05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KItap Renkler... Sesler... Harfler... AYTÜL AKALl ÇİĞDEM GÜNDEŞ lMAVİSEL YENER lMUSTAFA DELİOĞLU Kitap gölgesi İnsanın içinde şarkılar olur bazen Seran Demiral’ın kaleme aldığı “Likya’nın Şarkısı”nda sanatın direniş biçimlerinden biri olduğunu yeniden görüyoruz. Demiral, kitabında küçük bir kızın babasına kırgınlığını ve yoksunluğunu birkaç satırla sezdiriyor. MAVİSEL YENER [email protected] www.maviselyener.com L ikya’nın Şarkısı, minik bir kızın hepimize çok tanış, bir o kadar da yabancı olan iç yolculuğunu anlatıyor. Likya’nın annesi müzisyen; bu nedenle evde her zaman ezgilerin yankısı duyuluyor. Likya, annesini çello çalarken izlemeyi sevse de onun müziğiyle bu denli ilgilenmesini sinir bozucu buluyor. Çocuğuna ayıracağı zamanı müziğe veren bir anne olduğu için onu içten içte suçluyor. Hayatta isteyebileceği son şey, müzisyenlik; annesi gibi bir anne olmayı hiç istemiyor! Annesinin eski arkadaşı Linda onlarla birlikte yaşıyor; neyse ki o, Likya’ya epey zaman ayırıyor. Bu aile ile yaşayan Porsuk; şirin, yaşlı, şişko bir kedi. Likya’nın sıra dışı bir yeteneği var, bir konu hakkında şikâyet ederken melodili konuşuyor, yani her şeyden bir şarkı uydurabiliyor. İşin tuhaf yanı, bunun farkında olmaması. Şarkıya benzeyen bu konuşma, onun çevresinden sürekli “Annene benzemişsin, müzik kulağın var…” benzeri sözler duymasına neden oluyor. Oysa Likya bundan hoşlanmıyor, böyle bir yeteneğinin olmasını istemiyor. Sanatçı dürtülerini görmezden gelip bastırmayı yeğliyor. Romanın ilerleyen sayfalarında, an nesinin doğum günü armağanı olarak kızına bir beste yapması, Kapadokya tatiline götürmesi gibi birkaç güzellik birleşince Likya ile annesinin iletişimi eskisine göre biraz daha güçleniyor. Yine de içindeki bitmeyen şarkıların dinmesini bütün kalbiyle diliyor. Ancak annesinin hastalanması, evdeki ezgilerin susması, hastane süreci derken Likya’nın bütün düşünceleri değişiyor. Porsuk’un hayata vedasına da tanık olan Likya, ilk kez böyle bir gerçekle karşılaşıyor: “Porsuk’a yaptıkları minik veda töreninden beri annesinin de öylece çekip gitme ihtimali içini yiyip duruyordu” (s. 94). Müziğin, sevginin, neşenin, vedaların ve daha pek çok şeyin anlamı farklılaşıyor Likya için. Annesine bakmaya gelen anneannesine bakışı bile değişiyor. Bakalım Likya, müziğin bir direniş, hayatta kalış biçimi olduğunu fark edecek mi?.. Yaşadığı acı, değerli bir deneyime dönüşecek mi?.. Romanın bir başka damarında da Likya’nın, sınıf arkadaşı Yalım’la yaşadığı ilk aşk heyecanlarını okuyoruz. Bir zekâ oyunu tasarlayacak kadar zeki, sonsuz hayal gücüne sahip, Yalım ile Likya’nın paylaştıkça büyüyen, derinleşen arkadaşlıklarının, Likya’nın iç şarkısına nasıl yansıyacağını göreceğiz. GİDER BAZEN BABALAR Likya’nın Şarkısı’nda dikkat çeken bir nokta da Likya’nın babasından sadece bir paragrafta söz edilirken aslında bu yoksunluğun onun yaşamını derinden etkilediğini fark etmemiz: “…Likya hiç tanımadığı babasını düşündü. Başkaları, baba hakkında bir şeyler konuştukça kendisine hayali bir baba yaratıp onunla ilgili hikâyeler uydurmaya başlamıştı. Niyeyse zamanla bundan vazgeçti. Artık annesine bile sormuyordu; babasının nereye çekip gittiğini, nasıl birisi olduğunu…” (s. 39). Seran Demiral, küçük bir kızın babasına kırgınlığını ve yoksunluğunu birkaç satırla sezdirirken durumu abartmıyor, göz yaşartmayı amaçlamıyor, sentezi okura bırakıyor. Çocuk okurun kendi deneyimlerine, yaşantısına dayanan düşünce biçimine, akıl yürütme şemasına saygı duyuyor. Yaşlılık, hastalık, ölüm gibi kavramlarla okuru karşılaştırırken çocuk psikolojisi açısından zedeleyici içerik kullanmamaya özen gösteriyor. Müzik, sevgi, anne, anneanne, baba, okul ve arkadaşlık gibi farklı konuları metnin kompozisyonuna dengeli bir biçimde oturtarak dikkati sadece tek konuya (özellikle annenin hastalığına) çekmiyor. Her birini apayrı, teker teker algılatmanın yanı sıra birbiriyle ilişkisinden haberdar ediyor. Yetişkinler için yazdığı metinlerde gerçek ile gerçeküstü sınırlarında dolaşmayı yeğleyen Demiral, çocuklar için yazdıklarında bu tercihini şimdilik kullanmıyor. Gündelik, sıradan konuşmaları da metne serpiştirerek kurguyu daha inandırıcı biçime getiriyor, gerçekçilik ekseninden sapmıyor. Her çocuğun farklı bir bilinç bütünlüğü olduğunu düşünürsek romanın sonunda farklı mantıksal sonuçlara gidebileceklerini tahmin etmek zor değil. Kâğıdın, kalemin (ya da klavyenin) hakkını vererek yazılmış bu kitap, karamsar ortamlara rağmen dirençli ve umutlu olmanın gerekliliği üzerinde düşündürüyor. Kitaplarla sıkı dost olup zihin gözümüzü açmak için ne güzel bir fırsat… n Likya’nın Şarkısı / Seran Demiral / Tudem Yayınları / 2018 / 118 s. / 10+ 18 18 Ekim 2018 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle