05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

CELÂL ÜSTER’DEN ‘AŞK OLSUN ESKİ OZANLARDAN SEVDA ŞİİRLERİ’ ‘Düşün işinden çok gönül işi!’ Celâl Üster’in, İÖ 2000 dolaylarından 17. yüzyıla geniş bir zaman kesitinde yazılmış şiirlerden gönlüne yakın düşenleri çevirerek bir araya getirdiği Aşk Olsun ’da farklı uygarlıkların, apayrı toplumların aşka, sevişmeye, âşıkaneliğe bakışları, yaklaşımları boy gösteriyor. GAMZE AKDEMİR [email protected] K itabın adını Ferit Edgü’nün yazdığı bir sununun satırlarından aldığınızı ifade ediyorsunuz. Bunu anlatır mısınız ilk olarak? Şimdi bakıyorum da yıllar olmuş. “P Sanat Kültür Antika Dergisi”ni çıkarıyorduk. Ferit Edgü, “Aşk ve Sanat”a ayırdığımız sayıya bir sunu kaleme almıştı. “Sanat tarihimize baktığımızda, aşk olmasaydı sanat da olmazdı diyenlere hak vermemek mümkün değil,” diyordu. “Sanat ve Aşk. Aşk Olsun! Çünkü aşk olduğunda, göreceksiniz, zaten sanat da oluyor.” O “Aşk Olsun” sözü geldi, kendiliğinden bu kitabın başlığına yerleşti. n Kitabın önemli bir bölümü Batı kültürünün temellerinin atıldığı, Batı Felsefesinin temellerinin atıldığı, edebiyat kuramının da bu felsefenin bir parçası olarak o dönemde geliştirildiğine dikkat çektiğiniz Antikçağ Yunan kültürünün şair ve şiirlerine ayrılı. Bu güldestenin oluşumu felsefi bir temele dayanmıyor. “Aşk Olsun”, yıllar içinde gönlüme yakın düştükleri için çevirdiğim şiirlerden oluşuyor. Çeviriler belirli bir birikime ulaştığında, “Neden bir kitap olmasın ki!” dedim kendi kendime. Diyeceğim, bu kitap bir düşün işi olmaktan çok bir gönül işi. ‘ASYA’NIN ŞİİRİ RESİMLE, MÜZİKLE BİR BÜTÜN’ Yaklaşık 3000 yıllık bir dönemde yazılmış bu sevi şiirleri arasında alabildiğine erotik olanlar da var. Erotizm, aşkın “sanat hali”dir bir bakıma. Örnekse, 8. yüzyıl Japon ozanı Kasa İratsume’nin kısacık bir şi iri: “Düşümde, bir kılıç / saplandı etime. / Demek / yakında kavuşuyoruz.” n İÖ 2000 dolaylarından 17. yüzyıla uzanan geniş bir zaman kesitinde yazılmış şiirleri bir araya getirdiğiniz kitaptaki örnekleri değerlendirdiğinizde; Antik Yunan dönemi dışında, şairler aşka en yoğun ve en içsel başka hangi dönemlerde, hangi biçemlerde mısra düşürmüş? Özellikle Çin ve Japon şiiri nasıl bir örnek sunar? Çin edebiyatı, üç bin yıllık kesintisiz tarihiyle, dünyanın en köklü edebiyatlarından biri. Çin şiiri ise hat sanatıyla, resim sanatıyla, müzikle ayrılmaz bir bütün oluşturmuş. Örneğin, Li Bo’nun şiirinde resim de var, müzik de: “Dingin bir Ay’ın altında, / ak zambaklar deriyor gölden / mavi sularda sürüklenirken. // Tekmil nilüferler / aşktan söz ederken / sızlıyor yüreği incecikten.” Eski Japon şiirinin ortak yanı ise, şairin belirli bir andaki duyarlık ve seziş inceliğini sözcüklere dökmesi. Söz tutumluluğu da şaşırtıcı ölçüde bir yalınlığı getirmiş yanı sıra. Anlık duygulanım ve izlenimler birkaç “küçük fırça darbesiyle” resmedilebilirken, her dize ruhun ve bedenin derin sularını aydınlatabiliyor: “Ay, o eski ay mı? / O eski bahar mı bahar, / bir zamanlar çiçeğe duran? / Benim gövdem değil mi bu, / vaktiyle sana sırlarını açan?” ÇİÇEKDÜRBÜNÜNDE ÇAĞLARIN ŞIIRI! n Çeşitlenen diller ve kültürleri olanca folkloruyla soğuran şiir, coğrafyalar özelinde olduğu kadar küresel ölçekte de etkileşimden evvel ezel payını almış/alıyor. Çağlar ve değişim aşk özelinde şiire nasıl yansımış/yansıyor? “Aşk Olsun” kitabındaki şiirlerde, kuşkusuz, çok geniş bir zaman kesitinde farklı uygarlıkların, apayrı toplumların aşka, sevişmeye, âşıkaneliğe bambaşka bakışları, yaklaşımları boy gösteriyor. Yaşamının büyük bölümünü Samos adasında geçiren Anakreon’un “Altın saç VEDAT ARIK lı Eros Tanrı / vurdu yine beni yüreğimden. / Hadi, dedi, çal gönlünü bakalım / şu mercan terlikli kızın. / Ama neyleyim, kız Lesbos’un içinden, / gülüp geçer ak saçlarıma, / aklı fikri bir başka kızda” dizeleriyle, Hint edebiyatının büyük ozanı Kalidasa’nın “Hani, biri görse, esen yelle mi sevişiyorsun, / ateşin başına mı vurdu, diye sormaya kalksa, / hangi rüzgâr bu denli güzel kokar diyeceğim, / sevgilimin ıtırlı gövdesini okşamamış olsa” dizeleri çok farklı duyarlıklar taşıyor kuşkusuz. Kaldı ki, bu kitabın bir özelliği de; hepsi de aşkın ortak dilini konuşan farklı çağlar ve toplumlardan şairleri bir çiçekdürbününde yansıtması. n Yaşaması kadar yazması da kaçınılmaz şiir, neden aşksız, aşk neden şiirsiz olamaz? Bizde bir söz vardır: “Aşk olmayınca meşk olmaz.” Musıki de hat sanatı da “meşk”le öğrenilir, ama gönlünde “aşk” yoksa meşk de edemezsin. Aşk olmayınca şiir de olmaz, ama şiir ya da sanat da aşkı evrenselleştirir, her şair kendine özgü biçemiyle aşkın ortak dilini zenginleştirir. VEDA İLAHİLERİ… n Aşk, sadece bir coşkulu sevme hali olarak değil insanı ayrıksı kılan, var oluşunu bütünleyen bir hâl olmasında hareketle; sadece insanlar arasındaki aşkı değil ilahi aşk kavramını da ortaya koyan bir derleme Aşk Olsun. Bu bağlamda özellikle Sanskrit edebiyatından örnekler de paylaşıyorsunuz. Burada da değerlendirir misiniz o dönemin şiirleri ve şiirsel metinlerini? Veda ilahileri, başka bir deyişle Hindu dininin kutsal metinleri edebi açıdan büyük değer taşır. Tanrıları yüceltici övgüleri içeren bu metinlere sonradan daha çok halk kültürüne özgü öğeleri barındıran tılsımlı sözler, büyüler ve aşk büyüleri de eklenmiştir. Aslında, Hindu dininde, nerdeyse kutsal sayılan sevişme, yaşamın onsuz edemediği bir şeydir. Hintli ozanlar, Hindu erotologyasının engin kaynaklarından yararlanmışlar, sevişmenin hazlarını insan bedeni için besin kadar gerekli görmüşler. Daha eskilere gidersek, insanların gözünde doğa da bir tanrıdır. Octavio Paz’ın deyişiyle, şiirsel imgeler sevgiliyi doğaya, bir dağa, suya, bir buluta, bir yıldıza, bir ağaca, denize dönüştürür. Sanskrit dilinin eski ozanı Cayadeva, İlahi Çoban Krişna’nın, gözdesi Radha’ya duyduğu aşkı döker dizelerine. Ama ne döküş! “Ey nilüfer gözlü güzel, / uzan boylu boyunca yaprak döşeğine, / arkana yaslan, çöz kuşağını, / sıyrıl giysilerinden, / ayır gökçe baldırlarını; / ayır ki, seni seven yiğit / kendinden geçsin / o gizli cevahiri seyrederken…” n Yeni çalışmalarınız... Tezgâhta neler var? Tezgâh dolu. Dört beş kitap var çevireceğim. Ama şimdilik yalnızca Arjantinli gazeteci Rita Guibert’in “Yedi Ses” adlı kitabından söz edeyim. Guibert’in Latin Amerika edebiyatının yedi büyük yazarıyla yapmış olduğu kapsamlı söyleşilerden oluşuyor. Neruda’yla, Borges’le, Asturias’la, Paz’la, Cortázar’la, García Márquez’le, Cabrera Infante’yle. “Yedi Ses”, Guibert’in bilgi ve akıl dolu soruları ve almayı başardığı ayrıntılı yanıtlar aracılığıyla, Latin Amerika’nın bu yedi yazarını yalnızca politika, edebiyat, kültür ve felsefe üstüne düşünceleri ve görüşleriyle değil, yaşama bakışları ve özel yaşamlarıyla da bize taşıyor. Sanırım önümüzdeki yaz yayımlanacak. n Aşk Olsun Eski Ozanlardan Sevda Şiirleri / Celâl Üster / Can Yayınları / 144 s. / 2020. 6 6 Şubat 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle