24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İki yayınevinde, bir vakıfta yaşayanların mal Tahir’in adresini isteyen roman yaza- övünç veren söz ve davranışlarıyla has Atatürkçü düşünceye, Atatürk’ün ka- yanı sıra yaşamını yitiren yaklaşık 200 kişi- rını, mutlu edemediğimiz yazar adaylarını Anadolu insanlarıydı. lıtının Dil Devrimi ve TDK’nin bilim- nin yapıtını baskıya hazırladım. da özlüyorum. DTCF YILLARI VE DEV-GENÇ! sel kimliğine yakışmayacak biçimde har- Adnan Özyalçıner, Ahmet Erhan, Ahmet Yayın dünyası yokuşludur; ama kara- n DTCF’ye, 1967-68 ders yılında canmasına, ölçünlü dil ve yazım birliğinin Taner Kışlalı, Ayla Kutlu, Ali Yüce, B. Rah- basan dünyası değildir. Yazdım, okudum, giren Sevgi Özel, öğrenci olaylarının bozulmasına yol açan yitirilmiş 40 yıl… mi Eyuboğlu, Betül Uncular, Bekir Coşkun, gezdim; çok şarkı türkü söyledim. tırmanması, 12 Mart (1971) darbesiy- Bu kırk yılda yaklaşık dört kuşak dil bi- Cüneyt Arcayürek, Deniz Kavukçuoğlu, Emin le yoğunlaşan siyasal baskılar, her gün linci zedelenerek, sözdizimi bozularak ye- Özdemir, Emin Çölaşan, Erhan Bener, Er- ‘ANAM, MUTFAKTAN kavga dövüş ile geçen dört yılda nasıl bir tişti; daha ne diyeyim? bil Tuşalp, Faruk Bildirici, Ferruh Tunç, ARTIRDIĞIYLA Dev-Gençliydi? Neler gözlemliyor, nasıl Haldun Taner, Hasan Hüseyin, Hasan Ce- BENİ KİTAPÇIYA GÖTÜRÜRDÜ!’ direniyordu? ‘1923’TE KURULAN mal, Muzaffer İzgü, Mustafa Ekmekçi, Naz- n Polatlı’dayken ilk okuduğunuz, ulaş- Bu konu içimde bir yaradır; evet, Dev- CUMHURİYETTEN ELİMİZDE lı Eray, Necati Cumalı, Reha İsvan, Refik tığınız kitaplar ve yazarlar hangileriydi? Gençliydim. Keşke daha etkin olabilsey- NE Mİ KALDI? HER DURUM VE Durbaş, Sait Faik, Şükran Kurdakul, Şük- Okuryazar değilken o yıllarda belki de dim. Üniversite yıllarım evde de okulda ZAMANDA MUSTAFA KEMALCE rü Erbaş, Tarık Dursun K., Tuncay Özkan, en çok kitapçıya giden ev kadınının an- da sıkıntılıydı. Yakın olduğum sınıf arka- DÜŞÜNMEK!’ Yaşar Seyman, Yekta Güngör Özden, Uğur neniz olduğunu yazıyorsunuz. daşlarım gerici, tutucu değildiler; ama en n Yalan Dünyasının Yalancıları’nın Mumcu aklıma geliverenler. Ailenizin kitaba, eğitime ve ülkede ya- az siyasal gündemi konuşurduk. Konuşkan sonundaki dizin gibi şu sorunuz da çok Kimileri yayımcılığı çiçek bahçesi sa- şanılanlara bakışını anlatırsanız neler bilinirim, aynı zamanda ağzı pek biriyim, önemli: “1923’te kurulan Cumhuriyetten nır. Ekonomik zorluklar, siyasal çalkantı- söylersiniz? şimdi de öyleyim. elimizde ne kaldı?” lar, kar yağmur, ilkin yayımcılığı sarsar. Pek çok çocuk gibi Ömer Seyfettin ve Öğrenci derneği başkanı sınıf arkadaşı- 1923’te kurulan Cumhuriyetten elimiz- Kâğıt, dağıtım, tanıtım her zaman sorun- Kemalettin Tuğcu ile başlamış olabilirim. mızdı; okulda, ülkede olup bitenleri yüksek de ne mi kaldı? Her durum ve zamanda dur; dolarla ve yüksek vergiyle alınıp satı- İlçenin tek kitapçısına ayda bir gelen Do- öğretmen okullu birkaç arkadaşla tartışırdık. Mustafa Kemalce düşünmek! lır. Baskı kararı alınan dosyanın yazarı ne ğan Kardeş dergisini unutmuyorum. Kare Fakültenin muhbir kaynadığına inanıyorduk. Sağı solu kemirilmesine, içi dışı karartıl- denli mutlu olursa basılamayacak olanınki baskılı, kapağında deve dişi gibi “25 ku- Çoğumuzun kökleri, bir ayağı köyle ka- masına karşın Türkiye Cumhuriyeti elimizde! o denli üzülür. ruş” yazan öykü kitaplarını anımsıyorum. sabadaydı, gecekondulu yaşamı tatmıştık. Şimdilerde “laik, demokratik, sosyal bir 12 Eylül darbesi, yayınevi mutfaklarına Yaramazdım; benden 3 yaş büyük abim- Burs alamayan, iş arayan ve çalışanlar, bir hukuk devleti” oluşumuz epey su kaldırır; hem siyasal hem ekonomideki iniş çıkış- le arka cebimizde sapan, önde bilyeleri- simit parası olmayan devrimcilerle ülkü- ama demokrasi maskeli siyasa bile başı sı- larla da dalmıştı. Yayımcılık kısa bir du- mizle koşturur, Tom Miks, Teksas da okur- cüler vardı. kıştıkça Mustafa Kemal’in kurduğu Cum- raklama dönemi yaşadı, sonra birden her duk. Bir gün Tom Mikslerimi satıp 25 ku- O günlerde makine bulunursa bildiri- huriyetin kurallarına, kurumlarına sığınmak dalda yapıt aktı, özellikle gazeteciler Ke- ruşluklardan aldım; anam o gün ticari ya- ler öyle teksir edilir, bazen benim gibi giz- zorunda kalıyor. Kulluğu yeğleyenler topuz nan Evren’i hoplattı. şamımı bitirdi. li destekçiler samanlı kâğıtlar arasına kar- kendilerine dokunduğunda yurttaş olmaktan, Ankara’ya göçtüğümüzde anam, mut- bon koyarak çoğaltırdı. Bana gizli ödevi- yurttaşlık bilincinden dem vuruyor. ‘YAYIN DÜNYASI YOKUŞLUDUR; faktan artırdığıyla beni kitapçıya götürür- mi, öğrenci derneğinden biri getirirdi. AMA KARABASAN DEĞİLDİR!’ dü. Belki de en çok kitapçıya giden ev ka- Okuldaki kimi forumlara, yürüyüşle- ‘DEVRİMCİ ANLAYIŞI YİTİRMEDİK. n Kitaptan editörlük gibi zor bir işi sev- dını anamdır. Büyük abimler okuldan, ar- re yüksek öğretmenli arkadaşlarımla katıl- MUSTAFA KEMAL’LERİN diğinizi anlıyoruz… kadaşlarından aldıkları ödünç kitapla- mıştım. Eve yürüyerek dönüyor; kimi kez ARDILLARIYIZ!’ Her yerde, her kurumda işimi çok sev- rı okurdu, onları anlayamıyordum. Duy- okuldan aldığım Dev-Genç imzalı bildiri- Mustafa Kemal, “Benim manevi mira- dim. Bilgi Yayınevi’nde Attilâ İlhan’ın gu sömürüsü yapmak istemem; kitap öz- leri posta kutularına atıyordum. sım akıldır, fendir” demedi mi? “Yurtta kalktığı koltuğa oturmuştum. Rahmetli lemi çeken bir çocukluk ve gençlik döne- Yetmemiş; keşke bildiri çoğaltmayı, im- barış, dünyada barış” ilkemizden vazge- İlhan’ın Dil Devrimini yadsımasını ayrın- mi geçirdim. zalamayı, yürüyüşlere katılmayı devrimci- çer miyiz? tısıyla yazdım. Ailenin en küçük çocuğu, tek kızıydım. lik sanmasaymışım. 70’i devirince yakın- Türk aydınlanmasının öncüsü Atatürk, Editörlük, sorumluluğu ağır bir iştir; ya- Ailem çiftçiydi, hayvancılıkla geçiniyor- manın yararı var mı? çağdaşlaşmayı amaçlamış, bunun için dev- yınevinin patronu için de sırıkla atlama gi- duk; 1960’larda sıkıntı büyüdü, 1970’ler- rimci bir anlayışla davranmak gerektiği- bidir. Basımevinden gelen her kitap sıcak de köyle bağımız koptu. Köyden kente gö- ‘KIRK YILDA DÖRT KUŞAK ne inanmıştı. ekmek sayarım; eskiden mürekkep kokar- çen binlerce ana baba gibi bizimkiler de DİL BİLİNCİ ZEDELENEREK Devrimci anlayışı yitirmedik. Musta- dı. Yazma, yayımlatma ve yayımlama gibi okumamız için elinden geleni yaptı. YETİŞTİRİLDİ!’ fa Kemal’lerin ardıllarıyız; bu karanlık sü- dikenli yolu seçenler, her zaman sevgiyle Okuduk. Anam babam bizimle birlik- n 12 Eylül paşalarının karşıdevrimci- reci Harf ve Dil Devrimleriyle özgürleşen andığım birer tatlı kaçıktır. te okudu. Okuryazar olmayan anamla as- lerle kurduğu resmi TDK’yi değerlendi- Türkçeyle anlaşarak akıl, bilgi ve sanatla Beni Sevgi Soysal sanan öykücüyü, Ke- kerde okumayı öğrenen babam şaşırtan, rirseniz başta ne gelir? dirilterek aşacağız. n ÖMER F. OYAL’DAN ‘BAHARA BİR HEDİYE’ Bir evin hüzünlü tarihi Yapıtlarında Maveraünnehir’den Karaorman’a, Sayan Dağları’ndan Sina Çölü’ne uzanan bir coğrafyada Buhara’dan İstanbul asitanelerine, Japon ma- betlerine, Ortadoğu peygamber anlatılarından 20. yüzyılın büyük kavgalarına uzanan Ömer F. Oyal, saplantının ilmek ilmek işlendiği, sıra dışı bir aşkı anla- tan Bahara Bir Hediye’de (YKY) ruhun karanlık bölgelerine çentik atıyor. Romanında merkeze Firdevs karakte- Roman da zaten EGE YATIR rini aldığı bir ailenin kapılarını aralıyor Firdevs’in kendi- Oyal. Ne ki Firdevs romanın sayfaları ni ailenin dışında tutma çabalarının artık er romanında farklı ve zengin bir ya kuruyor yazar. Tüm ailenin Türki- arasında neredeyse hiç karşımıza çıkmı- gerçekleştiği ve hayranı olduğu Japon evrenin kapısını aralayan Ömer yatçı olmasından kaynaklı olarak di- yor. Firdevs’i ağabeyi Naci’nin gözün- kültürünün kucağına kendini atmasıyla H F. Oyal yeni romanı Bahara Bir van edebiyatından Evliya Çelebi’nin den, düşünden, takıntılı zihninden ve hızlanıyor ve Firdevs’in bu kaçışının art Hediye’de de (Yapı Kredi Yayınları) ge- Seyahatnamesi’ne kadar uzanan kültür anlatımından okuyoruz. alanında neler yattığını gösteren bir geç- niş kültür iklimi çevresinde bambaşka bir birikiminin içinde dolaştırıyor okuyu- Kuşaklardır aynı okulun aynı fakülte- miş sorgulamasıyla gelişiyor. dünyanın derinliklerine yepyeni bir yol- cuyu. Firdevs ve çevresini donattıkla- sine öğretim görevlisi, Türkiyatçı yetişti- Geçmiş sorgulamasının Naci’nin ak- culuğa davet ediyor. rıyla gördüğümüz ise Japon kültürünün ren bir aile söz konusu. Son yetiştirdikleri tarımıyla okura yansıtılmasının nede- Bahara Bir Hediye, bir saplantının yansımaları oluyor. ferdi de Firdevs. Her zaman geçerli olan ni ise Ömer F. Oyal’ın roman boyunca hikâyesi. Bu saplantıyı Japon kültürün- Bahara Bir Hediye, Ömer F. Oyal’ın kurallar Firdevs’le esnemeye, kurulan dü- üzerinde dolaşmak istediği, romana ger- den divan edebiyatına kadar uzanan zen- olmaz denilen uçları birbirine bağlaya- zen çatırdamaya başlamıştır. Çünkü Fir- çek rengini veren “saplantı”yı özellikle gin bir temel üzerinde yükseltiyor yazar. rak aynı çatı altında buluşturmayı devs ailenin bir geleneği olarak görülen vurgulamak istemesi. Yine şaşırtıcı durakları bir araya getiri- aynı zamanda da insan ruhunun karan- Osmanlıca öğrenmeyi reddetmiş ve ken- Elbette roman sadece bu saplantı- yor, bu duraklarda zorlu sorunların, duy- lık yönlerine ayna tutmayı ustaca başar- dini ailenin dışında tutmaya çalışmıştır. dan oluşmuyor, çok zengin bir dün- guların anlatıcısı rolünü üstleniyor. dığı bir roman. n 12 7 Nisan 2022
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle