06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Sözcükleri yerli yersiz kullanmak B u yazıda, TV’lerde haber sunan ya da sokak söyleşisi yapan muhabirlere azıcık takılacağım. Amacım alay etmek, küçümsemek, küçük düşürmek değil… Son 20 yılda ilkokuldan, üniversite bitimine dek çocuk ve gençleri Türkçeden uzaklaştıran sistemi biliyorum. Eğitemeyen, öğretemeyen sistemin bedelini, her meslekteki gençler gibi genç gazeteciler de ödüyor. Gazetelere ya da TV’lere haber aktarırken kullanımda olan olmayan, anlamını bilmedikleri eski sözcüklerle konuşup (yazdıklarına); dahası Türkçe sözcükleri bile yerli yersiz kullandıklarına tanık oluyoruz. Özellikle TV’lerin haber izlencelerindeki dil yanlışları, dil bilinci yaralı ülkemizde kimi izleyicileri de etkiliyor. Örneğin “mahsur” yerine “mahzur”un; “mahzur”un yerine de “mahsur”un kullanıldığını sıkça duyuyoruz. “Mahsur, mahzur”la karıştırılan bir de “maruz” var. Anlamları akraba olmayan, yazılışları ayrı bu Arapça sözcükleri anlatım içinde çoğunca, “mahsur kalmak; mahzur görmek; maruz bırakmak, bırakılmak, maruz kalmak (ya da kalmamak); mazur görmek” gibi Türkçe eylemlerle kullanıyoruz. Tek sorun sözcüklerin yanlış ya da yersiz kullanılması da değil; işte birkaç örnek: “Yalnız ağaçlar yanmadı; pek çok hayvan ateş çemberinde mahzur kaldı.” “Göçmen kuşların uğrak noktası olarak bilinen sazlık alanda birçok canlı türünün de yangına maruz kalarak telef olduğu belirtildi.” “Yangına müdahale yüzünden başlayan söz savaşının geldiği bu noktanın siyasette epey mahsur yaratabileceği belli oldu.” Eleştirilecek olan yalnız muhabirler mi? Yayın yönetmeni ya da öteki yetkililer duymuyor mu? Anıt Dilci Ömer Asım Aksoy’un 70’li yıllarda “Dil Yanlışları” adlı kitabında topladığı yanlış örnekleri 2000’lerde görmek ve duymak, Türkçe kullanımında bir arpa boyu yol almadığımızı gösteriyor. Yanlışların çoğu kullanıcının anlamını bilmediği eski sözcüklerle konuşma (yazma) merakından kaynaklanıyor. Örneğin “tahrip/tahrip etmek; tasfiye/tasfiye etmek; tatmin/tatmin etmek ya da olmak…” gibi Türkçe eylemlerle kullandığımız; anlatımda çoğunca yüklem olan (ya da başka dilbilgisel görevler üstlenen) sözcüklerin yerli yersiz dile getirildiği örnekler az değildir. Gazetecilerden çoğunun başı “boşaltma, tutukluyu serbest bırakma” anlamlı “tahliye” ile dertte; sözcük “etmek” yardımcı eylemiyle “boşaltmak, tutukluyu serbest bırakmak” anlamlarıyla anlatımda yer alıyor. Haberci, “Güvenlik güçleri yerleşim yerlerine dek uzanan yangın nedeniyle köyü tahliye etti” yerine “... köyü boşalttı” dese, yanlıştan kurtulabilirdi. Tümcesini, “Yerleşim yerlerine dek uzanan yangın nedeniyle köy güvenlik güçlerince tahliye edildi” diye de kurabilirdi. Bu “tahliye/ tahliye etmek” sözcüklerini bu yaz sel ve yangın yıkımları sırasında çok duyduk; Arapça ad olan “tahliye” sözcüğünü, “Suların tahliyesi iki gün sürdü” diye doğru kullanan haberciler de oldu; haksızlık yapmaktan korkarım. Yanlış kullanımlar nedeniyle “akis, azil, bahis, defin, devir, emir, hapis, hüküm, kahır, kayıp, keşif, nakil, neşir, sabır, seyir, şükür, zehir...” gibi Arapçadan gelip Türkçeye yerleşen sözcüklerin yazımı ve söylenişi çok can sıkıyor. Bu sözcükler etmek, olmak, eylemek yardımcı eylemleriyle kullanıldığında Arapça sözcükten bir ses düşer; bunlar şöyle yazılır: “aksetmek, azletmek, bahsetmek, devretmek, emretmek, hapsetmek, hapsolmak, hükmetmek, kahrolmak, neşretmek, sabretmek, seyretmek, şükretmek, zehretmek...” Son zamanlarda gazete ve TV’lerde bu tür bileşiklerin, “af etmek, bahis etmek, kayıp olmak, kayıp etmek, ret etmek, seyir etmek, şükür etmek, zehir etmek...” yazılıp söylendiğine çok sık tanık oluyorum. Dil kullanımındaki sorunlar bunlarla sınırlı değil. Tümce kurma sıkıntısı çeken birey, sözvarlığı yetersizse, sözcük seçiminde de zorlanıyor. 2019 yazı deprem, sel, yangın haberleriyle doldu taştı; muhabir arkadaş, “Denizli’de deprem sarsıntısı…” demese iyi olurdu; deprem, “yersarsıntısı” demektir; içinde sarsıntı anlamını barındırıyor… “Samsun’da sel sularına kapılan…” demese iyi olurdu; sel, taşkın su demektir; “Selin sürüklediği çamurla dolan evindeki eşyalarını kurtarmak için…” tümcesindeki gibi “eşyalarını” demese iyi olurdu; çünkü Arapça eşya sözcüğü zaten çoğuldur. 26 Eylül 2019’da Atatürk’ün öncülüğünde toplanan, ilk Türk Dili Kurultayının yıldönümü olan 87. Dil Bayramını kutlayacağız. 87 yıldır dilde devrimine savaş açan, ortak dili bile öğretemeyen sözde milliyetçi iktidarlar yüzünden, 2019 Türkiyesinde genç gazetecileri haberi doğru anlatamadıkları; sözcükleri yanlış kullandıkları için eleştiriyoruz. Bir bakıma vermediğimizi istiyoruz; genç gazetecilere önerim verilmeyeni sözlüklerde, usta edebiyatçılarla gazetecilerin yapıtlarında aramaları… n ADİL İZCİ’DEN “MAVİ” BİR “KİTAP” Okumak en büyük özgürlük alanı Adil İzci’yle ilginç derleme çalışması Mavi Kitap’ ı konuştuk. SERRA YAVUZ B öyle bir kitap tasarımı nereden (ya da nasıl) doğdu? 2018, okurluğumun ellinci yılı. Öncelikle bundan esinlendim. Yanı sıra okurluk denen olguyu son derece önemsiyorum. Bu sonsuz yeryüzünde bundan daha büyük bir özgürlük alanı olabilir mi? Her yeni kitapla yeni bir özgürlük alanı var etmiyor muyuz? O alanın var ettiği dinginlik, esenlik, mutluluk vb. duygularımız da cabası! Bir de yazınımızı, Türk yazınını tıpkı okurluk olgusu gibi son derece önemsiyorum. Ellinci yılı kendimce iyi bir neden ya da fırsat sayarak bugüne dek okuduğum, bugün de okuduğum, bir bakıma varlıklarıyla var olduğum ozan ve yazarlarımızın en azından bir öbeğine sevgi ve saygılarımı sunmak istedim. n Adı neden “Mavi Kitap”? Mavi bence yeryüzünün en güzel rengi de ondan. Denize baksanız onunla göz göze gelirsiniz, gökyüzüne baksanız yine öyle. Kitap gibi, insan soyunun belki de en değerli bir nesnesi (Yoksa “olanağı” mı demeliyim?) maviyle yan yana gelmez de hangi renk gelir? Bu dostluğu elbet hemen her sanat dalı bağlamında da söz konusu edebiliriz. n Kapsamı nasıl belirlediniz? Kapsamı aslında rastlantılarla belirledim diyebilirim. Yazınımızın o cânım 1940’lı yıllarından bugünlere doğru… Kimiyle bir yakını bağlamında, kimiyle doğrudan doğruya, dostluğum bağlamında… n Nasıl bir yöntem izlediniz? Kimleri tanıyorum? Kimlerin yakınlarını tanıyorum? Kimlerle dostluğum var? Önce bu bağlamda uzunca bir liste yaptım. Daha niceleri de eksik olduğu halde, bir baktım ki yüzden fazla ad var listemde! Olabilirdi, öyle de yapabilirdim; yüz – yüz elli adı toparlayacağım bir Mavi Kitap da hazırlamak mümkündü ama yayınevleri bu kadar kabarık bir dosyaya sıcak bakar mıydı? İster istemez sınırladım. Sonra da ozan ve yazarların doğum tarihlerine göre sıraladım yapıtları. n Yapıtların ortak özelliği nedir? Ardı ardına okurken kafamızda nasıl bir hari taya konumlandırmalıyız?  Yapıtların öyle bir ortak özelliği, söz gelimi bir konu, bir tür birlikteliği yok. Biraz dergi, daha doğrusu derleme yöntemi izledim. Kim hangi türde hangi konuda bir yapıt öngörürse… Önemli olan, o ozan ya da yazarlardan olabilirse ilk kez yayımlanacak, değilse iyi bir yapıt okuyabilmek, okurlarına sunabilmekti… n İlk kez burada yayınlanıyor dediğiniz yapıtların öyküsü nedir? Nasıl bilgi edindiniz ve kimlerden istediniz?  Hayatta olan o ozan ve yazarların hepsi dostlarım benim. Doğrudan doğruya istedim. Soranlara konu ve tür de önerdim. Hayatta olmayanların ise ya benim belgeliğimde mektup, el yazısı örneği vb. vardı, ya da yakınlarından, yayıncılarından rica ettim. Hemen hepsi de kırmadı beni; gönül borcum sonsuz onlara… n Memnun musunuz? Evet, memnunum. Ah birileri daha olabilseydi! Sözgelimi Vedat Günyol, Salâh Birsel, Sait Maden, Zeyyat Selimoğlu, Hilmi Yavuz, Nursel Duruel, Olcay Önertoy gibi büyüklerimiz… Daha epeyi ad sayabilirim. Kısmetse gelecek kitaplara diyeyim. n Mavi Kitap, Hz: Adil İzci, TİB Kültür Yayınları, İstanbul, Mayıs 2019 16 19 Eylül 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle