17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ARALIK 2004 / SAYI 976 Dünyayı istiyordu, şimdi deniyor aşkan Bush, ABD'nin dış politikası açısından en kritik günleri yaşadığı şu donemde dışişlerini, ekıbindekı en güvendiği kişiye emanet etti. Dünya kamuoyu onu Amerikan yönetiminin şahinlerinden biri ve Irak savaşının ateşli savunucusu olarak tanıdı. Amerikan tarihinin ilk kadın siyah bakanı olan Condoleezza Rice'ın geçmişi pek çok ilkle dolu. 102 yıllık Stanford Üniversitesi'nin en genç ilk kadın siyah rektörü, Chevron petrol şirketinin ilk kadın siyah yönetim kurulu üyesi, ilk kadın siyah Ulusal Güvenlik Danışmanı ve ilk kadın siyah dışişleri bakanı (aynca geçmişte neredeyse ilk kadın siyah senato üyesi de olabilecekken teklifi reddetmiş). Her ne kadar Israil Başbakanı Ariel Şaron, "yanında konsantre olamıyorum. Bacakları çok güzel" dese de o cinsiyeti ve rengiyle ilgili önyargılara pek takılmıyor. Cinsiyeti ve renginin yükselişinde avantaj mı dezavantaj mı olduğunıı soranlara "Bu konulara fazla kafa yormuyorum. Olasılıkları denemek için kendimi beyaz bir erkek olarak baştan yaratamam" diye karşılık veren Rice, Forbes dergisi tarafından geçen ağustosta dünyanın en güçlü kadını seçilmişti. 3 yaşından beri piyano çalan, iddialı bir bıız patencisi olan ve en biıyuk hayalinin bir gün Ulusal Futbol Ligi'nin başına geçmek olduğunu her fırsatta yineleyen Rice'ın ailesi onu tüm zincirleri kırıp uça B Alabama'sında kendilerini çevreleyen koşulların çok ötesinde yaşayan bu anne babayı şöyle anlatıyor: "Dünyayı istiyorlardı. Rice'ın zihinsel ya da fiziksel olsun tüm zincirlerden uzak büyümesini istiyorlardı. Bir çocuğu böyle bir hakkı olduğuna inandırmak için onu ölümüne sevmelisiniz ve onu uçabileceğine inandırmalısınız." UYUM ZORLUĞU YOK... Yüksek Mahkeme "ayrı ama eşit" ilkesinin adil olmadığına karar vermişti, ama ayrımcılık kolay parçalanmıyordu. Ricelar ayrımcıhğın hiçbir şekilde tek çocuklannın psikolojisini etkilemesini istemiyorlardı. 50'li 6O'lı yıllarda Amerika'da özelikle de güney eyaletlerinde bir siyahın başarılı olabilmesi için iki kat fazla çalışması gerekiyordu. Bu Rice ailesi için yeni bir şey değildi. Kuzen Connie, "Ikinci sınıfsınız, siyahsınız, adam değilsiniz, hiçbir hakkınız yok diyen geniş kültürü umursamıyorlardı" diyor. Anne ve baba eğitime yürekten inanıyordu; onların harika çocuğu da sonuç olarak akla gelebilecek her konuda eğitim aldı: Piyano, buz pateni, bale, Fransızca... Birinci sınıfı atladı sonra da yedinciyi. Siyahlara karşı yapılan saldırıların arkası kesilmiyordu bu arada. 1963'te siyahların gittiği bir kilisenin bombalanması sonucu ölen 4 küçük kız çocuğundan biri Condie'nin sınıf arkadaşıydı. Condoleezza Rice'ın ailesi kızları için dünyayı istiyorlardı. O zincirlerden uzak büyüyecekti. 14 yaşına geldiğlnde kendine güvenlnl tamamlamıştı. Rice şimdi ABD Dışişleri Bakanı ve sabah kahvaltısını Bush'la yapıyor. İlk siyah rektör unvanını taşıyan Rice kimi temsil edlyor? bileceğine inandırarak büyütmüş. Amerika'daki siyahları ikiye bölen, kimileri tarafından alkışlanırken daha geniş bir kesim tarafından "hain" ilan edilen Condoleezza Rice'ın çocukluğu, ABD'de ırkçılığın en yoğun olduğu güney eyaletlerinden Alabama'da geçti. ABD Yüksek Mahkemesi'nin "Okullarda ırk ayrımı yapılması anayasaya aykırıdır" kararını aldığı 14 Kasım 1954 tarihinde Alabama'nın Birmingham kentinde doğan Condoleezza Rice, her ikisi de eğitimci olan John ve Angelina Rice'ın tek çocuğuydu. Piyanist olan annesinin Italyanca bir müzik terimı olan ve "tatlılıkla" anlamına gelen con dolcezza'dan ilham alarak kızına bu ismi verdiği söyleniyor. O tarihlerde hiç kimse siyah bir kadının, Rice'ın bugün geldiği mevkilere gelebileceğini hayal bile edemezdi. Tabii, John ve Angelina Rice hariç. Rice'ın kuzeni Connie Rice siyahların otobüslerde bile beyazlarla yan yana gelemediği 50'lerin Baba John Rice'ın Denver Üniversitesi'nde rektör yardımcısı görevine getirilmesiyle aile Birmingham'dan Denver'a taşındı. Rice burada ilk kez beyazlarla beraber okuyacaktı ancak hiç uyum zorluğu çekmedi. Yine kuzeninin ağzından: "Daha geniş bir dünyaya çıkıp uçamayacağına, aslında aptal olduğuna ve başaramayacağına inanan baskın kültürün ilk mesajları yüzüne çarpmaya başladığında artık çok geçti, çünkü ortada istediği her şeyi başarabileceğine inanan 14 yaşında bir çocuk vardı ve kendine güvenini yıkmak için de çok geçti." meyi öğretmek" de istemiyordu. Böylelikle kendine yeni bir bölüm aramaya başladı. İlk olarak Ingiliz edebiyatını denedi ve nefret etti, arkasından kamu yönetimi geldi, ancak onu da yeterince tutkulu bulmadı. O sırada tesadüfen Uluslararası llişkiler Bölümü'nün başı Jozef Korbel'in bir dersine girmesi tüm yaşamını değiştirdi. Eski bir Çek diplomatı olan Korbel, (Clinton yönetiminde dışişleri bakanı olan) Madeleine Albright'ın da babasıydı. Korbel'e hayran kalan Rice için o günden sonra uluslararası ilişkiler, özellikle de Sovyetler bir tutku halini aldı. Çok iyi Rusça öğrenen, Sovyetler uzmanı haline gelen Rice'ın bu özellikleri ona, Sovyetler'in dağıldığı, Berlin Duvan'nın yıkıldığı Soğuk Savaş sonrası dönemde Baba Bush'un yönetiminde sağlam bir mevki kazandıracaktı. Sınıf atlayarak okuduğu için 19 yaşında üniversiteden mezun olan Rice, 26 yaşında Stanford Universitesi'nde öğretim Rice, bir piyano virtüözü olma hayalleri de taşıyordu, ama kısa sürede farkına vardı, virtüöz olamayacaktı... üyesi olarak göreve başladı. Üniversitede ders verirken tanıştığı dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft ondan o kadar etkilendi ki 1990'da Baba Bush döneminde yeniden aynı göreve getirilince Rice'ı Ulusal Güvenlik Konseyi Sovyetler Bölümü'nün başına geçirdi. Bu tayin Rice için Beyaz Saray'a ilk adım ve Bush ailesiyle kuracağı samimi ilişkinin başlangıcı oldu. Bush yönetimi sırasında Baba Bush ve Barbara Bush'la çok yakınlaşan Rice için George Bush bir zamanlar "Sovyetler hakkında bildiğim herşeyi ondan öğrendim" demişti. Rice'ın Bush'lara verdiği dış politika dersleri bununla bitmeyecekti. 1991 yılında siyaseti bırakarak Stanford'daki akademik kariyerine dönen Rice, Stanford'un 102 yıllık tarihindeki en genç ilk kadın ilk siyah rektörü unvanını aldı. ABD'nin en büyük, en eski petrol şirketlerinden biri olan Chevron'un yönetim kurulunda da yer alan ilk siyah kadın oldu. Hatta en büyük tankerlerine "Condoleezza Rice" adını veren şirket daha sonra terörist saldırıdan korkup bu ismi değiştirmek zorunda kalacaktı. Rice 1998 yılında eski patronu Bush'un onu başkanlık kampanyasına hazırlanan oğlu Teksas valisi George W. Bush'la tanıştırınca, Stanford'daki görevinden ayrılıp Bush'un başkan seçilmesi için kolları sıvadı. Resmi olarak Bush'un dış politika ekibinin koordinatorü sıfatını taşıyan Rice gayrıresmi olarak da dış politika konusunda bilgisizliğiyle tanınan George W. Bush'a dış politika hocalığı yapıyordu. Ikinci kuşak Bush'larla daha da yakın bir ilişki kuran Rice, George W. Bush'un en güvendiği insanlardan biri oldu. Başkanla koşuya çıktı, hafta sonlarını sık sık Bush ailesiyle birlikte Camp David'de geçirdi. Beyaz Saray çalışanlarına göre "Laura Bush'dan sonra başkanın yanında en rahat ettiği kişi" de o. Yazılarında ve konuşmalarında sık sık Amerikan deneyimine olan derin inancını ve ABD'yi dünyada iyiliğın gücü olarak gördüğunü dile getiren Rice, 11 Eylül sonrası uluslararası hukuku çiğneyerek oluşturulan "önleyici saldırı" doktrinin de mimarlarından. Afganistan ve Irak savaşlarının ateşli savunuculuğunu yaparak Amerikan yönetiminin şahinleri arasına ismini yazdıran Rice'ın bundan birkaç ay önce yakın dosdarına, "Bu yarıştan sıkıldım, istifa edip yeniden akademik kariyere döneceğim" dediği biliniyor. Ama görünene bakılırsa, o halinden hoşnut ve doktirinin sıkı uygulanıp uygulanmayacağını takıpte...# Derleyen: AZE MARŞAN RİCE RUSÇA ÖĞRENİYOR... Condi böylece 15 yaşında liseyi bitirip Denver Üniversitesi'ne kaydoldu. Bir piyano virtöüzü olma hayalleriyle müzik bölümüne başladı. Ne var ki kısa bir süre sonra büyük bir piyanist olamayacağını fark etti. lleride öğretmen olup "13 yaşındaki çocuklara Beethoven'i kadet PAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez ? Miloşeviç'in suçu nedir? E ski Yugoslavya için görevlendirilmiş Uluslararası Kriminal Mahkeme, üç kişiyi "soykırım yaptıkları" iddiasıyla itham etmişti: Bunlardan G. Jelesic, binlerce Bosnalı Müslümanın ve Hırvatın öldürüldüğü Luka Kampı'nın komutanıydı. Görgü şahitlerine rağmen, Jelesic'in esirlere, "Müslümanları öldürmeye geldiğini" söyleyerek açıkça niyetini açıklamış olmasına rağmen hâkimler, ortaya koyulan belgelerin, "soykırım"ın "doğrudan" değil, dolaylı kanıtları olduğunu belirtmişlerdir. • Bosnah Sırp General R. Krstic, 1995 Srebrenica katliamında 7000'den fazla Müslüman'ın öldürülmesi olayında "soykırım" yaptırmış olmak nedeniyle mahkum edilmiştir. Zira savcdık makamı, General Kristic'in, öldürülmeler konusunda emir veren kimse olduğuna dair askeri belgeler vb. gibi kanıdar sağlayabümiştir. • Prijedor'da binlerce Müslümanın ve Hırvatın yerinden edilmeleri nedeniyle vali Milamor Stakic, "etnik temizlik" suçundan mahkum edilmiş, ancak "soykırım" konusunda beraat etmiştir. "Soykırım"ın tanımı, "Bir etnik grubun bir bölümünü ya da tümünü yok etmek" olarak tanımlanmış olup "Bir grubun üyelerini öldürmek, gruba ciddi zararlar vermek, yaşam koşullarını, grubun fizik olarak yok edilmesi amacıyla tahrip etmek, bir grubun doğumlarla çoğalmasını engelleyici önlemler almak, bir grubun çocuklarını zorla alıp başka bir gruba aktarmak" gibi fiilleri de içermektedir. Bu mahkemede Yugoslavya'nın eski cumhurbaşkanı S. Miloşeviç "soykırım"la itham edilmiş midir? Belgelendirilebilmiş tek soykırım olan Srebrenica olayı ile ilişkili olduğunun isbatına çalışılmış, Miloşeviç'in emrindeki Sırp Içişleri Bakanlığı kuvvetlerinin Srebrenica'ya gidip çalıştıkları saptanmış ve bir şahit, Miloşeviç'in kendisine, orada görevliMladic'e böyle bir şey yapmamasını söylediğim halde beni dinlemedi" dediğini belirtmiş olmasına rağmen yapılanın "soykırım" değil "insanlığa karşı işlenen suçun engellenmemesi" olarak değerlendirümiştir. Miloşeviç'in yargılanmasına 12 Şubat 2002'de başlanmıştı. Bu güne dek, 300 şahitten fazlası dinlenmiş olduğu halde, binlerce sayfa doküman incelendiği halde Miloşeviç "soykırım" yapmakla itham edilememiştir. Onun bu katliamların yapılmasını emrettiği ya da onayladığına dair kanıtlar bulunamamıştır. Kosova'da Arnavutların Miloşeviç emrindeki kuvvetlerce yerlerinden edilip sürülmesi nedeniyle de eski cumhurbaşkanı, "soykırım" değil, "insanlığa karşı işlenmiş suç" işlemekle itham edilmektedir. Bu da, bir gruba karşı uluslararsı yasa gereğince cezalandınlmayı gerektirecek kadar vahim bir suç işleme anlamına gelmektedir. Bu gerçekler bize ne öğretmelidir? Bundan on yıl önce gerçekleştirilmiş katliamları bu kadar kılı kırk yararak iredeleyen uluslararası mahkeme, yeterli kanıt yokluğu nedeniyle sanıkların önde gelenlerini soykırımla itham edemezken Fransa, Kanada parlamentoları, 90100 yıl önce Osmanlı Devleti'nin yöneticilerinin Ermenilere "soykırım" uyguladığı konusunda nasıl karar verebilmektedirler? AB'ye eklenmek için konuşmalara başlandığında karşımıza çıkarılacak bu iddiaya cevap verirken, olup bitenin bir "soykırım" değil bir isyanı izleyen "mukatala" yani "karşılıklı kırım" olduğunu açıklarken bu konu da ı vurgulanmalıdır. Her iki tarafa da çok zarar vermiş olan bu konu, Ermenüerle Türklerin artık el ele verip "Ey Ermeninin ecdadı, bu ne gaddarca ayaklanma?", ardından da "Ey Türk'ün ecdadı, bu ne gaddarca tepki?" demeleri ve her iki ecdadı bu konuda ayıplamalarıyla artık son bulmalıdır. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle