Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 MAYIS 2004 / SAYI948" Troya nerede, bilen var mı? Gülay Sert (Arkeolog): Filmin ilk yarısını perdede Homeros'un kahramanlannı aramaklageçirdim. Bulamayıncahuzursuzlandım.ancakikinci yarıda durumu kavrayarak rahatladım. Izlemekte olduğum film "Troya Destanı" değil "Troya Savaşı"ydı. Bu bilinçle oturup paşa paşa filmi izlemeye koyuldum. Bugün olduğu gibi geçmişte de savaşların, kimilerinin masum gerekçelerin ardma saklansa da toprak, maden, işgücii gibi kaynakları ele geçirme arzusu yüzünden çıktığı, güçlü olanın güçsüzü yok ettiği bir kez daha beyazperdedenyansıyordu. Troya filminde de Troya Savaşı anlatılmaktadır ancak yönetmen Wolfgang Petersen, Homeros'tan farklı olarak tanrıları aradan çıkarmış, insanları iyi ve kötü yanlarıyla baş başa bırakmış. Belki deben olayları bunca çıplaklığıyla görmeye dayanamadığım ya da daha açık yüreklilikle itiraf edeyim, içimdeki kötüyle yüzleşmeye hazır olmadığım için filmden çıktıktan sonra evime dönüp, Azra Erhat ve A. Kadir'in güzel Türkçeleriyle dilimize kazandırdıkları îlyada'yı (Can Yayınları) yeniden okumaya başladım. Troya filmi, KültürveTurizmBakanı'na,dünyanın en büyük müzelerinden biri olan, îstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde " Çağlar Boyu Anadolu Uygarlıkları ve Troya Sergi Salonu'nun, bekçisizlik nedeniyle yıllardır kapalı olduğunu öğretti. Umarım, Milli Eğitim Bakanı'na daTroya/llyada'nın, temel eğitim öğrencilerinin okuma programına girmesi gerekliliğini hatırlatır. Zira filmi izlemeye gelenlerin çoğu bir edebi başyapıt olan destandan haberdar olmadıkları gibi Troya'nın Türkiye'de olduğunu dahi bilmiyorlardı. Yönetmen llyada'dan . , eslnlönUiğlni söylese de fllm **'blr Hoollywood akslyonu ~ olmaktan öteye g Muhteşem atlar, görkemli kostümler izleyeceksiniz. Boş yere Homeros'un sözlerini aramayın... Bir aksiyon filmi: Troya İlyada değil, Amerikan jargonu... NerminBayçın (Arkeolog): Bütçesi200mi]yon dolanbulan tilmdeki savaş sahneleri gerçekten de 'dehşetli'. Kostümler, silahlar, dövüş stili, çarpışma stratejileri, hiçbir zaman birebir doğruluğu üzerine kesin konuşulamasa da, 'aslına' yakın duruyor. Ancak.sözü edilenasıl "odaknoktası"nınyani "insani yön" iin açığa çıkmasına pek fırsat kalmamış gibi... Evet, film bir Troya savaşı ama Homeros ve îlyada değil. Herşeydenöncediyaloglarkitabayabancı. Diğer büyük Amerikan yapımlarındaki gibi, hangi zaman ve mekânda geçse de hiç değişmeyen, kalıplaşan türden zorlamabirjargonvejesder... Aslındabutarz,21.yüzyılinsanına da yabancı. Filmdeki konuşmalara bakıldığında İlyada çok daha gerçekçi kalıyor. Yalın, düz, tüm zamanları yaknlayan, aynı zamanda ruhu olan bir dil. Filmde Aşil ile Yunan ordusu komutanı Kral Agamemnon'un Troyalı güzel rahibe Khriseis yiizünden çıkan ganimet kavgası sahnesinde "..Politikaya aldırma, savaş gençlerinölmesi.yaşlılarınkonuşmasıdır"," Sen,adının çağlarboyu unutulmamasıiçingeldin (Agamemnon'un Aşil'e çıkışması).. Ama tarih kralları hatırlar.." gibi ders notlarına dönüşen konuşmalar var. Oysa Homeros, aynı sahnede çok daha açık ve cesur davranarak olan biteni yüzümüzeçarpar:"(Aşü'inAgamemnon'açıkışması)Seni gidi edepsiz, çıkarına düşkünyürek! ..Geldikburaya, utanmaz herif, senin ardından, tek gönlün olsıın diye senin..Ge!mişgözdağıveriyorsun,..amabölüşmedepayrn enokkalısısanagider.benimsesavaşta canım çıkan.şarap fıçısı, seni it gözlü.. Halkını kemiren birkralsın sen.." Filmde birçok olayın da aslına uygun işlenmediği de görülüyor. Örneğin, Akhalı Patroklos, filmde verilenin aksine, bizzat Aşil'in hazırlamasıyla savaşa katılıp ölür. Aynı şekilde, Troya Kralı Priamos'un oğluHektor'a, Aşil ile savaşmaması için yakarması yerine, filmde "Tanrılar seninle olsun. Hiçbir baba senden daha ıyı bir oğula sahip olmamıştır" diyen birbaba var. Destan savaşın dışında Hektor'un sur kapısı öniınde kansı Andromake iieyaptığıkonuşma gibi daha başka can alıcı karşılaşmalara da yer verir. Ama nedense Hlmde bu sahneye de gerek duyulmamış. Yönetmen Andromake'nin Ilyada'da geçen şu sözlerini garip bulmuş olmalı.". .Sen bana babasın Hektor, ulu anamsm benim, kardeşimsin, arkad a • şısm sıcak döşeğimin. Burada kalede kal, acı bana, yetim koma yavrumuzu.." Ama Andromake, yine Ilyada'da olmayan şekilde, kendisine gizli geçidi gösteren Hektor'a dönüp şunları söylemekle yetiniyor filmde: "Bana neden bunu gösteriyorsun, neden böyle konuşuyorsıın (anlamamakta ısrarlı). Lütfen gitme (savaşa)." Hektor da,gözleri nemli, "Hayatımboyııncasavaştım. Oğlumun büyüdüğünu, kızların peşinde koşturmasını görmekıstemediğimımisanıyorsıın"diyor. Savaşın çıkmasına neden olan Paris'in abisine veda ederken söyledikleri de insanda aynı ekşi tadı bırakıyor: "Hektor, sen sevdiğim en mükemmel adamsın!" Birkarnınaşevkatliyumrukatıp"wow!" demesieksik. Filmde birbirlerıne mesleklerini sorar gibi "Niyebu hayatı seçtin? " diyen Aşil ile rahibe Khriseis finali kaparken (Homeros rahibe ile Aşil'in ilişkisını filmdeki gibi merkeze oturtmaz.yalnızcaöfkenınaracı olarak kullanırvekonuya bir daha dönmez) insan bir kez daha üç bin yıl öncesineşapka çıkarmaktan kendini alamıyor. Khriseis'in kollarındaölmekteolan Aşil'in "Onemli değil, sen git"sözcüklerine şu da katılabilirdı: "Merak etme, ben nasılsa sonsuza dek yaşayacağım, Homeros bızleri yazacak." Troya kentine gelince, arkeolojik bilgiler doğrultusunda surlar, doğruya en yakın verilen canlandırmalar olarak öne çıkıyor filmde. Antik kentten geriye kalanlara tıpatıp uyulsaydı çok daha edcileyici bir manzara çıkardı ortaya. Usta işçilik sergileyen harçsız, kesme taştan örülü, testere dişi biçimi duvarların özgünlüğü yeterinceyansıtılamamış. Filmde ayrıcavahim hatalar da söz konusu. Örneğin devasa heykeller. Anadolu ve Ege'de filmdeki gibi anıtsal taş heykeller, olayın geçtiği dönemdençoksonragörülmeyebaşlıyor. Türkiye,filmçekimlerine sahne olamamış olsa da, antik Troya, tüm gerçekliği ve etkileyici görünümüyle halen yerinde duruyor. Sonuçta, "Troya" filmi unutulacak ama İlyada ve Troya hep var olacak. Kim bilir, belki bir üç bin yıl daha... Doğrusu atlar muhteşem... Filmin buram buram Hollyvvood kokan sıradan diyaloglarının yeryer, tıpkı "BenHur" filmindekigibi, nükteli ve şiirsel konuşmalarla bezendiği dikkati çekiyor. Odysseus," Savaş yaşlı erkeklerin çene yormaları, genç erkeklerin yaşamlarını yitirmeleridir," sözcükleriyle filmin rengini belirliyor. Thetis (Julie Christie) oğlu Aşil'e," Zaferin ölümünle birlikte yürüyecektir," diyor. Nestor, "Şimditerkedecekolursak tüm saygınlığımızı yitiririz," derken Troya'ya saldıran Yunan koalisyonunun yaratıcılarından biri olarak güncel ve çarpıcı bir noktaya parmak basıyor. Kısacası ve doğrusu, atlar muhteşem, Brad de hiç fena sayılmaz. Ama, bu alabildiğine devingen destansı filmin söz konusu savaşın öyküsüne sadık kaldığı pek söylenemez. Bu söylencesel olay ne zaman savaş rüzgarları esmeye başlasa temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüzegetiriliyor. "Troya" çokdaahımşahımbir film değil. Dijital yöntemlerle kotarılmış savaş sahneleri hernekadargöz doldursa da, film istenen hedefe ulaşmakta zorlanıyor. (Observer'dan) Bir an önce bitse şu savaş... Nilgün Ozbaşaran (Arkeolog): Yunan mıtolojisine en çok konu olan Aşil, Peleus ve deniz tanrtçasıThetis'in oğludur. Bir efsaneye göre Thetis oğlunu Styks Irmağı'na batırınca bedeni silah işlemez hale gelir ama, topuğundan tuttıığu için SJ k u <)i ısı\.ıralanabilirkalmıştır.TroyaSavaşıveya Troya kentinın destanı aslında Aşil'in destanıdır vcbukahramanmbireylemiylebaşlarvebireylemiyle biter. Ancak o yalnız bir kahraman değildir Tek dostu Patroklos da değildir. Yani Aşil'in kişiliği ve yakın dostlannın en önemli öztellikleri anlatılmalıydı. Gerçi filmde Aşil topuğundan yaralandıktan sonra öl iivor ama destanı bilmeyen seyircinin bu olayı kavradığmı sanmıyorum. Film, Paris'in Menelaos sarayındakonuk olmasıyla başlar. Helena ve Paris'in baş başa kaldıkları sahnede Helena Paris'e orada olmaması gerektığini söylediğinde ilişkilerinin yeni başlamadığını yansıyor. Aı dmdan küçiikbirsevişmesahnesi... Böylece,uğruna bıiyuk çatışmaların yaşandığı tutkulu aşkın tatsız bir özeti yapılıyor. Helena'nm bundan sonraki rolüfigüranlık... Aşil'in Priamos'amerhametgösterdiği ya da Priamos'un Aşil'den merhamet dilediği sahne her iki karakterin kişiliğini yansıtması açısından ve insanlığın kanlı savaş ortammda bile ön plana çıkması açısından önemlidir. Bu yüzden en azından bu sahne daha şiirsel bir dille işlenmeliydi... Ne var ki seyirci, yaklaşık üç saat süreyle her kılıcın bir bedene saplanışı, boğazın kesilişi, fışkıran kanlar vb. gereksiz ayrmtılar gibi savaşın en acımasızyönlerine odaklanmak zorunda bırakıldığı için aslında o dönemın yaşam biçimi, mimari özellikleri, sanat zevki ve işçiliğini yani Troyalıların savaşçı kimlikleri dışında kültürel zenginlikleri hakkında fikir veren ve büyük masraflara mal olan görüntülerin tadını çıkaramıyor. Ve neden bilemiyorum mesela Hektor ve Aşil'in çarpışması gibi heyecanının dorukta olması gereken bir sahnede bile insan pek fazla bir şey hissedemiyor, eksik olan bir şey var... Estetik mi acabar* Yoksa çarpışma sahnelerinin bolluğu insana bıkkınlık getırip artık kim ölecekseölsün, bitsın bu iş duygusunu mu yaşatıyor? Sonuçta koskoca Troya desta nından, sadece "adınıölümsüzleştirmek için tüm gücünle savaş" mesajıyla çıkıyorsun uz sinemadan. Bu heykeller nereden çıktı? HaticeKalkan (KlasikFilolog): Homeros'un ünlü tlyada destanı Amerikalı senaristlerin aracılığında tüm edebi büyüsünden sıyrılarak basit bir kahramanlık ve savaş kurgusuna indirgenmiş. Senaryo ve repliklerin çok değerlibirkaynağıvarkengündelikbir dille Amerikalılaşmış Troya veAkhainsanlannıizledikhayretle. Destanın içindeki şiirsellik, sadece Priamos'un Aşil'den oğlu Hektor'un ölüsünü istediği sahnede kendini hissettiriyor. Öte yanda, filmde ciddi anakronik (zaman açısından eşgüdümsüz) ve arkeolojik hatalar söz konusu. Özellikle mimari ve yontu örneklerinin iyi araştırılmamış olduğu anlaşılıyor. \ lomeros'un MO 8. yüzyüda yazdığı ya da yarattığı destanına konu olan Troya Savaşı, bilim çevrelerince, ozanın yaşadığı çağdan yaklaşık 500 yıl öncesine atfedilir. Dolayısıyla filmde hem Apollon Tapınağı'nda.hemdekentteboyboygösterilen heykeller bu dönemde, yani MÖ 1200'lerde daha yaratılmamıştır Ege diinyas.ında. tlk anıtsal örnekler MÖ 650'lerde başlar. Yani olayın geçtiği çağdan yaklaşık 550 yıl sonra. Üstelik, bu erken eserlerin de gelişerek, tapınak önüne konulan ok atar durumdaki kıvrak, hareketli heykel (Apollon) tipineerişmesı ıçın bırkaçyüzyıl daha geçmesigerekiyor. Aynı şekilde mimaride de zaman atlamaları izleniyor. Ahşap ve kerpiçten değil de, taştan yapılan en erken tapınak örnekleri MÖ 6. yüzyıla aittir. Ama film bu tarihi, Apollon Tapınağı üzerinden beş yüzyıl geriye çekmiş görünüyor. Dekorda bol bol kullanılan aşırı tombul sütunları ise yorumsuz bırakmayı yeğliyorum. Ama yine de merak ediyorum, cenaze törenlerinde insanların gözleri üzerine konulan nedir? Gerçekten de filmde denildiği gibi para mı? Eğer öyleyse anımsatmakta yarar var: Parayı yani sikkeyi, dünyada ilk kez Lidya krallığı (MÖ 7.6. yüzydlar) keşfetmiştir. Film tekrar tekrar izlenilse eminim bu gibi zamanaşımına uğramış birçok şaşırtıcı "puzzle" malzemesi çıkabilir. Yine de giysi, özellikle savaş kostümleri gibi malzemeye titizlik gösterümiş yerler yok değil. Ama genel olarak, zamanından koparılarak sunulan dekorlar, filmin doğallıktan uzak havasını pekiştirmekten öteye geçmiyor. "Troya", daha önce yapılmış Gladyatör ve Brave Heart gibi filmlere karşı gösterilen yoğun ilginin, üçüncü kez hasılata dönüştürülme kaygısıyla, aceleci bir yaklaşımla çekildiği izlenimi veriyor. Ve bununla birlikte, Homeros'un o muhteşem destanında okuyucusunun yüreğine işleyen, insana dair tüm duygukrıbetimleyen sözel şölenin, izleyiciye aktanmı sırasmdatambirfiyaskoya dönüşüyor, neyazık ki. Sonuçta, filmin tarihsel bir belgeleme değeri taşıdığını söylemek bile mümkün değil.