17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I 17 EKÎM 2004 / SAYI 969 Dünyaya insan hakları azımsa onu da. Toplantının adı "însan Haklarında Yeni Taktikler"di. Ancak danışma kurulunda özellikle insan hakları savunucularının öfkesini toplayan ABD Büyükelçisi Abromowitz'in olması kafaları karıştırdı. Şimdiki Büyükelçi Edelman'ın konuşma yapması bunun üzerine tuz biber ekti. Yeni taktikler ise gerçeklikten uzaktı... Şebnem Korur Fincancı uvarlanarak yol alan dünyamızda, insan hakları kabul gören bir kavram. Kavramsal düzlemi uçsuz bucaksız. İnsan hakları üzerine söz söyleyen, bu düzlemde mutlaka yerini buluyor. ABD 11 Eylül'ü açıklarken, Irak'ı Ingiltere ile birlikte işgal ederken insan haklarından söz ediyor. Israil Filistinlileri yüksek duvarların ardına insan hakları adına sokuyor. F tipi cezaevleri insan hakları toplantısında en büyük yenilik olarak sunuluyor. Eylemsel gündelikte ise bu düzlem daralıp gerçek ifadesini buluyor. Barış için Eruh'a giden 39 canlı kalkanın 33'ü tutuklanıyor. Bütün basın açıklamaları, gösteriler biber gazı ile soslanıyor. Türkiye, peşpeşe çıkan uyum yasaları ile Avrupa Birliği'ni yakalama kaygısı içinde, ciddi değişikliklerin gerçekleştirildiği bir ülke oldu son yıllarda. Uygulamalar için ise aynı şeyi söyleyebilmek pek olanaklı değil. Uyum yasalannın çıktığı günlerde, hep birlikte televizyonlarımızdan bir otobüse bindirilip, içeri bi sel tacize uğradıklarını ifade ediyorlardı. Evrensel'in çizerlerinden Sefer Selvi'nin, Cumhuriyet'in çizerlerinden Musa Kart'ın karikatürlerine tazminat davası açıp 10 milyar lira tazminat talebinde bulunan bir Başbakan'ın kapanış konuşması yapabildiği bir toplantıydı bu. Bugün bütün politikacıların başarıh olabilmesi için ajandasının başına "insan hakları" yazmasının gereğini vurgulamış Başbakan. Başhğın altında hangi kalemler yer alacak peki? Paylaşılan taktiklerin neden gerektiği sorulmadan, mücadelenin kiminle, nerede ve nasıl olacağı tanımlanmadan taktikler insandan hep kopuk olacaktır. Toplantıda örnek gösterilen tek bir taktik dahi yeterince aydınlatıcı görünüyor. Bir grup insan haklan aktivisti, hak ihlaline uğrayanlarla cep telefonu ile haberleşme yöntemi geliştirmişler. Hak ihlaline uğrayan, bu durumu cep telefonu ile bildirebiliyormuş. İnsan haklan ihlallerinde cep telefonu ile iletişim ve destek uygulamasının gündelik eylemliliklere nasıl yansıyabileceğini hep birlikte düşünebiüriz. Yol haritası ve yükseltilmiş duvarlarla hapsedilmiş yaralı bir Filistinlinin ambulans içinde kırmızı ışığın yeşile dönmesini beklerken kimi arayabileceğinin yanıtını ben bulamıyorum. Aranan "insan Hakları Aktivisti" ışığın yeşile dönmesini mi sağlayacak, yoksa varsa ambulanstaki doktora yaralıya ubbi yardımı gecikmeden nasıl yapacağını mı anlatacak? Öldürülen Iraklı, Filistinli çocuklar cep telefonunu nereden bulacak? Savaşta baz istasyonları nasıl sağlam kalacak? Hastaneler bombalanırken... Son sorum, cep telefonu üreten şirketler bundan ne kadar kâr edecek? CEHENNEME YOL... Içi boşaltılmış taktikler oluşturma, enerji tüketme amaçlı polemikler dekorunda, insan hakları aktivizminin sırlan dökülüyor. Lars Von Trier'nin tam da o tiyatro dekorundaki Dogville'i nasıl sahici kılıyorsa sömürüyü, içi boşaltılmış insan haklan dekoru da öyle derinden hissettiriyor insan haklan ihlallerini. İnsan hakları lazunsa, onu da biz pazarlayabiliriz, demek istiyorlar bu yuvarlacık dünyanın onu bir topaç gibi çeviren egemenleri. Her şeyin nesneleştirildiği, her nesnenin değişim değerinin belirlendiği bir dünya yaratma çabası içinde insan hakları da pekâlâ pazarlanabilir. Insanın değerini yok eden pazar ekonomisi, haklarmı da yok pahasına elden çıkarma çabası içindedir. Esnek üretim modelleriyle iş güvencesi elinden alınmış, sosyal devlet ilkesinin yerine özelleştirilmiş hizmet sunumu ikame edilerek sağlık güvencesinden yoksun bırakılmış insanların silah tüccarlanna kaynak ayırabilmek uğruna yok sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Yuvarlanarak cehenneme yol alan dünyada yuvarlayan kapitalizm, momenti yaratan, ivmeyi arttırandır. Hak ihlalleri ise alabildiğine vahşi olmaya devam etmektedir. Ehlileştirilmiş bir insan hakları mücadelesi ise bu vahşete dur diyemeyecektir. • Y ber gazı sıkıldıktan sonra kapıların sımsıkı kapatıldığım izledik. Genelgelerle uygulamaya dönüştürülme çabalarının ise lafta kaldığını. Toplantılar gene sıkı aramalar, kimlik kontrolleri ile sürüp gidiyor. Emniyet kameraları, televizyon kanaÜkrından daha önde duruyor. Uygulamalaiui, insan haklarını dilinden düşürmeyen AB ülkelerinde nice olduğunu, ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Mülteci kamplarına girerken üzerlerindeki insan hakları ceketini kapıdaki askıya asıp giriyorlar anlaşılan. Karşıdarın birliği, gelişmenin temel ilkesidir demek isterdik ama, ortada bir karşıdık kalmaması için elden gelenin esirgenmediğini 1.400.000 dolar bütçeli son insan hakları toplantısı ile gözledik. Dünyanın dört bir yanından katdımcıların insan hakları mücadelesinde biriktirdiklerinin paylaşılması hedefiyle yola çıkılan toplantının hazırlık aşamasında yıllar önce bulunmuş Insan Haklarında Yeni Taktikler Toplantısı'na katılanlar (Ustte), ABD Büyükelçisi Edelman'ı (altta) protesto ettiler... tum. Toplantı hazırlıklan sürerken evrensel insan haklan mücadelesinin paylaşılacağı böyle bir sürecin çok anlamlı olacağını düşünmüştüm. Emek veren insanlar arayıp da danışmanhk önerdiklerinde, bu öneriden onur duymuştum. Toplantının hazırlik süreçlerinde yer alabilmem mürnkün.olamamıştı. Istanbul Tabip Odası Genel Sekreterliği neredeyse tüm zamanımı alıyordu. Bu süreçlere katkı sunamamanın ezikliğini yaşıyordum. Adımın olduğu bir işte, emek vermemek beni her zaman rahatsız etmiştir. Dışarıdan izlemek durumunda kaldım. Bu dönemde sağlığım da elvermediği için, Ankara'ya da gidemedim. Eylülün son günlerinde Ankara'da yapılan bu etkinliği, İnsan Haklarında Yeni Taktikler toplantısının bütçesini ve destek leyen kurumları, yer alan tartışmaları basından izledim. CEPTELEFONUTAKTİĞİ! Toplanöyı destekleyen kurumları, açdış ve kapanış konuşmacılarının kimliğini gördükçe, emeğimi koyama dığım bir çalışmada adımın yer almasından duyduğum rahatsızlık, yerini çok uluslu ilaç şirketlerinin desteği ile kongrelere gitmek zorunda kalan meslektaşlarrmın yaşadıkları huzursuzluğa benzer bir duyguya bıraktı. însan hakları ihlallerinin olağanlaştırılmasında yeni taktikler geliştiren, bir ülkeyi işgal etmekten beis duymayan, işgalci başka ülkelerin silahlanmasına canı gönülden destek veren ülkelerin ekonomik desteğini duyunca da kendimi kirlenmiş hissettim. Toplantı ile aynı günlerde Irak'taki çocukları katletmeye hız veren ABD'nin büyükelçisinin bu toplantıda açdış konuşması yapabilmesi benim aklımın alabileceği bir durum değildi. Irak'ı işgal eden iki devletin, ABD ve Ingiltere'nin bu toplantıya maddi destek vermesi de... Açılışta Büyükelçi Edelman'ı protesto eden 3 İHD'linin haberini okuduğumda, başlarına ne geldi acaba diye kaygılandım. Hiç sorun olmamış. Oysa aynı günlerde Eruh civarında canlı kalkan olarak barışı korumak adına yola çıkan 33 kişi gözaltına alınmıştı ve şiddete, cin KİMİNE GÖRE YENİ BİR BAŞLANGIÇ, KİMİNE GÖRE BOŞLUK... Emeklilik öldürüyor mu? D urup dururken başlayan göğüs ağrıları nedeniyle hastaneye kaldırılarak apar topar bypass ameliyatı olan Bill Clinton, geçmişte yanlış beslendiği için damarlarının tıkanmış olabileceğini itiraf etmişti. Peki damarlarındaki bu tıkanıklık neden o hamburgerleri ve patates kızartmalarrnı yediği dönemlerde değil de düşük karbonhidradı South Beach diyetine geçip, düzenli koşmaya başladığı ve emekliliğinin tadını çıkarmaya çalıştığı bugün ortaya çıktı? Emekliye aynlmış olmasrnın bununla bir ilgisi olabilir mi? Gerçi, başkanlıktan aynldığından bu yana anılannı kitap haline getiren ve ülke çapında büyük bir tanıtım kampanyası sürdüren Clinton pek tipik emekli tanımına uymuyor. Ama evinin bir köşesine çekilip anılarını yazmak ve ailesiyle vakit geçirmek, yine de dünyanın en güçlü devlet adamı olmanın verdiği stresle kıyaslanır gibi değil. Çalışma hayatını bırakıp köşenize çekilme kararı almadan bazı gerçekleri bilmekte yarar var. Stresi zengin ve güçlüler ile yoksullar ve işsizler farklı yaşıyor. Ilk grubun yşadığı stres, dehidropiandrosteranS adlı hormonun salgılanmasına yol açıyor. Kısaca DHEAS adı verilen bu hormon da beynin ve hafızanın daha iyi çalışmasını, vücut direncinin güçlenmesini ve daha uzun yaşamayı sağlıyor. Paraşüde adamak, topluluk karşısında konuşmak, ülkeyi yönetmek ya da çuvalla para kazanmak bu hormonun tam gaz salgılanmasına neden oluyor. "Heyecan verici bir şeyler olacağı beklentisi, ölümü bile erteleyebilir" diyor uzmanlar! KEÇİLERİ KAÇIRMIŞ GİBİYDİ! Bir de görünürde bir çıkışı olmadan sürüp giden sorunların yarattığı türden stres var. Bitmeyen borçlar, yoksulluk, aşk acısı gibi sıkıntıların neden olabileceği bu stres, yüksek tansiyona, umutsuzluğa, başağrısına, uykusuzluğa, sindirim bozukluklarına ve vücuttaki ufak tefek enfeksiyonlarda artışa yol açıyor. Ama biz burada güçlü ve bir zamanlar iktidarda olanların, kısacası hayatı yolunda gidenlerin stresinden söz edeceğiz... îşte Demir Leydi lakaplı eski başbakan Thatcher. Onu TV'de son gördüğümde kelimenin tam anlamıyla berbat görünüyordu. Görevi sona erdiğinden bu yana hızla çökmüş, eskisine nazaran daha da keçileri kaçırmış gibiydi. Yıllar süren yoğun çalışma programı, neredeyse tamamen uykusuz geçen gecelerin ardından görev süresi dolduğunda bütün o enerjiyi bir yerlere yönlendirmesi gerekiyordu. 71 yaşında hâlâ televizyon yapımcıhğına ve yazmaya devam Joan Bakewell, "Düzenli bir iş sahibi iken bir anda bomboş kalmak kişiyi büyük bir şoka sokabilir. Belki iyi bir gelirden maddi belirsizliğe geçmişsinizdir, her gün gideceğiniz bir yer kalmamıştır, tüm yetkiniz elinizden almmış, işleviniz, kimliğiniz yok olmuştur" diyor. Ne var ki, emekliliğinizi renklendirmek için yorucu egzersizler, nefes kesen deniz yolculukları ve öldüren diyetlerden medet ummak Bill Clinton emekliliğini amlarını yazdığı kitabını imzalayarak geçiriyor, Thatcher ise hızla çöktü... da yanlış. Kendınizi helak edercesine koşmak yerine tedbirli bir egzersiz programı sürdürmek en iyisi. Aslına bakarsanız en doğrusu, emekliye ayrılma sürecini biraz uzatmak ve düzenli çalışma hayatından emekliliğe geçişi yumuşatmak için bir süre ikisini birlikte yürütmek. EMEKLİLİK HALLERİ... Emekliye aynlanları genelde iki gruba sokabiliriz. Ilk grup emekliliği hayat boyu hayalini kurduklan şeyleri yapabilecekleri bir özgürlük dönemi olarak kabul ederler: dağlara tırmanmak, tuttukları ta kımm her maçını seyretmek, yıllardır kafalarında kurguladıklan kitabı yazmak ya da torunlanyla vakit geçirmek gibi. Ama bir de ikinci grup var. Bunlar o kadar işkoliktir ki, aşağı yukan eski tempolannda çalışmaya devam ederler. Ben 69 yaşmda ilk sırt çantamı aldrm ve Britanya'da Otobüs Yolculukları adlı kitabırru derlemek için ülkeyi turluyorum. Ya da belki üçüncü bir grup daha vardır: Yıllarca emekliliklerine gün sayan ancak büyük gün gelip çattığında ne yapacakları konusunda en ufak bir fıkirleri bile olmayanlar. Evde gazete okuyup, varsa bahçeyle ilgilenip kahvede vakit öldüren, farkında olmadan ailelerine ve dosdanna ayakbağı olan insanlar. Bu gruba ait insanlar hassas, alıngan ve boşluk içindedirler. Istatistikler, iş hayatmı bıraktıktan birkaç hafta ya da birkaç ay sonra ölen çok insan olduğunu gösteriyor. Sanki yaşama amaçları ellerinden almmış gibi. Bazı durumlarda kişi farkında olmadan, önemli bir olay olupbitene kadar bir hastalığı askıya alabiliyor. Aynı şekilde bazı insanlar da sanki ölümlerini ertelemeyi beceriyorlar. Emeklilik de yaşamın diğer önemli kilometre taşları gibidir, örneğin evlilik. Emekliye aynlacağmız tarihi belirlemek kendi elinizdeyse, yeni bir yaşam kurmak için hâlâ vaktinizin olduğu 50'li yaşlan tercih edersiniz. iyi de niyetiniz sıfırdan başlamaksa neden emekli oluyorsunuz o zaman? Canınızı sıkan bir yaşam tarzını bir diğeriyle değiş tokuş etmek tehlikeli olabilir. • The Guardian'dan çeviren: AZE MARŞAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle