Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kalıcı Caligula İngiltere’nin de başına tuhaf bir adam geçti. Sözde o ülke demokrasinin beşiği. Adam parlamentoyu uzunca süre askıya aldı. Elinden gelse kapatır. Ööf, öf! V for Vendetta’yı düşünmenin vaktidir. B iliyorsunuz, o filmde olaylar 2020 yılında, İngiltere’de geçer. Dünyada ne zaman bitecek bu tuhaf adam modası, bilmiyoruz, hiç değilse o filmi seyredip hayalimizde yeniyoruz buyurganları. İkinci Dünya Savaşına böyle bir moda yol açmıştı. O zaman da sanatçılar uyarı görevlerini yapmıştı. Örneğin, Charlie Chaplin’in Büyük Diktatör (1940) filmi. Gerçi Chaplin, “gerçeği tam olarak bilseydim komedi çekmezdim” demiş ama alaysama diktatörlerin ruh sefilliklerini ortaya dökmek için etkili bir yöntemdir. Filmde Hitler’in de, Mussolini’nin de ne kadar gülünç ve zavallı yaratıklar olduğunu görüyor, kitleleri peşlerine nasıl takabildiklerine hayret ediyorsunuz. İki diktatörün üstünlük savaşı, hangisi daha yüksek yerde oturacak diye çırpınmaları pek matraktır. Diktatörler mizahı hiç sevmezler. Gülmek, hayattan zevk almak da onların işi değildir. Kasım kasım kasılırlar. Suratları hep gergin, kaşları hep çatıktır. Çatışmasız yaşayamazlar, çünkü kendi iç çatışmaları bitmez, onları dışarı yansıtırlar. Kendiyle barışık kişiden diktatör çıkmaz. Diktatörler dünyayı, öteki insanları kendi büyüklüklerini seyredecekleri bir ayna gibi görürler. Aslında kendilerinin çok küçük olduğunu bilirler, onun için herkesten yağcılık, yalaklık beklerler. Bütün bunları pek güzel aktaran filmin sonunda Hitler diye kürsüye çıkarılan benzeri Yahudi berberin demokrasi söylevi ünlüdür. Film dinleyici kitlenin onu alkışlamasıyla biter. Ancak kitlenin asıl hayatta alkışladığı Hitler’in kıyım ve yıkım söylevidir. ROMA İMPARATORU CALİGULA Bu tür deliler tarih boyunca olmuş. Ayarı en bozuk olanlardan biri Roma İmparatoru Caligula. Sadece dört yıl (37 41) hüküm sürmüş ama yetmiş bu süre.Yaptığı kötülükler, işlediği cinayetlerle öyle bir nam salmış ki, en zalim hükümdar diye anılıyor bir çok kaynakta. Dünyamızın hali böyle isimleri getiriyor akla. Albert Camus’nün Caligula’sını okudum (Can Yay. Çev: Ayberk Eray) bir diktatörün dünyası nasıl olur, biraz daha anlayabilmek için. Caligula, Camus’nün hayatın saçmalığı ve anlamsızlığı izleğini işlediği başlıca yapıtlardan biri olarak görülür. Ben pek beğenmem. Felsefe yapmak amacı ön plana geçtiği için, okuru “Caligula canavarmış, ama birkaç insansal yanı da varmış” yargısına yönlendirme çabasını görürüm bu metinde. Canavar insanın içinde zaten... Her neyse! Caligula hayata hiçbir anlam veremez hale gelince her türlü değere olan bağlılığını yitirir. Oysa hayat kendi dışında hiçbir anlam taşımadan kendi başına değerlidir. Bütün o insansal değerler de hayatı en güzel şekilde yaşabilmemiz içindir, hayatın zihnimizde yarattığımız ötesindeki kurmaca anlamlar için değildir. Caligula, “madem hayatın anlamı yok, değerlerin de temeli, iyisi kötüsü yok, o zaman her şey serbest” düşüncesine sapar. Artık tek önemli olan kendisidir, istediği her şeyi yapabilmesidir. İstekleri önünde engel tanımaz, kıyar, yıkar, herkesi, her şeyi kendine uyruk kılmaya çalışır. Tüketmeye doymaz. Yarattığı şiddet sarmalı sonunda onu da yutar. KUDRET VE İKTİDAR HIRSI Caligula’da tiranların, diktatörlerin, buyurganların en önemli özelliği olan kudret ve iktidar hırsını en çıplak, vahşi haliyle görürüz. Önemli olan onun iktidarda kalarak dünyayı kendi iradesine göre şekillendirmesidir. Gerisi “teferruattır”. Caligula’nın acımasız yönetimine ancak dört yıl dayanabilmiş çevresi. Korkularını aşıp örgütlenerek diktatörün defterini dürmeyi becermişler. Caligula öyküsü bu ba kımdan da örnektir. Ne ki, nice diktatörün yaptıkları yanlarına kalmıştır. Bu gibi durumlar da yeni diktatörleri cesaretlendirmiş, “iyice sıkarsak mengeneyi kıpırdayamazlar, bize de bir şey olmaz” tavrına yol açmıştır. İBRETLİK Caligula aşırı bir örnek, ama hâlâ ibretlik. Bulgar yazar Stefan Tsanev’in ülkemizde Baba Sahne tarafından Kanlı Oyun (Caligula) başlığıyla sahnelenen oyununu bu bağlamda anabiliriz. Oyunu seyretmedim, ancak önemli bir tiyatro başarısına ulaşıldığını yorumlardan anlıyorum. Sadık Aslankara “Baba Sahne yapımı Kanlı Komedya (Caligula), adı üzerinde Caligula adlı diktatöre özgülenmiş görünse de dünyanın bütün diktatörlerine gönderilmiş bir kara güldürü” diyor. Duvar gazetesi’nde de Özlem Ergun’un, oyunun başarılı yönetmeni Ragıp Yavuz ile söyleşisini okudum. Ergun’un saptaması önemli: “Kanlı Komedya ‘Caligula’ adını aksine, yönetenden öte yönetileni merkezine alan bir oyun. İktidarla ilişkisi sınanan geniş kitlelere bir çeşit ayna tutma diyebiliriz. Dolayısıyla izleyici açısından son derece kışkırtıcı, çoğunlukla rahatsız edici... Gücünü de buradan alıyor.” Camus yöneten üzerinde durmuşken, Tsanev yönetilene odaklanarak madalyonun öbür yüzünü gösteriyor bize. Stefan Tsanev, Todor Jivkov dönemini yaşamış, gözü kara bir aydına benziyor. Bugünkü muktedirlerin verdiği ödülü de reddedebiliyor. Caligula oyunuyla ilgili olarak yabancı bir kaynakta okuduğum bir yorum Tsanev’i anlamaya yardımcı: “Tsanvev, kendi tiranlarını seçen, yücelten, meşrulaştıran ve onlara baskı yapma, aşağılama, çalma, halka uslu koyun muamelesi yapma hakkı veren bir ulusu suçluyor. Yazarın amacı, seyircileri kendi yazgılarını kendilerinin belirlediklerine, hiç kimseyi beklemeye, kurtarıcılardan medet ummaya, Doğuya ya da Batıya tapınmaya ihtiyaçları olmadığına, özgür ve gururlu olmaları, sefil bir uydu olmamaları gerektiğine inandırmak.” Ragıp Yavuz’un dediği gibi, “Yine de ‘Gayri yeter!’ demenin erdeminden kolay vazgeçemez insanoğlu.” Yoksa Caligula kalıcı olur. Biz de V for Vendetta’larla avunur dururuz. n MERHABA Ş iirin bir dilden bir başkasına çevrilip çevrilemeyeceği, şiir sanatı kadar eski bir tartışma olsa gerek. Ama son yüzyılda bu alanda öylesine mucizelerle karşılaştık ki, kimi çeviri şiirleri artık asılları kadar, belki de daha çok seviyoruz. Shakespeare’in “66. Sone”si, Kavafis’in “Şehir”i, Eluard’ın “Özgürlük”ü, Brecht’in pek çok şiiri ve daha nice şiirin Türkçeleri şarkı olup dilden dile dolaştı. Cevat Çapan, elli yıldan uzun bir süredir dünyanın dört bucağından seçtiği şiirleri, bulunmaz bir hünerle Türkçe söylüyor. Dünya şiirinden tat alabildiğimiz örnekler bulabiliyorsak bunda büyük emeği ve katkısı var. Onun Türkçeye en başarılı aktardığı ülke şiirlerinden biri de Yunan şiiri. Komşumuzun zengin şiirini öylesine başarıyla dilimize çevirdi ki, yalnızca şiir okurları büyük mutluluklar yaşamakla kalmadı, çağdaş şiirimiz de kendine esin verecek bir kaynağa ulaştı. * Muzaffer Buyrukçu, önce Orhan Kemal’in sonra da Cemal Süreya’nın en yakın arkadaşı olarak bilinir. Doğrudur da ama dahası var. Buyrukçu, yaşadığı dönemin bütün edebiyat dünyasının en yakın dostudur. Sıcak İlişkiler, Dillerinde Dünya gibi kitaplarında toplanan günlükler, dönemin sanat ve edebiyat ortamlarında kamerasıyla belgesel çekimler yapmış bir film yönetmeninin elinden çıkmışçasına sıcaktır, ayrıntı, hayat zenginlikleriyle doludur. Dahası bulunmaz bir dil ustasıdır Buyrukçu. Neyse ki, bu değerli yazarımız unutulmaya terk edilmedi. Kırmızı Kedi yayınevi, bütün kitaplarını yayımlıyor. Yeni yayımlanan Dar Sokaklardaki Duman romanını Korkut Akın değerlendirdi. İyi okumalar. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. turgay.fisekci@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap