Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Bir gün karşılaşacağız...’ Ekim 2018’de Nilüfer Uluslararası Şiir Festivali’ne katılan Nikola Madzirov, 1973’de Makedonya’da doğdu. “Hubert Burda”, Struga Şiir Akşamları “Miladinov Brothers”, “Studentski Zbor” ilk kitap ve “Cambridge King’s College Avrupa Şiir Ödülü” sahibidir. Şiirleri otuzdan fazla çevrilmiştir. NIKOLA MADRIZOV / ŞİİRLER / ÇEVİREN: GÖKÇENUR Ç. ARDIMIZDAN Bir gün biri çarşaflarımızı toplayacak ve çamaşırhaneye gönderecek son tuz zerrelerimiz de çözünüp gidecek, biri eski mektuplarımızı açacak ve okunma sıklıklarına göre değil tarihlerine göre yeniden sıraya dizecek Bir gün, biri mobilyaların yerlerini değiştirecek yeni bir oyuna başlamaya hazırlanan bir satranç oyuncusu gibi, biri eski bir ayakkabı kutusunu açacak ve atmaya kıyamadığımız pijama düğmelerine, tam bitmemiş pillere, açlığımıza bakacak Bir gün yine sırtımıza ağrılar girecek ağır otel anahtarlarını taşımaktan ya da resepsiyonistin televizyonun uzaktan kumandasını uzatırken yüzündeki kuşkulu bakıştan Başkalarının şefkati çıkacak yola başıboş dolaşan bir çocuğun peşindeki ay ışığı gibi EV Yaşadım şehrin kıyısında kimsenin ampulünü değiştirmediği bir sokak lambası gibi. Örümcek ağları ve kenetlenmiş ellerimizin teri bir arada tutardı duvarları. Rüyalarımdan korumak için o taş duvarlardaki oyuklara sakladım oyuncak ayımı. Gündüz gece can verdim o eşiğe hep aynı çiçeğe dönen bir arı gibi. Barış günleriydi evden ayrıldığımda: ısırılmış elma kararmamıştı daha, metruk bir ev gibi duruyordu mektubun üstünde damga. Nikola Madrizov Doğduğum günden beri göç ettim sessizliğe ve boşluk yapıştı üstüme başıma yere mi havaya mı ait olduğunu bilmeyen kar taneleri gibi. GEÇİP GİDEN GÖLGELER Bir gün karşılaşacağız bir kâğıt gemi ve nehirde soğuyan bir karpuz gibi. Dünyanın coşkusu olacak içimizde. Avuçlarımızın ardında tutulacak güneş, ellerimizde ıştınlarla yanaşacağız birbirimize. Bir gün, yön değiştirmeyecek rüzgâr. Huş yaprakları dökülecek paspasın üstündeki pabuçlarımızın içine. Masumiyetimizin peşine düşecek kurtlar. Kelebekler yanaklarımıza tozlarını bırakacak. Yaşlı bir kadın, bekleme odasında hikâyelerimizi anlatacak her gün. Şu söyleyeceklerim bile söylenmiş olacak çoktan; rüzgâr bekliyoruz sınırın iki yanındaki iki bayrak gibi. Bir gün bütün gölgeler yanımızdan geçip gidecek. AÇILIR GÖKYÜZÜ Kapı numarasız bir ev miras kaldı bana, bozulmuş kuş yuvaları ve azmış bir aşığın damarlarına benzeyen duvarların çatlakları. Burada uyur işte rüzgâr ve sözcükler, sözcükleri yoğunlaşmış yokluğun. Yazdır, havada çiğnenmiş kekik kokusu vardır. Keşişler bırakır tespih çekmeyi, gök açılır rüzgâr çıksın diye ruhlarımızda. Ağaçlar yeşildir, biz görünmez, bu yüzden tek gördükleridir: doğmamış çocuklarımız ve melekleri saflaştıran gece. İLKBAHARDA İlkbahardı, işgalciler kuş avladığımız arsanın tapusunu yaktığında, renkli böcekler, kelebekler sadece eski biyoloji kitaplarında yaşıyor artık. Dünya çok değişti o günden beri, dünya, değiştirdi bizi. SÖYLEDİĞİMİZ ŞEYLER BIRAKMAZ YAKAMIZI İsimler verdik yarım kalmış inşaatların arka bahçesindeki yaban çiçeklere, isimler verdik işgalcilerimizin diktiği heykellere. Vaftiz ettik çocuklarımızı sadece bir kez okunmuş mektuplardan alınmış sevecen isimlerle. Sonra imza attık onulmaz hastalara yazılan reçetelerin altına, dürbünlerle baktık pencerelerden sallanan ellere gidenlerin ardından. Taşların altına sakladık sözcüklerimizi, gömdük gölgelerimizi, adları aile ağacımızda yazmayan atalarımızın yankılarını saklayan tepelerde. Kimse duymadan söylediğimiz şeyler bırakmayacak yakamızı. Kış karaya oturdu içimizde, kış dememişti oysa hiç kimse. UYKUSUZUZ Dokunmadan edilen her veda unutuldu. Yarınları düşünüyoruz bayat ekmeklerle beslerken kuğuları. Anılarımızdan fışkıran şeyler bütün bu buğday tarlalarını sulamaya yeter. Yağmurun nasıl bir saflıkla kendini yinelediğini, toprağı sessizce ele geçirdiğini izliyoruz. Uykusuzuz ama ne geceye aitiz ne rüzgârın duvarlarında gölgelerimizi uzatan mumlara. İKİ AY Kadın şehrin yarısaydam tel örgülerinde kendi yansımasına baktı. İki ay yerleşti gözlerine, bakışı birleştirdi keşfedilmiş dünyaların kıyametlerini. Yukarıda gölgeler çatılardaki yosunlarla oynaşıyordu, aşağıda soyu tükenen türler yalnızlıktan ölüyordu. Kadının kalçaları ile kaburgaları arasındaki boşluktan her gece bir ışık seli fışkırıyordu. n 16 22 Kasım 2018 KItap