25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

THOMAS BERNHARD’DAN “SARSINTI” OKURLARA ‘Hasta dünya’ya Bernhard bakışı’ Esen Tezel’in çevirisiyle okuduğumuz “Sarsıntı”, Thomas Bernhard’ın ilk dönem eserlerinden. Yazarın öfkeli sesi, bir nefret objesi hâline getirdiği ülkesi Avusturya’nın kırsalından en keskin hâliyle yükseliyor kitapta. ERAY AK erayak@cumhuriyet.com.tr Ç oğu yazar, aslında her kitabıyla bir başka kitabın sayfalarını doldurur. Hayatları boyunca tüm yazdıkları, o kitabın bölümlerini meydana getiriyordur ve sonuçta da ortaya “külliyat” adını verdiğimiz o “büyük”, “biricik” eser çıkar. Buna örnek olabilecek önemli isimlerden biri de Thomas Bernhard kuşkusuz. Ardında geniş bir külliyat bıraktı ve o külliyatın herhangi bir noktasından bu dünyaya daldığımız anda, Bernhard’ın yıllarını vererek ördüğü evrenin hemen bütün yansımalarını görmeye başlarız. Yazarın kaleminden çıkanların tümüne yansımış izlekleri; “taşralılık”, “yurt çatışması”, “intihar”, “tecavüz”, “yalnızlık”, “delilik” ve “ölüm”... Onun karakteristik temaları. Bu bağlamda başı ya da sonu fark etmez; Bernhard’ın dünyasına adım atıldığı andan itibaren bu izleklerin öncülüğünde yolculuğumuza başlarız. Bununla birlikte yaşamıyla da yakından ilintilidir Bernhard’ın yazın evreni. “Gayrimeşru” bir çocuk olarak dünyaya gelişi, neredeyse ailesiz geçen yaşamı ve hastalıklarla boğuşarak akıp giden, üstelik İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçen bir çocukluk... Tüm bunlar eserlerine yansır. Eserlerindeki izlekleri de bu bağlamda yaşadıklarıyla akrabadır. Yaşadıklarına bakarak “öfkeli” bir ses yükseldiğini söyleyebiliriz Bernhard’dan. Hatta bu öfkeli ses Bernhard’ın üslubunun en ayırt edici yanlarından biridir ve yazı yaşamının başından beri imzası hâline gelmiştir. “TAŞRALI” SEFALET Türkçeye Esen Tezel tarafından çevrilen ve Bernhard’ın erken dönem yapıtları arasında yer alan Sarsıntı’da da bu öfkeli sesi duyuyoruz. Bu öfkeli ses ise yazarın bir nefret objesi hâline getirdiği ülkesi Avusturya’nın kırsalından yükseliyor. Bernhard taşranın beyin yoran zorlayıcı tutuculuğu, düşünsel gelişimi engellemeye meyilli bencil katılığı ve dışlayıcılığı ile anlatıyor ülkesini. Zaten ülkesi Avusturya da bu öfkeden, dahası nefretten nasibini almıştır çoğu zaman ancak Sarsıntı’da bu nefret fazlasıyla keskin. “... taşara insanları;” diyor örnekse Bernhard, “işte bu insanlar, bugün ürkütücü bir şekilde çoğunlukta...” Taşradan çok taşralılık aslında onun öfke sahasına giren, tam da bu nedenle taşradan insan manzaraları eşliğinde taşralılığa gerçek anlamda nefretini kusuyor Sarsıntı’da. TAŞKIN BİR MONOLOG İki ayaklı bir yapı kurmuş yazar anlatısında. İlk bölümde Sarsıntı’nın olayları gözünden izlediğimiz ve kendisini “zor bir bölgenin doktoru” olarak niteleyen kişisiyle karşı karşıyayız. Klasik bir Bernhard metninde göreceğimiz gibi Sarsıntı da dolaylı anlatımla ilerliyor. Akış, doktorun gözünden fakat burada anlatıcımız onun oğlu. Anlatıcının annesi yaşamını yitireli çok olmamış, kız kardeşiyle beraber babasının yanında yaşıyorlar. Bu ilk bölümde Bernhard, çetin ve bir o kadar asık suratlı Avusturya’nın dağlık kesiminin doğası içinde doktorun rastladığı o “taşralı” sefaleti, kriz anlarını ve yine bu kriz anlarındaki rezaleti; deliliğin, vahşetin ve basitliğin kol gezdiği bir manzara ile resmediyor. Resmediyor diyorum çünkü Bernhard’ın detaycı üslubunda her şey zihinde en ince ayrıntısına kadar canlanıyor. Bunun yanında ise annesi yitirilmiş bir ailenin öncesi ve sonrasının ilişki durumları gözden geçiriliyor. “Kaotik” aile yapısı sorgulanıp insan ilişkilerinde nasıl yakıcı bir rol üstlendiği ise anlatının bu ilk bölümünün art alanında dolaşan mesele olarak dikkat çekiyor. Okurunu zorlayan bir üslubu vardır Bernhard’ın. Biteviye uzayan cümleler gö rürüz onun romanlarının, öykülerinin, anlatılarının sayfalarını araladığımızda genelde. “... o kadar kısa cümleler... acı veren, öldüren bir konuşma şekli,” diyor Sarsıntı’nın bir bölümünde âdeta kendine atıf yaparak Bernhard. Sözün özü; boşluksuz, art arda uzanan kelimeler bütünü ile karşı karşıyayızdır söz konusu bir Thomas Bernhard metni ise. Çoğu romanı tek bir paragraftan oluşmuş gibidir. Cümleleri, sürekli ara cümlelerle uzar. Başlansa içinden çıkılamayacakmış “gibi görünen” kitaplar olarak algılanır genelde yazdıkları ilk bakışta. Fakat Bernhard’ın kelimeleri arasında dolaşmanın hazzı duyulmaya başlandığı andan itibaren metin de kendini teslim etmeye koyulur... İşte o zaman bu bitimsiz cümleler arasında ne arandığının farkına varır okur. Sarsıntı’nın ikinci bölümü tam da yukarıda anlatıldığı gibi bir dünya. Bu kez anlatıcı doktor. Tıpkı ilk bölümde olduğu gibi dolaylı anlatım yoluyla metnin ikinci kısmına adını da veren Prens’in sesini duyuruyor. Farklı meseleleri kendi dünyasından görüp anlatan Prens’in sayfalarca süren, taşkın bir nehir gibi akan monologundan bahsediyoruz bu ikinci bölüm özelinde. Delilik ve dâhilik arasında bir savruluş... Paranoyaya yakın ama sefil gerçekliğin de eksik olmadığı bir dünya... Ve o hastalıklı dünyaya hastalıklı bir bakış. Sarsıntı’nın özeti bu. Aslında Bernhard’ın hemen tüm yazdıklarında peşinde olduğu; bu hastalıklı dünya ve onun içinde yaşayan insanın karanlığı. “... bu dünya sağlıklı olduğunu ileri sürse de, sağlıklıymış gibi yapsa da aslında daima hastaymış ve insanlar, bireyler, sözümona sağlıklı olanlar dâhil, daima hastaymışlar,” derken de Bernhard, içinde bulunduğu “şey”in ne olduğunun bilinciyle söylüyor bunu; kendini bu “hasta dünya”nın dışında tutmuyor. n Sarsıntı / Thomas Bernhard / Çeviren: Esen Tezel / Yapı Kredi Yayınları / 172 s. Şair, dergici ve yayıncı... S evgili Enver Ercan’la, yanlış hatırlamıyorsam, otuz beş yıl önce karşılaşmıştık. Memet Fuat döneminde yıllarca girip çıktığım De Yayınevi el değiştirmiş, bir delikanlı yayınevinin başına geçmişti. Telefonla arayıp “Hayırlı olmasını” dilemiş, “yayıncılık anlayışının eskisi gibi süreceğini umduğumu” söylemiştim. Kısa bir süre sonra ise o genç arkadaşım beni yayınevine davet edip yayıncılıkla ilgili bilgiler almak istediğini iletmişti. Gittim ve Enver Ercan’la böylece tanıştık. Coşkulu, güler yüzlü, mizahî zekâsını, konuşma ve davranışlarıyla hemen gösteren Enver’le sıcak bir dostluk kurulmuştu aramızda. Yayınevini ve yayınevinin çıkardığı “Yeni Düşün” dergisini yönetirken de sık aralıklarla görüştük Enver’le. Sonraki yıllarda kurduğu Korsan Yayıncılık, kuruluşunda yer aldığı “Sombahar” dergisi Enver’i yayıncılıkta çok ileri noktalara taşıdı. Sonraları ise Türkiye’nin en uzun soluklu dergisi “Varlık”ın başında gördük onu. Neredeyse otuz yıla yaklaşan yayın yönetmenliği döneminde “Varlık”, ülkenin en iyi edebiyat ve düşün dergisi olmayı sürdürdü. Enver bununla da yetinmedi; daha çok okura, daha çok yazara, daha çok şaire ulaşabilmek için “Yasakmeyve”yi, “Siyâhi”yi, “Sıcak Nal”ı da yayın hayatına soktu. Enver Ercan dostumuzu 22 Ocak 2018 günü yitirdik. Dergicilik ve yayıncılık anlayışının sürmesi onu hep aramızda tutacaktır, buna inanıyorum. Onu şairliğine, dergiciliğine ve yayıncılığına bakan üç yazı ile anmak istedik. Bol kitaplı ve “dergili” günler... KITAP İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Editörler: Ali Bulunmaz, Eray Ak l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Direktörü: Deniz Tufan l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 322 Şubat 2018 turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle