diyenleri de azarlıyorum. GÜÇLÜOLMAK... Güzin Hamm'ın, yani annenizin evliliği nasıl bir evlilikti ? Anneniz kadın kimliğini nasıl taşıdı, siz nasıl taşıyorsunuz? Negariptesadüftürki, annemin her iki evliliği de, yani babam ve üvey babanıla olan evlilikleri de, hep bir başka kadının araya girmesiyle sonlandı. Annem çok onurlu bir kadındı. Bu duruma asla katlanamadı. Çalıştı, beni büyüttü. Babasız bü yümek beni biraz erkeksi bir yapıya büründürmüştü ya da bu yapının arkasına gizleniyordum. Annem iyi bir eğitim almamı da sağlamıştı, rahibe okulunda yatıIı okumuş, kendi kendime yetmeyi öğrenmiştim. Annem güçlü bir kadın değildi, aksine çok naif, kırılgan, alıngan ve duygusaldı. Ben güçlü olmayı öğrendim, hem kendim hem de annem için. Erkeklere karşı asla boynumıı eğrredim. Burnıım hep kalkıktı ve kendime güvendim. Çün kü güçlü olmak zorundaydım, bizim evde sığınabileceğimiz bir erkeğimiz yoktu. Anneniz ve siz, kadının ve erkeğin Türkiye'de geçirdiği dönüşiimün de tanığısınız... Sizce kadında ve erkekte neler değişti? BAŞKENT GÜNLERİ Müşerref Hekimoğlu Demir ağlara selam... Bi aşkent söyleşilerinde mavi renk ağır basıyor. Belki mavi yolculardan anılar. Mavi fırçalar, mavinin değişik dalgalarını canlandırıyor. Mavi fırçaların nereye uzanacağını kestiremiyor insan. Bir ağaç, bir çiçek, başka ağaçlara, çiçeklere uzanıyor, renklerin değişimini yaşatıyor bize. Işık Kansu'nun Ankara'da Kültür ve Sanat kitapçığında yayımlanan yazısı da maviye güzel çağrılar yapıyor. Tren düdüğüne asılan balonlar dünkü çocukları mavi anılarda buluşturuyor. Havuzbaşı gişesinden bilet almayı bir başarı sevinciyle kutluyor çocuklar. Mehmetçik lokomotifini sevinçle, coşkuyla hâlâ anımsar o kuşaklar. Elbet olayın acı bir SIZISI da var. Anılar çabuk siliniyor belleklerden! Ümit Sarıaslan'a teşekkür ediyorıım. Bir özlemin dindiğini hissettirdi bana. "Demir Ağlardan Örümcek Ağlarına" kitabını okurken hüzünlendim. Başka işimiz yok artık. Geçmişe uzanan yollarda yaya kalıyoruz! Uçan balonlarımız bir nokta bile değil düşlerimizdi. Ya trenimiz, ya trenimiz? Kimi günler geçmişe dönmek büyük olay. Nelerden esinleniyor, ne güzellikler yaşıyoruz bir anlık anılarda. Trenler için kaç yazı yazıldı! Anıları, acıları, sevinç ve hüzün veren olaylanyla neler duyduk, neler yaşadık? Hâlâ sürüyor tren kazaları. Kimi zaman tehlike çanı gibi. Kazalar, ölümler, yaralılar, acı olayları çağrıştıran bir düdük sesine döniişüyor. Demiryolları da ancak kazılarla anılıyor artık! Makinistlerin yorgunluğu ve tersine dönen lokomotifler ölüler, yaralılarla günlük yaşamın acı gerçeği, değişik boyııtlarda karşımıza çıkıyor. Demiryollarım teknolojiksosyal açıdan güçlendiren projeler uygulanmıyor. Tren sesi acı bir çığlık olarak yerlcşiyor belleğimize. O sesi kim silecek? Ne zaman t Hangi programlarla gerçekleşecek? Bilen beri gelsin! DemiryoUarını ancak kazalar gündeme getiriyor. Teknik onarım konusunda belli bir girişim yok. Borçlar kabarıyor. Elimiz, gücümiiz ulaşmıyor öngörülen programlara! Telefon ya da kapı çalınca korkuya düşüyor, nerede, ne var? Kaç kişi öldü, kaç kişi öldü... diye çarpıyor kalbimiz. Sonra da yaraları sarmak için kollan sıvıyoruz. Ama nasıl? Belli yöntemleri ııygulayamıyoruz. Nedeni belli, parasal olanaklar giderek azalıyor, ölüler yaralılar da giderek çoğalıyor değil mi? Demirağlar hayal türü yer alıyor söyleşilerde. Kazalar, ölüler, yaralılar, sakatlananlar arasında dünyadaki yerimizi unutuyoruz neredeyse. Oysa unutmak değil, hatırlamak, yaralan sarmak, onarmak gerekiyor. Onlemleri alacak yöntemi, yaşam biçimine çevirmek zorundayız sözün kısası! Döne döne aynı konuya geliyoruz. Yaşam biçimini değiştiren tasarıları gerçekleştirmemiz gerekiyor. Yoksa planlar, programlar, ödeme güçlükleri, çözüm getiren programlar havada kalıyor, dahası inandırıcılığı kalmıyor. Yeni programların Demirağlar yeniden gündemde. Sonrası nasıl gelişecek bakalım. gerçekleştirilmesini, kara mizah olarak düşünüyoruz. Oysa mizah değil, gerçeği yansıtan olaylarla aşacağız dar yolları. Sevgili okurlarım, kuşkusuz anlıyorsunuz. Güç yazı yazıyorum artık. Her gün bir yere gitmek, yeni kişiler tanımak olası değil. Asknda yeni bir şarkı söyleyemiyorıız. Eski şarkılar da özlediğimiz sesi duyurmuyor. Elbet susmak da yok. Dahası yasak. Yolları da, kapıları da zorlayarak aşacağız. Umudu yitirmeden, uğraşa devam!#
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle