27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HALUK ŞAHİN’DEN “ADA” ‘Çağımızın Akhilleus’ları sürekli tepeliyor!’ Haluk Şahin yeni romanı “Ada”da; Susurluk dönemi Türkiyesi’nden Bozcaada’ya, mitolojinin savaşçı köşelerinden Troya’ya uzanıyor. Dâhi matematikçi Deniz Yorgancı, evrenin sırlarını çözecek teoriyi oluşturmanın eşiğindeyken hayatı hiç ummadığı yönde değişir. Yorgancı Holding’in sahibi babası, magazin kraliçesi Feri ile evlendiğinde karanlık ilişkiler yavaş yavaş ailesini kuşatır. Bozcaada’ya sığınan Deniz, kendisini mitolojik savaşlar ve benzerliklerle şok edecek arkeolog Gülderen’le yakınlaşır ve ada halkıyla dost olur. Tetikçiler de peşindedir. Şahin’le gizemli romanı “Ada”yı konuştuk. GAMZE AKDEMIR [email protected] Y azgı, romanınızda mitolojiyle beraber felsefi bir altyapıda aktarılırken şiirsel bir felsefi çıkarımlarla buluşturuyorsunuz okuru. “Bir hayat, daha önce yaşanmış bir başka hayata ne kadar benzeyebilirdi?”, “En büyük olan boşluktur, çünkü her şey onun içindedir” gibi... Bu yaklaşım Ada’da nasıl bir duygusal izlek oluşturuyor? n Mitolojik öyküleri ya da masalları, sanki başka bir canlı türüne aitmiş gibi okuyup izliyoruz. Ama biraz düşününce bunların çoğunun bir şekilde günümüzde de yaşandığını, hatta tıpatıp tekrar edildiğini fark ediyoruz. Zeus Hera’yı aldatmaya çalışıyor, Hera onu basıyor, büyük kavga çıkıyor gibi... Günümüzde yaşanmıyor mu böyle şeyler? Magazin basınındaki hikâyeler bir çeşit mitolojik metin olarak okunamaz mı? Fransızların o atasözünde dile getirildiği üzere, “Bir şeyler ne kadar değişse bir şeyler o kadar aynı kalıyor.” Aynı kalan, insan türünün, ‘homo sapiens’in fıtrî özellikleri: İktidar hırsı, sevgi, nefret, kin, ihanet, acıma, savaşkanlık, gaddarlık... Homeros’u okuyunca görüyorsunuz ki teknoloji ne kadar değişirse değişsin, insan özünde fazla değişmiyor. Bir yanda üç bin yıl önce yaşadığı varsayılan Tenes, öte yanda modern matematik biliminin dehalarından Deniz... İnsani olarak aralarındaki fark sanıldığı kadar büyük değil. Evet, hayatlar birbirlerine benziyor. Evet, hâlâ Troya Atı’ndan, Pirus zaferinden, Oedipus Kompleksi’nden söz ediyoruz. İnsanın insana acımasızlığı aynı: Troya’dan kaçanların Midilli’ye geçiş görüntüleri, Suriye’den kaçanların yirmi birinci yüzyıldaki görüntülerinden çok farklı mı? “AŞK, DEĞİŞMEYENLERDEN BİRİ” n Mitoloji, romanınızın harekete geçtiği ana duyguları edebiyat düzlemine, şiirsel, kimi gri kimi mavi bir tonda en önce aşk ile çekiyor değil mi? n Evet, aşk da bu sözünü ettiğim de ğişmeyenlerden biri. Belki algılanması sosyolojik koşullara göre çağdan çağa farklılaşıyor gibi ama temel dürtü aynı. Sparta Kraliçesi Helen niçin Paris ile kaçmayı göze aldı? Troya’dan kurtulup İtalya Yarımadası’nda yeni bir ülke kurmakla görevlendirilmiş Aenas niçin aslında âşık olduğu Dido’yu terk etmeyi seçti? Ya Dido? O, imparatoriçesi olduğu ülkeyi yönetip gül gibi yaşamak mümkünken niçin intihar etmeyi yeğ Haluk Şahin, Bozcaada’yı gürültülü, bencil, kalleş, nobran ve şımarık İstanbul’a karşı bir huzur adası olarak resmediyor. tuttu? Bu türden sorular hâlâ soruluyor ve hepsi romanda var. n Olasılık hesaplarıyla ve denklemlerle örülü, yaşamın desiselerinden yorgun ancak mitoloji ve aşk ile huzur bulabilen efsane matematikçi “Tenes” Deniz, aşka dair nasıl bir sınav veriyor arkeolog Gülderen’le? n Kötü bir sınav veriyor. Ayağının ucuna kadar gelen büyük aşk fırsatını tepiyor. Başka türlü yapabilir mi? Bilemem. Yazarken zaman zaman Deniz’e kızdım, onu eşim Belgin’e şikâyet ettim ama hiç yargılamadım, hep anlamaya çalıştım. Dünyanın en büyük matematikçilerinden biri diye kabul edilen ve evrenin en temel gizlerini açıklayacak modeli bulmak üzere olan biliminsanı, karşısına Gülderen gibi harikulade bir kadın çıktığı ve ona âşık olduğu zaman ne yapar? Ya Gülderen’in söz ettiği, kendisini yani her şeyi boşluğa fırlatma seçeneğiyle sınanıyorsa? Atar mı kendisini boşluğa sonunda yok olma ihtimali de olsa? Kolay bir cevabı yok. Tabii insan, bu aşk tamamına ersin istiyor ama olmuyor. Mitolojide de mutlu bitmeyen pek çok aşk var. “KARANLIK ÇAĞDAYIZ” n “Bugünden farkı yok. Tanrılar hâlâ her savaşın içinde. Tarih boyunca da öyle olmuşlar. Tek farkla: O zaman Tanrılar kendi aralarındaki kavgaları insanlar üzerinden yapıyormuş, şimdi ise insanlar kendi aralarındaki kavgaları Tanrılar üzerinden yapıyor. Hatta bazen aynı Tanrı üzerinden: Hele bizim coğrafya birbirini öldürerek aynı Tanrı’nın cennetine gideceğini sananlarla dolu değil mi?” Romanın özünde başka hangi evrensel tekerrürlere dikkat çektiniz? n Off, o kadar çok tekerrür var ki hangisine dikkat çekeyim! İnsanın savaşkanlığı devam ediyor. Eşitsizlikler, adaletsizlikler, gaddarlık keza... İnsanlar en aptalca şeylere kolayca inanabildiği için birileri tarafından sürekli kandırılıyor. Çağımızın Akhilleus’ları sürekli tepeleyecek birilerini arıyor ve buluyor. Çağımızın Kiknos’ları, Feri gibilerin tuzaklarına düşüyor. Yani tekrar edilen yalnızca Tenes’in hayatı değil, koşullar ne kadar değişirse değişsin, insanlığın serüveni... Troya’nın çöküşünden sonra Karanlık Çağ’a girildi, ne yazık ki işler yine iyi gitmiyor. n Tarihin nedensonuçları, yıkımları ve figürlerini günümüzdeki versiyonlarıyla bağdaşık sunuyorsunuz. Bir önceki romanınız Babıâlî’de Cinayet Var’da da böyleydi. Neden? n Babıâlî’de Cinayet’te anlattığım kahraman ve antikahramanların benzerleri hayatta vardı. Oradaki kişilerin, örneğin Kahraman Karaman’ın tek bir kişiye çok fazla benzememesi için çaba gösterdim. >>Bu kez öyle bir derdim olmadı. Bu kez kahramanlarım hayalimde 11 16 Ağustos 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle