Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“FRANKENSTEIN 200 YAŞINDA” Acıların çocuğu ya da ucube devrimci Özgür Çiçek ve Irmak ErtunaHowison, Mary Shelley’nin kült eseri “Frankenstein”ın 200. yılında “Babam Sağ Olsun” isimli kitapla yazarı, yaratıcıyı ve canavarı didik didik ediyor, şefkatle... Irmak ErtunaHowison Özgür Çiçek NAZAN ÖZCAN F rankenstein’in yazarı bir kadın, Mary Shelley. Ama siz kitabın adını “Babam Sağ Olsun” diye koymuşsunuz. Neden? n Irmak ErtunaHowison: İlk kitabımız Jane Austen ve Adabı Muaşaret’inki gibi esprili bir başlık bulmak istedik. Romanın en önemli teması Doktor Frankenstein’ın kendi yarattığı oğluna babalık yapmaması. Zavallı yaratığın başına gelenler hep babasının bu sorumsuzluğu yüzünden. Özgür Çiçek: Bazı pahalı arabaların arkasında “Babam Sağ Olsun” yazar ya, arabanın içinde de gençten biri vardır. Yani egosunu/arabasını babasının kazancına borçludur. Aslında bu romanda da benzer bir ilişki var. Canavarın bedenini bir araya getiren yani onu bir ucube olarak yaratan, babası Doktor Frankenstein’ın kontrolden çıkmış başarı hırsı. n Peki, canavarın yaratıcısı Victor Frankenstein mı, Mary Shelley mi? n I.E.H.: Kitabımızda “yaratma” eylemi üzerinde çok duruyoruz. Bence canavarın yaratıcısı Mary Shelley, zaten 1831 önsözünden romanın sorumluluğunu kendi üzerine alarak yaratıcı pozisyonunu benimsiyor. Bir anlamda bu roman da onun canavarı. n Ö.Ç.: Mary Shelley, canavarın ve canavarı yaratan biliminsanının yaratıcısı ama genelde canavar, Mary Shelley’den önce yaratıcısı Dr. Frankenstein ile ilişkilendiriliyor. Bunda bence gözlerini dünyaya açar açmaz yaratıcısı tarafından terk edilişinin payı büyük. Mağduriyeti yaratan karakter olarak Dr. Frankenstein yazarın önüne geçmiş olabilir. “BABASINA BAŞKALDIRAN ÇOCUK” n Türkiye’de ne zaman bir canavar tasviri yapılmaya çalışılsa Frankenstein kullanılır. Diğer ülkelerde durum böyle mi, ve sizce neden bu kadar Türkiye’de “kabullenilmiş” ve hatta “sindirilmiş” Frankenstein? n I.E.H.: Aslında tüm dünyada durum aynı. Ben bunu Hollywood’un gücüne bağlıyorum. Popüler tahayyülde akılda kalan “Frankenstein” figürü doğrudan Boris Karloff’un 1931’de beyaz perdede canlandırdığı karakter. Kimse Frankenstein deyince Victor Frankenstein’ı düşünmüyor. Bir şekilde okur/seyirci isimsiz kalan canavara aslında isabetli bir isim koyuyor. n Ö.Ç.: Frankenstein bilimkurgu yazınının ilk örnekleri arasında. Bu nedenle bilimin yarattığı ucubeleri düşününce aklımıza ilk Frankenstein’ın canavarı geliyor. Ama canavarı bu denli “sindirmemiz” belki de romandaki çaresizliğiyle ilişkili olabilir. Kitabımızda da altını çizdiğimiz gibi canavar bir nevi “acıların çocuğu”. Bu nedenle bizim arabesk seven damarlarımıza iyi hitap ediyor. n Kitapta sorduğunuzu size sorayım: Canavar kimdir? n I.E.H.: Bana kalırsa romandan çıkan sonuç aslında canavarlaştırma sürecinin iki tarafı da canavar yaptığı. Mary Shelley, köleefendi diyalektiğine de gönderme yaparak hem Victor’un hem de yarattığı ucubenin canavarlaştığını anlatıyor. Kitabımızda ayrıca Frankenstein’ın nasıl bir metafora dönüştüğünden ve dışlanan ezilen farklı insan gruplarını tanımlamak amacıyla kullanıldığından bahsediyoruz. Ne var ki bana göre, son kertede Mary Shelley Doğanın muhteşem ve korkunç yanları Frankenstein’da bir araya geliyor. canavara karşı sonsuz bir empati besliyor ve okuyucuya da bunu aktarmaya çalışıyor. Bu yüzden günümüzün önemli komünist düşünürleri, Frankenstein’ın canavarının artık ezilen ve “babasına” başkaldıran çoğunluğun sembolü olduğundan bahsediyor. n Ö.Ç.: Romanın en önemli sorularından biri bu. Yarattığı devasa bedeni yüzüstü bırakıp terk eden yaratıcı da bir nevi canavar değil mi? Canavar terk edilmeyip, yüzüstü bırakılmasaydı acaba bu cinayetleri işler miydi? “HESAP SORUYOR VE ADALET İSTİYOR” n Roman için birçok farklı tanım yapıyorsunuz. Bilimkurgu, feminist, din eleştirisi, Romantizmin en önemli eserlerinden biri, devrimci, Batı eleştirisi, emekçi dostu, gotik gibi... O zaman şöyle sorularımızı sıralayalım: Bilimkurgu çünkü... n I.E.H.: Tüm bilimkurgular gibi bu roman da bir düşünce deneyi: Acaba yapay yaşam yaratsak bunun sonuçları ne olur? n Ö.Ç.: Dr. Frankenstein’ın canavarı yaratma süreci bilimsel teorilerin sınırlarını zorlayarak oluyor. Kabul görmeyen bir teorinin işlerliğini ispatlamaya çalışmak canavarın yaratım sürecindeki en önemli motivasyon. n Gotik çünkü... n I.E.H.: Kasvetli ve karanlık bir atmosfer, doğaüstü ve doğanın iç içe geçtiği bir kurgu ve döneminin mantıkçılığına bir eleştiri. n Ö.Ç.: Doğanın ve insanın karanlık tarafı romanın geneline hâkim bir tema. n Feminist çünkü... n I.E.H.: Bunun cevabı kitabımızın tamamında gizli! Ama kısaca özetlersem: Kadının zihinsel ve duygusal etkisinden kopuk bilimsel gelişmelerin olası korkunç sonuçlarından bahsediyor. n Ö.Ç.: Mary Shelley, etrafındaki Lord Byron ve Percy Shelley gibi tanınmış erkek yazarların egosuna yenik düşmeden en yaratıcı korku hikâyesini buluyor ve böyle bir ortamda Frankenstein romanının fikri ortaya çıkıyor. Bütün roman kontrolden çıkmış erkek egosunun sonuçlarından bahsediyor. n Din, Batı ve sömürgecilik eleştirisi çünkü... n I.E.H.: Tektanrılı tüm yaratılış mit lerine bir eleştiri; tıpkı Milton’ın epik şiiri Kayıp Cennet gibi şeytanla empati kurduruyor. Sömürgecilik eleştirisi çünkü farklı ten rengi ve görünüştekilerin de aslında insan olduğunu vurguluyor. n Ö.Ç.: Dr. Frankenstein “yaratıcılık” vasfını Tanrı eksenli olmaktan çıkarıyor. Ortaya Batı estetiğinin ve algısının dışında bir beden çıkınca onu görenler kaçıyor. Böylece boyunduruk altına alınmayı reddeden bir beden kontrolden çıkmış bir şekilde etrafındaki düzeni tehdit ediyor. n Romantizm’in en önemli eserlerinden biri çünkü... n I.E.H.: Doğa, yaratıcı güç, şair/yaratıcı, yücelik gibi romantik temaların hepsini üstelik dâhiyane biçimde bir araya getiriyor. n Ö.Ç.: Doğanın sadece estetik algılara hitap eden yanını değil, aynı zamanda doğanın içinde var olan çirkinliği ve estetik yoksunluğunu da temsil ediyor. Böylece doğanın muhteşem ve korkunç yanları bu romanın kurgusunda bir araya geliyor. n Devrimci çünkü... n I.E.H.: Sonunda kim ayakta kalıyor? Akıllara kim Frankenstein adıyla kazınıyor? Tabii ki canavar. n Ö.Ç.: Canavar tüm yalnızlaştırılma ve tek başına bırakılma süreçlerine rağmen boyun eğmiyor. Asla sinmiyor ve kaderine razı olmuyor. Hesap soruyor ve adalet istiyor. n Emekçi dostu çünkü... n I.E.H.: Roman, İngiltere’nin sanayileşme sürecinin bir yansıması ve Frankenstein’ın yaratığı aslında burjuvazinin doğayı da altüst ederek yarattığı endüstrinin bir ürünü. Toplumun ikiye ayrılışını ve tıpkı Marx ve Engels’ın bahsettiği “Avrupa’da dolaşan hayalet” gibi bu ucubenin de efendileri tir tir titreteceğini anlatıyor. n Ö.Ç.: Bunlara ek olarak boyun eğmeyince egemen sınıfa korku salan ve sonunda iktidarını yok eden bir yapısı var. n Babam Sağ OlsunFrankenstein 200 Yaşında / Özgür Çiçek, Irmak ErtunaHowison / Doğan Kitap / 168 s. 8 22 Şubat 2018 KITAP