Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 14 KASIM 2004 / SAYI 973 ATLARI DA VURU RLAR Televizyonlarda izlenen "Gelinim Olur musun", " Bir Yıldız Doğuyor" gibi yarışmalar "Atları da Vururlar"ı anımsatıyor. ABD'de 1939 krizi sırasında 1500 dolar için günlerce durmaksızın dans etmek zorunda kalan, yıkılan insanları... "Atları da Vururlar" şimdi Türkiye'de sahneleniyor ve tam da yaşananlara denk düşüyor... Amerika'daki 1929 ekonomik krizinin yol açtığı sonuçları anlatan Horac Mc Coy'un yazdığı "Atları da Vururlar"ı Sydney Pollack filme çekmiş, 1969 tarihli fîlmde, Jane Fonda ile Michael Sarrazin oynamıştı. Deniz Durukan B ugün yanşma olaysız geçti, seyirciyi heyecanlandıracak bir şey olmadı, diyor Horac Mc Coy'un yazdığı " Atlan da Vururlar" ın kahramanı Robert Syverten. "Adan da Vururlar" Amerika'daki 1929 krizini izleyen işsizlik ve ekonomik çöküntü yıllarında yaşanan dans maratonlarını ve bu yarışmalardaki insanlık dışı halleri anlatıyor. Ve bugün Türkiye'de yaşanan yarışma bombardımanma denk düşüyor. Her iki durumda da asd trajedi oyunun gösteri üzerine kurulu olması. Asd olan görüntü ve seyirci ne kadar memnun edilirse, yarışmaların tansiyonu o kadar artıyor. 1930'ların Amerikası'nda yaşanan dans maratonlan ile bugün ülkemizde yapılan, "Biri Bizi Gözetliyor"la başlayan, "Dokun Bana", "Biz Evleniyoruz" ve "Bir Yddız Doğuyor"larla devam eden yarışmaların mantığı aynı. "Atları da Vururlar"da, on dakdtalık aralarda yeme, içme, uyuma gibi ihtiyaçlarını gideren yarışmacdar, pistte hiç durmadan dans etmek zorunda bırakdır. Sekiz yüz saati aşkın maratonda ydulanlar, birbirini dövenler, hastalanıp ba ydanlar, evlenenler olur. Her türlü dramın seyirci önünde yaşandığı, ölumüne bir danstır bu. Öyle ki, yapdan şovlarda her türlü insanlık dışı şiddet seyirciye sunulur. Ucunda bin beş yüz dolar vardır ve herkes diğerini geçmek zorundadır. " Atlan da Vururlar", ilk kez 1998 ydında Şakir Gürzumar tarafindan müzikal olarak Istanbul'da sahnelenmişti. Bir dönem bodyguard'lık yapan Haoraec Mac Coy'un kaleme aldığı roman, yine aynı yd, Scala Yayıncıldc tarafindan yayımlanmıştı. Aradan altı yd geçti... Şimdi de müziklerini Vedat Sakman'ın yaptığı oyun, bu ay, yine Şakir Gürzumar tarafindan Ankara'da sahnelenmeye başlanacak. Kitap ise yeniden Türkçeye çevrildi ve Yeniyaz Yayınları tarafindan basıma hazırlanıyor. Ydlar sonra "Atlan da Vururlar"ı yeniden hatırlamamız bir tesadüf mü, yoksa bu kitap ve bu oyun günümüzde yaşanan yarışmalara bir cevap niteliği mi taşıyor? dendurukan@yahoo. com Şakir Gürzumar'ın yönettiği "Atları da Vururlar"dan iki sahne... (sağda ve altta) ZEKİ COŞKUN (Yeniyaz Yayınları editörü) gibi aşkmeşk ya da evlenecek adam/kadın/gelin seçme işi olsun... ya da doğrudan kendini gösterme işi: Biri Bizi Gözetliyor, Ünlüler Çiftliği vb. vb... Tüm bunlarda yarışmacılar üzerinden her şeyiyle bir "gösterişov" sunuluyor izleyiciye. İster "dizi fîlm" deyin buna, ister "komedi", ister "dram"... Hepsi bir arada. Başparmaklarınız çalışsın! ÖLÜMKALIM DURUMU... Klasik dizi ve diğer drama türu gösterderden farkı, burada izleyicinin oturduğu yerden sonuca; kazanan ve kaybedene etki etmesi. Şimdi, orada sunuluş biçimiyle "kazanmak ve kaybetmek" pek fark etmiyor gibi. Görünüşte bir eğlence. Gerçeklücteyse, hayatta pek bir tutunacak dalı olmayan insanlar için birdenbire önlerine çdonış rüyafırsat: Kazandığın anda, yırttın. Yani bir ölümkalım durumu. Jüri, ön elemelerde ve sahnede performansı değerlendirmesiyle, son aşamada da izleyici oylanyla insanlann hayatma hükmediyor! Bu noktada star adaylan, jüri, izleyicder... Herkes yanşmacı. Popüler kültür dediğimiz olgu, insanlara özgürlük, eşitlik, aktörlük yandsamasını sağladığı için etkilidir. Isterseniz sanat eşitlik, özgürlük de diyebilirsiniz buna. Gösteri, oyun süresince yukarıdakiyle aşağıdakilerin (sahnedeki, sahadakı, ekrandaki vb. de izleyicinin) birlikteliği, ortaklığı, hatta özdeşliği izlenimi doğar. Gösteri dediğimiz olgu da "aktör"len; en iyi oyuncuları, "star"ı gerektirir. Dolayısıyla gösteriye temel olacak kişi de bir "yarış" içindedir, "yarış"ın içinden doğar. Tüm bu nedenlerle popüler kultur, yanşmasız olmaz. Her koşulda başparmaklar çalışmaktadır. Bin ydlardır. S tarcık yaratma yarışlarından birinin ön elemeleri. Aynı zamanda yapımcı olan jüri üyesi, karşısındaki adaya soruyor: "Intihar eğilimin var mı?" Bu yapımcı jüri üyesi, Atları da Vururlar'ı okumuş ya da filmini görmüş olmalı. Değilse, daha da kötü: Yaptddarı işin nereye varacağını, hangi sonuçları doğuracağını biliyor! Çünkü evet, bu yarışların ilk örneklerinden 1930'larda ABD'deki dans maratonları intüıarlara, cinayetlere ve daha bir dizi ölümcül hallere yol açtığı için yasaklandı... Şimdiyse o maratonların çeşitli türevleri dünyanın hemen her yerinde televizyonlardaki en büyük eğlence! ABD'deki dans maratonlarını konu alan Atları da Vururlar bence romanın ötesinde bir "belgesel". Yarışma; kazanmakaybetme, ölümkalım oyunu'nun belgeseli. Ddckat edin, bütün yarışmalarda sunucular bize, izleyiciye aynı çağrıyı yapıyor: Başparmaklarınız çalışıyor, oylarınızı gönderiyor, sonucu siz belirliyorsunuz. Bu çağrı bana her seferinde Roma Imparatorluğu dönemindeki arena gösterderini, tddım tddım dolu tribünlerin önünde birbirleriyle ya da yırtıcı hayvardarla ölüm kalım savaşına giren gladyatörleri anımsatıyor. Dövüşün sonunda seyircilerin başparmağı çalışıyor: Öldür onu! Roma'nın çöküş döneminde arena gösterileri tavsadığı, azaldığı zaman halk "Ekmek ve eğlence istiyoruz" nidalarıyla ayaklaniyordu. Çünkü ölümün gösteriye, oyuna dönüşmesi, kendi yaşadddan açlığı ve hiçliği bir süreliğine de olsa silmeyi, başka ölümlüleri izleyip zevklenmeyi sağlıyor. Hiç değdse bir süreliğine "aktörfail" haline geliyorsunuz. Bugün de öyle değil mi? DRAMKOMEDİ YAŞIYORUZ... 2000'li ydlarda ekran üzerinden yaşadığımız "yarışma" çdgınlığımn bir ucunda pop star, öteki ucunda "evlilikevcdik oyunu" var: Benimle Evlenir misin, Gelinim Olur musun, îkinci Bahar vb. Onun kökündeyse BBG: Biri Bizi Gözetliyor. En yeni versiyon Ünlüler Çiftliği. Kamera önünde hayat: Performans yarışı: Beni gör, izle, kabul et... Ister şarkıcı, türkücü, komedyen vb olsun, ister evlenilecek kadın/erkek, ister bir evin (stüdyonun) içinde geçirdecek bir zaman içinde kendini gösterme, beğendirme yarışı olsun... bütün bunların izini sürerseniz 1930'lar Amerdtası'na ve Horace McCoy'un romanı Atlan da Vururlar'a ulaşırsınız. Izlediğimiz, yaşadığımız dramkomedinin modern zamanlarda dk sahnelenişini bütün çıplaklığıyla belgeyip sergilediği için Atları da Vururlar'ı okuyucuya sunma gereğini duyduk. Popüler kültür dediğimiz olgu, temelinde "yarışma"ya dayanır. Tıpkı kapitalizmin rekabete dayanması gibi... Onun kultürü de, yarışmacı, özendirici, çağırıcıdır! Bugün eğer gündelüt hayatı biz TV ekranlannda sahnelenen yarışmalar üzerinden izliyorsak, bu sokağın, işin, hayatın da rekabet; yarışmaya dayanmasının ürünü... Bundan 1500 yd öncesine dek dönemin küresel imparatorluğu Roma'ydı. Onun popüler kültür, arenayı ve gladyatör oyunlarını yaratmıştı. Bir tapınak işlevini alan özel Colosseum (amfiyatro) yapdmıştı bu gösterder için. Şimdinin Colosseum'u ise ekran: TV. Bütun yanşmalar, TV diliyle söylenirse "reality show" olarak değerlendirdebilir: Gerçek gibi. Hatta burada "gibi"ye de gerek yok, basbayağı gerçeklik var. Bu ister şu star bu star olsun, ister Kim Gitsin, ister Şans Kapıyı Çalıyor olsun, ister Tutti Frutti gibi striptizimsi, Sevda Masalı