25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TUĞRUL ERYILMAZ’LA NEHİR SÖYLEŞİ 68’li ve Gazeteci: Tuğrul Eryılmaz Gençliğinde gazeteci olmak hiç aklında değilken yaşamının elli yılını gazeteci olarak geçiren Tuğrul Eryılmaz, Asu Maro imzası taşıyan nehir söyleşi kitabı “68’li ve Gazeteci”de, mesleğini ve dolayısıyla kendini anlatıyor. nuri bahir T ürkiye medyasının yakın tarihini merak ediyorsanız Tuğrul Eryılmaz’ın kendini anlattığı nehir söyleşiyi, 68’li ve Gazeteci’yi bulup okuyun. Türkiye medyasının yakın tarihine çok da meraklı değilseniz ancak 68’in Ankara’sını; Mahir Çayan’ıyla, Deniz Gezmiş’iyle, Hüseyin Cevahir’i ve daha niceleriyle Ankara 68’inin Mülkiyesi’ni ve ODTÜ’sünü âdeta film seyreder gibi yaşamak isterseniz Eryılmaz’ın kendini anlattığı nehir söyleşiyi, 68’li ve Gazeteci’yi bulup okuyun. 12 Eylül sonrasında ana akım ve alternatif medyada boy ve marifet göstermiş, kimi elenip gitmiş, kimi bugün de aynı alanda at koşturan onlarca ve onlarca gazeteciyi, yazarı, çizeri; medya dışında sanatçıları, oyuncuları, aydınları farklı bir gözle tanımak isterseniz Eryılmaz’ın kendini anlattığı nehir söyleşiyi, 68’li ve Gazeteci’yi bulup okuyun. Üniversite öğrenciliğinden beri sosyalist ve öyle kalmış, hiç sapmamış ancak hiçbir örgütsel bağlılığa da girmemiş, düşünsel, yaşamsal, cinsel, siyasal alanların hiçbirinde özgürlüğünden vazgeçmemiş bir Türkiye aydınının yaşamının neredeyse tümünü alışılmadık hem de hiç alışılmadık bir açık kalplilikle anlatan bir “öykü” okumak isterseniz Eryılmaz’ın kendini anlattığı nehir söyleşiyi, 68’li ve Gazeteci’yi bulup okuyun. Gençliğinde gazeteci olmak hiç aklında değilken yaşamının neredeyse son elli yılı gazeteci olarak geçen Eryılmaz, kitapta mesleğini ve dolayısıyla kendini şöyle anlatıyor: “...Gazeteci ‘Jack of all trades, master of none’ olacak. Yani her işi yete rince bilir ama hiçbirinde de ağır uzman değildir. Zaten benim Mülkiye’den, Ankara Siyasal’dan bu kadar iyi bahsetmem bundan. Bizim dönemimizde böyle bir grup insan yetişiyordu. Amerikan Büyükelçiliği taşlanacak, ODTÜ’yle bir araya gelip işte faşistlere şu yapılacak. Tamam ama yarın da Sinematek’te ‘Potemkin Zırhlısı’nı seyredeceksin. Büyük Sinema’da Alpay diye bir adam sahneye çıkacakmış, mutlaka orada da olacaksın. Milliyet Sanat da yaptım o yüzden, Radikal İki de yaptım, Yeni Gündem de yaptım, magazin de yaptım. Yani ben her şeyi yaptım gazetecilikte...” Doğru, gazetecilikte bunların hepsini “yaptı.” Saymayı unuttukları da var: Nokta dergisi, Cumhuriyet gazetesinin Pazar Eki, iletişim fakültelerinde öğretmenlik, TV programları, radyoculuk... Başarılı olduklarını övünerek anlatan; Tuğrul Eryılmaz başarısız kaldıklarını saklamaya tenezzül etmeden aktaran Eryılmaz, aynı zamanda bir insan ve ilişki koleksiyoncusu. Nehir söyleşinin sonundaki isimler indeksine (Dizin) bakarsanız hak verirsiniz. Çift sütundan tam yedi sayfa dolusu kadın ve erkek, gazeteci, sanatçı, devrimci ile karşılaşacaksınız. Onun tezgâhından geçmiş gazetecilerden Asu Maro’nun kendini öne çıkarmadan ‘İyi bir nehir söyleşi işte böyle yapılır’ dedirten, gazeteci Tuğrul Eryılmaz’ın kendini anlattığı nehir söyleşiyi, “68’li ve Gazeteci”yi bulup okuyun. Kitabı bitirince yorulduğunuzu hissedeceksiniz. O çalkantılı ve daldan dala sıçrayan yaşamöyküsü sizi yoracak. Ama buna değecek de... n 68‘li ve Gazeteci / Tuğrul Eryılmaz / Söyleşi: Asu Maro / İletişim Yayınları / 264 s. RİTA ENDER’DEN “AİLE YADİGÂRLARI” Geçmişin hatırası “Aile Yadigârları”, önceki ve sonraki Yahudi kuşağına ait detaylarıyla, geçmişe/ köklere/tarihe ilişkin görüşmecilerin duygu ve düşünceleriyle hakikati unutmamak için bir hatırlama biçimi oluşturuyor. funda dörtkaş Bir nesnenin taşıdığı anlam, kalpte hissettirdiği duyguyla karşılık bulur. Mekânın boşluğunda öylece durduğu varsayılan nesnenin hikâyesinin köklendiği zaman, şimdiye en uzak sayılan ânın, geçmişin içinde saklanır. Walter Benjamin’in Tek Yön kitabındaki anekdot şöyledir: Benjamin bir gece şiddetli ağrılarla park sırasında otururken karşısına iki kız gelip oturur. Özel bir şey paylaşacaklarından sebep fısıltıyla konuşmaya başlarlar. İtalyancayı çok iyi bilmediğinden yüksek sesle konuşsalar da anlatılanları anlamayacağını söyler kendi kendine Benjamin. Bu fısıldaşma, pek karşı duramayacağı şekilde birden ağrıyan yerine serin bir bez sarılmış duygusu uyandırır. Geçmişi biriktiren ve bize kendi dilinde fısıldayarak hikâyesini anlatan her nesne, biz onun dilini anlamasak da kendi hayatımıza ait gerçekliğe iç çektirterek ağrıyan hisleri ve hatıraları serin bir bez sarılmış duygusuyla onarır, iyileştirir. Rita Ender’in dördüncü kitabı Aile Yadigârları’nda anlamaya çalıştığı böyle bir duyguyu derinleştiriyor. “Yadigâr” kelimesini açıklayıp Kapalıçarşı’nın barındırdığı sembollere atıfta bulunarak başlayan kitap, farklı sınıflara (Sefarad, Karay, Aşkenaz Yahudileri), meslek gruplarına, hayat görüşüne sahip otuz genç Yahudi’yle yapılan söyleşilerden oluşuyor. Görüşmecilerin bir bölümü Rita Ender ülkede yaşamaya devam ediyor, bir bölümüyse yurt dışında yaşıyor. Bu bağlamda anlattıkları, geçmişgelecek arasındaki köprüyü sadece aile yadigârlarının sahibi mekân üzerinden değil, bugün yaşadıkları yerlerden aile miraslarını nasıl yorumladıklarıyla da kuruyor. BİR HATIRLAMA BİÇİMİ Yahudilerin bu ülkedeki hayatlarının izlerini ve anılarını görüştüğü insanların aile hakikatleri, yüzleşmeleri, özlemleri ve hissettikleriyle harmanlıyor yazar. Yahudi kültürüne, değerlerine, kurallarına, aile ve evlilik kavramına verdikleri öneme, göçle değişen hayatlarına, dillerine, yemeklerine, bir şehirden ötekine taşı nan dertlere, acılara, inanışlarına, dini ritüellerine görüşmecilerin anlattıklarıyla ortak olmak insanın nesneyle bağını anlayabilmek için geniş bir alan açıyor. Her görüşmecinin aile yadigârı olarak yakınında veya kalbinde taşıdığı, ailesinin özünü, geçmişini kavradığı yadigâr birbirinden farklı. Kimi kolye, kutu, örtü, koltuk, daktilo, saat, bilezik, fincan, semaver, pikap gibi eşyalarla fiilen gördüğü nesneleri duygularıyla birleştirirken kimi fotoğrafların, soyağacı çizelgesinin, Yahudi dergilerinin, yemek tarifi defterinin anımsattıklarını yadigâr ediniyor. Genellikle anneanne, dede, babaanne, büyükbaba evlerinden alınan ya da hâlâ anne evinde duran aile yadigârları, geçmişi hatırlamaya ilişkin her şeyi yeni varlık alanlarında korumaya devam ediyor. Nesnelerin kapladığı boşluğu, görüşmecilerin duygularıyla dolduruyor Rita Ender. Sorduğu sorular, aynı zamanda kitabın sosyolojik/kültürel bağlamının art alanını kuşatıyor. Türkiyeli Yahudilerin maruz kaldıklarından, onları inciten ve düşündüren süreçlerden haberdar olurken her birinin aile hikâyelerini, sosyoekonomik süreçlerini, dönüşen aile hayatlarını, kültürel miraslarını ve gelecek için tahayyüllerini de öğreniyoruz. Aile Yadigârları, önceki ve sonraki Yahudi kuşağına ait detaylarıyla, geçmişe/ köklere/tarihe ilişkin, görüşmecilerin duygu ve düşünceleriyle hakikati unutmamak için bir hatırlama biçimi oluşturuyor. n Aile Yadigârları / Rita Ender / İletişim Yayınları / 230 s. 12 22 Kasım 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle