07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MAHMUT TEMİZYÜREK’TEN ‘AĞIT, ŞİİR, KADIN’ Patikaların izinde şiir Şair, araştırmacı kimliğiyle önemli çalışmalara imza atan Mahmut Temizyürek’in son kitabı Ağıt, Şiir, Kadın, şiir sanatının doğuşu hakkında bir deneme. NECMI SÖNMEZ A çık olmakta fayda var, hem dünyada, hem de ülkemizde, “eril zihniyetin” kurguladığı bakış açısı bildik, düz bir yorumla geçmişe, tarihe bakışımızı şekillendirdi. Temizyürek buna meydan okuyan bir yaklaşımla, kadının cinsiyetle örülmüş bedeninden, yaratıcı ayrıcalıklarından yola çıkarak, dilin, ağıtın, şiirin doğuşuna beklenilmeyen açılardan yaklaşıyor. Ataerkil perspektifleri bir yana atarıp “kadının yaratıcılığına” yazılı tarih öncesinden başlayıp günümüze dek patika yolların izinde bakan Temizyürek’in bakış açısı farklı bir soruya dayanıyor: “Şiirin en ilksel bi çimi saydığımız ağıt, istisnalar dışında, neden yanlızca kadının dilinde yaşamak zorunda kaldı, bugüne kadar asıl olarak kadına özgü bir sanat olageldi?” (s. 17). Öznesi ağıt, ağıtın kaynakları, dili ve yüzyıllar boyunca nasıl yorumlandığı olsa da, Temizyürek belli sorular etrafında geliştirdiği izleğiyle okuyuculara farklı okuma modellerini dayatmacı olmayan bir yaklaşımla sunuyor. Her bölümünde gözlemlenen mütevazilik belli noktalarda “ben böyle bakıyorum ama emin değilim” duygusunu uyandırıyor ki, böylesine bir alçakgönülülük çok uzun süreden beri deneme alanında gözlemlenmiyordu. İlginç olan şu, bir erkişi olarak Temizyürek, “eril bakışın” şekillendirdiği mitoloji, Antik Yunan uygarlığı, Rönesans ve Modernizm miraslarını sorgulayarak yeni bir başlangıç öneriyor. Batı kültürünü, edebiyatını şekillendiren ataerkil geleneğin kötü ruhla rıyla uğraştıktan sonra rotasını Doğu’ya çeviren yazar, hem 19. yy. Osmanlı, hem de 20. yy. erken Cumhuriyet toplumlarında yaratıcı çalışmalar gerçekleştirmiş olan kadınların konumlarını inceliyor. Leylâ Erbil’in, Gülten Akın’ın yapıtlarının ayrıntılı olarak ele alındığı bölümlerde karşılaştığımız vurgular, Modern Türk Edebiyat tarihi yazılımında şimdiye dek görmediğimiz zenginliklere sahip. Temizyürek’in kadın hareketinin politik bilinçlenmeyle 1950’lerden itibaren ülkemizde aldığı mesafeyi bir dönüm noktası olarak değerlendirirken neden roman ve şiirin dışına çıkmadığı düşündürücü. Oysa oyun, deneme, çeviri, gazetecilik, sanat tarihi gibi öteki yaratıcı yazın kollarında da hakları bugün bile yeterince verilememiş bir “kadın emeğiyle” karşı karşıyayız. Seniha Bedri Göknil’in, Sabiha Sertel’in, Münevver Andaç’ın, Azra Erhat’ın, Mina Urgan’ın, Nazan İpşiroğlu’nun çalışmalarının “kadın uyanışı” bakışıyla ele alınması çok odaklı yeni sorgulamaların kapılarını aralayabilir. Ağıt, Şiir, Kadın’ın erdemi, “genderkadın araştırmaları” alanında sıkça karşımıza çıkan, kavram, isim şatafatına girmeden, satır aralarında bunu ilk defa ben söylüyorum özbeğenisine düşmeden, kadın pespektifinden “yeni sorgulamalar” yapması gerektiğini vurgulaması. Keşke Temizyürek çalışmasının devamını getirse. Bâcıyanı Rum (Anadolu Bacıları) geleneğiyle (s. 109) 1968 sonrası yazın dünyası arasındaki ilişkiler başka bir kitabın konusu olamaz mı? n Ağıt, Şiir, Kadın / Mahmut Temizyürek / Edebi Şeyler / 116 s. / 2019. TUFAN ERBARIŞTIRAN’DAN ‘SUZAN SAMANCI’NIN ÖYKÜLERİ’ Sıradanın olağanüstülüğü Bölgenin derinlikli kültürünü betimleyen yazar, Samancı’nın öykülerinin şekillenmesinde etkili olan birçok etmeni dikkate alarak yapılandırmış incelemesini. DENIZ MAHABAD Tufan Erbarıştıran’nın Suzan Samancının öykücülüğüne dair çalışması yazarın doğduğu coğrafyanın günlük yaşamının ayrıntılarıyla başlıyor. Erbarıştıran, yazarın öykülerinde kullandığı dilin şiirsellikle güçlendiğini dile getirirken, günlük yaşamı bütün gerçekliğiyle ele aldığını vurguluyor. Yazarın öyküleriyle okuyucuyu, bireyin temel sorunları üzerine düşündürdüğünü, sıradan insanların hayata dair umutlarını, gerçekliğin bütün gözenekleriyle sunduğunu belirterek, kimliğin, acıların, hüznün haritasını çizen öykülerden örnekler veriyor. “Sıradan İnsanların Önemli Öyküleri” adlı başlıkta Samancı’nın metinleri için seçmiş olduğu karakterlerin toplum içinde hiç de ayırt edilmeyecek yönlerinin baskın oluşuna dikkat çekiliyor. Samancı’nın öykülerinde düşünsel katmanlı değerlere yelken açan, toplumsal ve siyasal bakış açılarını kahramanların sırtına yüklemeden oluşturan, olgun, düzeyli bir tekniğe sahip olduğu dile getiren Erbarıştıran, ayrıntıları “Öykülerinde Keşfedilmeyi Beklenen Gizemler” adlı bölümde ele alıyor. Yazarın zengin gözlem gücünün, betimlemelerinin, imgelerinin yaşadığı yöreden kaynaklandığını, okuyucunun derinlikli metinlerle karşılaştığını belirtiyor. Dolayısıyla her metnin ayrı bir gizem barındırdığını ifade ediliyor: Çatışkılar, ideolojiler, baskılar, din, tarih gibi birçok tema güçlü imlerle yer ediniyor. RENK, KOKU, SES, KORKU Tufan Erbarıştıran, Samancı’nın öykücülüğünde dört önemli tema seçiyor. Seçilen öğelerin metinlerde yoğunluklu olarak yer bulması Samancı’nın doğa ve insan arasındaki bağı güçlü tuttuğunun kanıtı: “Renk, Koku, Ses, Korku.” Renk başlığında doğadan insana, insandan devlete, devletten zulme ve zulümden ölüme doğru bir uzantı vardır. Örneğin haki çekinilen renk olarak yorumlanır ya da kırmı zı ölüm temasının güçlü imgesi olarak yorumlanır. Erbarıştıran, koku teması ile yazarın özgünlüğünü vurgulayan betimlere yer verirken okurun gözle görülmeyen, elle tutulmayan bir şey üzerinde iz sürmeleri ilginç hatta kışkırtıcı olduğunu önemser. Cesetlerin, ovaların, dağların, çiçeklerin, yemeklerin hatta hayvan terslerinin kokusuyla bir toplumun yaşadığı coğrafyanın adeta resminin çizildiğini anlatır. Ses teması Samancı’nın öykülerinde birçok şekilde karşımıza çıkar diyen anlatıcı “Radyodaki Ankara” adlı öykü ile örnek metinler sunar. Samancı’nın öykü dünyasında ana temanın umut, barış, sevginin sesi olduğunu vurgular. Korku temasını ise “Karanlık Çöküyor Yüreğime” adlı öyküden örnek metinle sunar. Korkunun öğrenilen bir duygu olduğu bilinir ancak bu duygunun metinlere yansıtılma biçimi yazarın gücünü yansıtır. Samancı’nın yaşadığı bölgeden kaynaklı öykülerine korku temasının çok yer edindiğini, Güneydoğu’da yıllarca devam eden her türlü baskının korku boyutu Samancı’nın öykülerine ayrıntılarıyla sinmiştir. Son söz olarak: Erbarıştıran’ın kitabın “Eleştiriler ve Öneriler “ bölümünde, “Ülkemizde özellikle kadın yazarların onun cesaretinden, yazım tekniğinden çok şey öğrenecekleri kanısındayız” demesi düşündürdü. İyi edebiyattan öğrenecekler neden salt kadınlar olsun, burada farkında olmadan gizli eril bir eda sezinleniyor, zira iyi edebiyatın ve iyi edebiyat öğrencilerinin cinsiyeti yoktur diye düşünüyorum. n Suzan Samancı’nın Öyküleri Üzerine Bir Deneme / Tufan Erbarıştıran / Dorlion Yayınevi / 198 s. / 2019 10 19 Eylül 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle