25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SUAT DERVİŞ’İN İZİNİ SÜRMEK ‘Hâlâ bugünün romanları’ Suat Derviş’in çok uzun yıllar tozlu gazete sayfaları arasında kalmış romanları bir bir yayımlanıyor ve ne güzeldir; yazar, yıllar öncesinden bile olsa bugüne hâlâ seslenebiliyor. Suat Derviş’in bugünün yazın dünyasındaki yerinin çok daha farklı bir noktada olması gerektiğini düşünen biri usta Selim İleri diğeri yolun başında Mustafa Çevikdoğan iki yazarın Suat Derviş üzerine sohbetlerini sizinle paylaşıyoruz. selim ileri mustafa çevikdoğan S ELİM İLERİ: Mustafa’cığım, yetmiş iki yıl boyunca hiç kimsenin ilgisini çekmemiş bir romandan yola çıkarak konuşacağız bu akşam: Suat Derviş’in, Kendine Tapan Kadın’ından. Sende nasıl izlenimler bıraktı? MUSTAFA ÇEVİKDOĞAN: Öncelikle romanın nasıl tefrika edildiği ilgimi çekti. Suat Derviş’in diğer tefrika yazarlarından sıyrılan modern bir üslubu var. Tefrika romanların yapısı gereği yazarlar kronolojik ilerler. Bu türden işler parça parça yayımlandığından okuru yakalamak için yapılır bu. Orta yerde konuya dâhil olan okuru da hikâyeye çekebilmek için... Fakat bu romanda bilindik tefrikaların aksine zamanda ve karakterler arasında sürekli gelgitler var. Tam da bu nedenle Kendine Tapan Kadın’ın tefrika edilmek üzere yazılmadığını düşündüm. Bu çok enteresan geldi bana. Büyük bir roman var ortada ama bunu tefrika etmek zorunda kalmış bir yazar söz konusu. Kitaplaşmasının yetmiş iki yılı bulması da ayrıca üzerine düşünülmesi gereken bir konu. S. İ.: Tabii ki. Tüm yayın dünyasının büyük bir ayıbı ama İthaki Yayınları’nın da çok önemli bir başarısı. Bir okur olarak İthaki Yayınları’na bu anlamda çok borçlu hissediyorum kendimi. Edebiyatımıza sevgisiz yaklaşıldı diye çok defa söylemişimdir. Suat Derviş özelinde de böyle bir durum var. Fakat diğer yandan Suat Derviş’in bunun dışında gelişen daha pek çok sebepten, unutturulmuş bir yazar olduğuna inanıyorum. Gerek döneminde gerek sonrasında birkaç kişi hâricinde hiç kimse önemsememiş. O da bu türden dertlerini anlatmaya ihtiyaç duymayacak kadar yüksek bir ruha sahip olacak ki bunlar gündeme hiç taşınmamış. Tefrika özelinde ise şunu dile getirmek gerek: Senin anlatış için söylediklerine tamamıyla katılıyorum. Bunun yanında Suat Derviş, bir mutlu son arama ihtiyacı duymuş hikâyeye. Hâlbuki romanın bambaşka bir akışı var ve daha o sona gelmeden çoktan bitiyor. Bir okur olarak rahatlıkla söyleyebilirim: Bu roman kadar Mustafa ÇevikdoğanSelim İleri sınıf atlama çabasının nasıl büyük bir fakat yazdıklarının kitaplaşması konu trajediye yola açacağını böylesine serin sunda vahim bir durum var dediğin gibi. kanlı, soğuk, uzak, âdeta buzdan bir kes Bir yanıyla ise tefrika roman yazmanın kin bıçak yaratmış gibi anlatan bir başka ya da yazdığının bilincinde olduğu için roman hatırlamıyorum. En çok ilgimi artistik çizgisine rağmen zaman zaman çeken buydu. okuru mutlu sonlara götürmüş. Bu mutlu sonlar hakikat mi, yoksa tefrika yazdığı “TEFRİKACI OLARAK GÖRÜLDÜ” için mi buna ihtiyaç duydu; düşünmek M. Ç.: Zaten Suat Derviş’in ana tema gerek... Yazdıklarının kitaplaşmaması larından biri bu Selim Bey, değil mi? konusunda kendisi üzerindeki algının da Sınıf çatışması, sınıf ayrışması, arayışı... payı olduğunu düşünüyorum. Popüler e Aksaray’dan Bir Perihan’da da aynı du debiyat ürünleri verdiği söyleniyor. Böyle rum var. Fakat en başarılı olduğu tema bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çünkü nın bu değil bence. En sevdiğim romanı, popüler edebiyata en çok katkı verdiği, meşhur Fosforlu Cevriye. İstanbul’un, bir vermek zorunda kaldığı zamanlarda dahi karakter olarak da metnin içinde dolaştığı toplumsal konulara müthiş bir teması, romanlarında daha başarılı bir çizgi ya yaklaşımı var. kaladığını düşünüyorum Suat Derviş’in. M. Ç.: Siyasi ve toplumsal meselelere Ankara Mahpusu keza... Serseri mayın “nasıl” baktığı da ilgimi çekiyor. Suat gibi şehirde dolaşan insanların dünyası Derviş’in bu türden meselelerde siyasi benim gözümde Suat Derviş’inki. Az ön saiklerle yola çıktığını fakat yazarken ceki sohbete ek olarak söylemek isterim; romanlarının dünyasına giren kişilerin şu da çok enteresan geliyor bana: Serdar ruhlarına dokunmayı çok iyi bildiğini gö Soydan’ın da belirttiği gibi 19321953 rebiliyorum ve bu bağlamda siyasi amaç arasında yazılmış otuz bir tefrika roman larla başlayan yolculukları bir şekilde dan sadece ikisi kitap olarak basılmış. duygusal olarak devam ediyor. Başlangıç Belli ki hep bir tefrikacı ola rak görüldü ve yaşayıp yazar ken ciddiye alınmadı. S. İ.: Tefrika yazması bir şekilde hayatını kazanmaya çalışmasından ve yazıya tutunabilme çabasından kaynaklı. Ama anılarında şu nun altını çizer Suat Derviş: dünya görüşlerimiz ayrı ol masına rağmen Ethem İzzet Benice’ye borçlu hissederim kendimi der. Kitaplarının hep onun gazetelerinde ve öneri leriyle tefrika edildiğini belir Suat Derviş, eserlerinde “Bakın bu ülkede neler yaşanıtir. Yani hep yazmak istemiş yor!” çığlığını anlatmaya çalışıyor. ta anlatmak istedikleri “Bakın bu ülkede neler yaşanıyor!” çığlığı. Sınıf kavgaları ve sefalet de buna bakarak ciddi sorunlar olarak giriyor romanlara ama çizdiği karakterler anlatmak istediği derdin yapay yansımaları, karikatürize hâlleri değil. Gerçekçi ve içi doldurulmuş karakterler hepsi. Onları yazarken yaşamayı, yaşatmayı başarıyor. S. İ.: İçe işleyen bir üslubu var. Sadece ezilen, sömürülen sınıfın değil üst sınıfın da büyük dramlardan geçtiğini pek çok zaman açık seçik anlatmış. İstanbul’un Bir Gecesi’nde bütün toplumsal kesimlerin hepsi art arda konuya bağlanarak bir gecenin içinde karşımıza çıkar. En zengininden en fakirine hepsinin iç dünyalarında bizim içimize işleyen müthiş yıkımları olduğunu görebilmiş. Sanıyorum burada kendisinin de üst sınıftan gelmesi önemli. Sonrasında, kazandığı siyasi fikirle, giderek daha başka bir dünyayı özlemiş, istemiş olmasının bunda büyük rolü var ama ne yazık ki bütün bunlar yaşadığı dönemde alımlanmamış. Çok acı bir şekilde onun herhangi bir tefrika romancısı veya ortalama bir romancı olduğu sanılmış. Suat Derviş’e ciddiyetle sadece birkaç kişi yaklaşmış; birisi olağanüstü biyografik çalışmasıyla Liz Behmoaras, diğeri genç kuşaktan olması nedeniyle beni daha da mutlu eden Behçet Çelik. Öncesine baktığımız vakit kendisiyle ilgilenenler Attilâ İlhan ve Behçet Necatigil sadece. “BU DÜNYADAN YAPAYALNIZ AYRILMIŞ” M. Ç.: Bir şey sormak istiyorum: Peyami Safa ve Suat Derviş arasında bir benzerlik görüyor musunuz? S. İ.: Tabii ki... Peyami Safa sağ cenahın içinde kalmış ve sol cenah tarafından hep suçlanmış, aynı şekilde Suat Derviş’i de sağ cenah hep suçlamış. Öte yandan kendi cenahlarından da çok yakınlık gördükleri söylenemez. Ama her şeye rağmen Peyami Safa daha mutlu; edebiyatta beğenilip benimsenmiş. Hak ettiği bir noktada mı peki, şüpheli! Fakat Suat Derviş, hiç hak etmediği şekilde bu dünyadan yapayalnız ayrılmış. Kendi yazdığı zamanda okunsaydı tüm edebiyatımız için bugün bambaşka şeylerden konuşabilirdik. Siyasi tercihleri dolayısıyla görmezden gelinmiş. M. Ç.: Siyasi tercihine rağmen Suat Derviş’in yazdığı romanlarda dikişler o kadar belirsiz ki, o kadar iyi bir işçiliği var ki kimse yazdıklarında onun nereye ait olduğunu anlayamadı bence. Yazdıklarında siyasi sloganlar atmadığından anlaşılamadı bu. S. İ.: Kesinlikle... Zamanının çok önünde bir yazar. Günün modalarından, güncel edebiyatın hayhuyundan insanlar sıyrıldıkları anda Suat Derviş’in bugüne ne kadar çok ses verdiği duyulacaktır. Evet, Kendine Tapan Kadın belki yetmiş iki yaşında ama Türkiye’de bugün pek çok evde Etyemezli Sâra ve ailesinin yaşadığını düşünüyorum. >>M. Ç.: Hâlâ bugünün romanı, romanla rı. n 10 22 Kasım 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle