Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BETÜL DÜNDER‘DEN “UNUTMANIN KISA TARİHİ” ‘Unutmanın evinde oturuyoruz’ Lirizm ve toplumculuğun öne çıktığı dizelerinin yer aldığı “Unutmanın Kısa Tarihi”nde Betül Dünder, kadınlardan Türkiye’nin yakın tarihte yaşadığı acılara ve kendisinde iz bırakan kişisel geçmişine dek pek çok konuya değiniyor. Ruhi Su Şiir Ödülü kazanan kitabı hakkında Dünder’le konuştuk. MAZLUM ÇETİNKAYA K adın mücadelesi ve “şair kadınlara” dair söyleminiz son dönemde daha da öne çıkıyor, ki daha önce de Şairler Arasında Kadın Olmak: Konuşmalar Kitabı’nda bu konuyu akademik olarak ortaya koydunuz. Şiir de hayattan kopuk ele alınamıyor... n Unutmak; aynı zamanda alışkanlıklarımızı, onlarla birlikte öğrendiklerimizi, doğru kadar yanlışı da kavrayıp bunda ısrar edişimizi de gösteren bir kavram. Bizler daha çok “unutmanın” evinde oturuyoruz, hatırlamak için verdiğimiz çaba bizi ne kadar birbirimizden farklılaştırıyorsa da... “Unuttum gitti” kadar kolay olmasa gerek “boş ver unuttum” demek. Unutmak bilinçli bir ferahlama ânı belki, gönüllü bir hafıza kaybı. Hepsi bu kadar. Kadınlar açısından daha başka bir şey mi? Daha ağır bedelleri olabilir. Çünkü tarih; kadınları yok sayan, görmezden gelen, kadın oluşu küçümseyen ve onları kendi tarihlerine sahip çıktığı andan itibaren daha da ötekileştiren üstelik kendine yandaş kadınlar bularak daha da tuhaf, sefil bir hâl alan bir zaman tutucu. Bu kitap belli ki daha iyi şeyler düşünüp yapmak için bir gönüllü unutmalar kitabı. Lirizm ve toplumculuk daha çok öne çıkıyor Unutmanın Kısa Tarihi’inde. “KADIN ŞAİRLERİ MERAK EDİYORUM” n Toplumsal hafızamızda da unutmak kısa bir tarihten ibaret kitabınızın adı gibi... n Aslında lirik ve toplumcu söylemin bir bileşkesini okuduğunuzu duyumsuyorsanız bir şair olarak bugün yazmak istediğim şiiri yazıyorum demektir. 1990’lardaki aydın cinayetleri, faili meçhuller, hele hele 2 Temmuz 1993 o yangından kalan küllerle yaşıyor, Betül Dünder, “Bir kadınım ve feministim. Bu bilinç içinde, unutmak istememin nedenlerini bilerek yazdım” diyor. yaşlanıyoruz bizlerCumartesi annelerinin 600 küsur haftadır durduğu yerden yayılan kederi, hepimizde bir kemik ağrısı var. En son Gezi sürecinde yitip giden genç insanlar. Hangisini hatırlamalı; “Vurmayın ölüyorum” diyen Ali İsmail’i mi, “Vurun ulan vurun ben kolay ölmem” diyen Abdullah’ı mı? Benim ömrüm alt tarafı kırk yılı devirmiş, bunlar ve burada anamadığım o yitik kalabalık çok değil mi? Nasıl unutacağız? Unutanlara ne diyeceğiz? Unutanlar için hatırlamaya gönüllü olduğumuzun bir göstergesidir yazdığımız ve söylediğimiz aslında. n Şiirinizde kimseye benzemeyen, geleneksel şiirle de doğrudan bağı olmayan bir söyleyiş tavrı, ses düzeni var. Kimleri okudunuz geçmişte, bugün severek okuduğunuz şairler var mı? n Sanılanın aksine ben İkinci Yeni şairleri ile geç tanıştım. Lisedeyken Nâzım okumanın tesiri ile yazdığım şiirimsiler var mesela. Malum okul dergisi süreçleri. Onun etkisini üzerimden atabilmek için başka şairleri okumam gerektiğini anlayınca sıralı sırasız, coğrafyasız ve kıtasız her yere yöneldim. O arada Latin Amerika şairleri bir yandan, Rus şairler bir yandan, Farsça okuduğum şiirler hâlâ belleğimde. Ritsos, Neruda, Furuğ, Hafız, Ahmatova, Mayakovski, Kavafis ve Plath beni uzun süre şiirle yakın tuttu. O vakit bu isimlerden kadın olanların trajedilerini fark ettim. Tarih bir kadını sonraki zamana taşımaya karar veriyorsa bilin ki onun hayatında fazla keder, çok mücadele ve her şeyin zoru vardır. Var oluşlarından ölümlerine kadar şiirleri, günceleri ve hatta gülümsemelerinde durur o kara yazı. Bugün de çok farklı değil. Daha çok kadın şairlerin yazdıklarını merak ediyorum, yalan değil. Karacaoğlan’ın toprağında o dilin mirası içinde kadın olarak şiire meyletmek hiç de kolay değil. Sırf bu yüzden bile merakla okunur kadınların şiiri. “BİR YASIN İÇİNDE YAZDIM” n Zaman zaman dergilerde gördüğümüz ancak bu kitaba alınmayan şiirleriniz de var. Tematik bir bütünlüğe mi dikkat ettiniz? n Bilakis ben yazarken bu aşk, bu ölüm ve bu ayrılık şiiri olsun demedim hiç. Öncelikle bu kitabı kendim için yazmış olabilirim. Bir yasın içinde yazdım çünkü. Öncesinden az bir şey getirip içine sadece son iki senemi bırakarak. Kitabın dışında kalan birçok şiir var, haklısın. Başka Dünyalar İçinde’nin yayımlanışından beş sene sonra, hem kişisel tarihimde hem coğrafyamda hem de ülkemde derinleşen şeyler oldu. Bunlar yürekli insanların bir araya geldiği, haykırdığı ancak güzel çocukların, hepimizin bir anlamda yirmili yaşlarının da vurulduğu zamanların da şiirleri olabilir. Dünyayı seyrettiğim her ânı yazacağım, yazmak zorundayım diye kayıt altına almıyorum. An geçiyor, hayreti varsa duruyor insan olmamızın içinde, bir sözcük, bir tını, bir ifade dürtüyor beni o zaman hatırlayıp yazıyorum. Bu kitabın öncesinde hep hatırladıklarım beni kuşattı. Hayatımda olanlar... İkinci kitabı yazarken iki oğul büyütüyordum. Onların nefesi vardır o şiirlerde. Unutmanın Kısa Tarihi ise unutmanın çabası. İddia etmenin, unutursam, affedersem yoluma devam edeceğim demenin şiircesi; öznesi yok ama öznesi herkes. Bilinmiyor ama hikâyesi hemen her yerde ortak. Bir kadınım ve feministim. Bu bilincin içinden unutmak istememin nedenlerini bilerek yazdım. n Rıfat Ilgaz ve Arkadaş Z. Özger Ödülü aldınız ilk kitabınız Ayna Yorgunluğu’yla. O zamanlar ödüller daha makbuldü. Sizce şairin ödülü nedir? n Bu ödül bahsi her zaman tartışmalı oldu malum. Öncesinde söylenenler sonrasında da söylenecektir şüphesiz. Benim ödül sabıkama dair bir iki şey söyleyeyim: Arkadaş Zekai Özger. Kitabı olmayanlara açık bir ödül, Arkadaş’ın ruhunu taşıyan... Ben dosya olarak yolladım sevgili Suat Çelebi, Juri Özel Ödülü sonrasında kitap olarak bana geri gönderdi. Bu benim şansımdı. Her zaman söylerim, yaptığım şeyleri sunmak konusunda problemliyim. Bu bir eşikti. Çocukluğumun Karartma Geceleri’nin yazarının adını taşıyan; Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü ise benim o günlerimle barışmam gibiydi. Hepimizin aldığı ödüller böyle hikâyeler taşımayabilir. Bunun için ne ödülü alan şairi ne de ödül verenleri suçlayabiliriz. Ödül alanların da ödüle karşı çıkanların da ortak bir cümlesi vardır: “Şairin ödülü şiiridir” diye. Ben bu cümlenin kıymetini bugün yitirdiğini düşünüyorum. Şairin ödülü her dönem olduğu gibi okurun kendisidir. Kitabınızı elinden bırakamamış onunla uyuyakalmış bir okurun hayali kadar beni çok az şey heyecanlandırır mesela şiir bahsinde. Ödülümüz bu fotoğraftır. n Unutmanın Kısa Tarihi / Betül Dünder / Yitik Ülke Yayınları / 70 s. 8 18 Ekim 2018 KItap