23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EDMUND WHITE’DAN “ADA ÖYKÜLERİ” Zıtların birliği Türçede ilk defa okurla buluşan Edmund White’ın “Ada Öyküleri”, dört uzun hikâyeden oluşuyor. Kitaptaki metinlerin hemen hepsinde uçlarda yaşayan, toplumun dışına itilmiş, eşcinsel karakterler yer alıyor. ÖZKAN ALİ BOZDEMİR [email protected] 1998’den bu yana Princeton Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersleri veren Edmund White, Amerikan edebiyatının önemli yazarlarından biri olmasının yanı sıra 1981’de kurulan ilk AIDS organizasyonu ve hâlâ en büyük AIDS/HIV derneği Gay Men Health Crisis’in kurucuları arasında yer alan bir aktivist aynı zamanda. White, 1968’deki Stonewall ayaklanmalarından sonra dalga dalga büyüyen eşcinsel temalı eserlerin en yetkin örneklerini kaleme alıyor ve aralarında Christopher Cox ve George Whitmore gibi yazarların olduğu Violet Quill adındaki edebiyat grubunu kuruyor. Violet Quill, Amerika’da doğan ve etkisi kısa sürede tüm dünyaya yayılan LGBTI edebiyatının temeli olarak da kabul edilir. Yalnızca eşcinsel temalı eserler üretmekle kalmayıp AIDS konusunda farkındalık da yaratmaya çalışan bu edebiyat grubunun üyelerinden dördü, kısa süre sonra AIDS nedeniyle hayatını kaybediyor. Hayatta kalmayı başaran ancak HIV pozitif olduğunu itiraf eden Edmund White ise hâlâ üretmeye ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında çalışmaya devam ediyor. “SIKIŞTIRILMIŞ ROMAN” Ada Öyküleri, Edmund White’ın Türkçede yayımlanan ilk kitabı. Ahmet Güntan, kapak yazısında White için şöyle diyor: “Amerika ile sınırlı olmayan edebiyat bilgisi, beğenisi ile gücü Henry James’in hizasında değerlendirilen bir yazar. Kendi deyimiyle şeffaf bir dili amaçlayan ama her büyük romancı gibi çağının insanlık manzarasının bütün derinliğini taşıyan bir dil zenginliğine sahip.” Ada Öyküleri’ni okumaya başladığımızda bu benzetmenin ne kadar yerin de olduğunu görüyoruz. Çünkü Edmund White da tıpkı Henry James gibi hikâyeyi kurarken düşüncelere sıklıkla yer veriyor ve karakterlerini yalnızca biçimsel özellikleriyle değil; sosyolojik, kültürel ve psikolojik açılardan da ifade ediyor. Ada Öyküleri, dört uzun öyküden oluşuyor. Kitaptaki öykülerin hemen hepsinde uçlarda yaşayan, toplumun dışına itilmiş, eşcinsel karakterler yer alıyor. Yazarın bu dünyayı kurgularken ortaya koyduğu yazınsal dil şeffaf, uçlarda ve rahatsız edici. White bu kitabı Türkiyeli okurlar için hazırlamış ve kitaba bir de önsöz yazmış. Yazarın Girit ve Büyükada’da yaşadığı dönemlerde yazdığı bu öyküler, önsözde de belirtildiği gibi “sıkıştırılmış roman” özelliği taşıyor. Bu anlamda her öykünün kendi içinde çatallanıp farklı uçlara doğru uzadığını rahatlıkla görebiliyoruz. Edmund White, Ada Öyküleri’nde geleneksel hikâye anlatım biçimini kullanarak; zamansal geçişlerde büyük sıçrayışların olmadığı, olayların anlatıcının bakışından aktardığı ve bilinç akışı yerine olay akışını tercih ettiği düz bir çizgide ilerliyor. Dolayısıyla, yazarın kendi yaşantısından yola çıkarak kurguladığı bu öykülerde büyük bir içtenlik ve samimiyet yakalıyoruz. White, okurlarını gerçek ve kurmaca arasındaki belirsizlikten kurtarmak için kendine ait bir yöntem izlediğini, önsözde şu cümlelerle açıklıyor: “Kendi hayatımın bir ânını alıp bir dosta atfettim, böylece hem taklit zevkini hem de yaratma zevkini kullandım.” “ÇİZİLMİŞ” KARAKTERLER Ada Öyküleri’nde her ne kadar tematik bir bütünlük gözetilmese de Saray Günleri ve Kâhin adlı öykülerin birbiriyle yakın temasta olduğunu ve aynı düşünceler etrafında gezindiğini söylemek mümkün. Kitabın en güçlü öyküsü olduğunu düşündüğüm Kâhin’de eşcinsel bir çiftin seyahat ve eğlenceyle dolu yaşamını okuyoruz. Bu ilişkiyi bütün detaylarıyla ele alan yazar, elbette kendi yaşamından kesitleri de hikâyeye dahil ediyor ve çiftin bu renkli hayatını hazin bir sona bağlıyor. Ray ve George adlı karakterlerin mutlu hikâyesi, George’un HIV taşıdığını öğrenmesinden sonra sekteye uğruyor ve ikisinin de yaşamı başka bir kanaldan ilerlemeye başlıyor. Kâhin’de karakterlerinin sosyal yaşam içindeki konumlarını, arkadaşlık ilişkilerini ve duygu dünyalarındaki gelgitleri sadelikle ele alıyor White. Bütün detayları ifade ederken de sosyal yaşam içerisinde çeşitli roller üstlenen insanların, yalnız kaldığında ne gibi sorunlarla yüzleşmek zorunda olduğunu düşündürüyor. Ray ve George, aynı cinsel yönelimde iki karakterse de sınıfsal olarak farklı gruplara ait. George, büyük bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışan ve işçilere karşı buyurgan davranışlar sergileyen, bunun yanı sıra dış görünüşüne önem veren, para harcamayı ve gösterişi seven, varlıklı biri. Ray ise daha mütevazı bir hayat yaşayan, dış dünyayla arasına mesafe koyan, sessiz ve George’a göre daha az mücadeleci biri. Yazar, Ray ve George çiftinin hem özel hem de gündelik hayatlarındaki konumlarını çizerken, önce aktif ve pasif olarak iki farklı dünya çıkarıyor karşımıza, sonra da zıtlıkların birliğinden doğan tüm o gerilimi ve uyumu bütün inceliğiyle gözlerimizin önüne seriyor. George, kariyerindeki katı kurallarını özel hayatında da uygulamaya başlayınca farkında olmadan Ray’le arasına bir duvar örüyor. Onu dönüştürmek için gösterdiği çaba, kitapta şu ifadeyle yer alıyor: “Ray’i slipten boksere, pamuklu çoraptan kaşmir çoraba, Pepsi’den Coca Cola’ya, tükenmez kalemden dolmakaleme geçirmişti.” Bu tablo, farklı sınıflardan bireylerin sosyal yaşamdaki yer ve itibarının da bir anlamda ‘çizilmiş’ olduğunu açıkça gösteriyor bize. Edmund White, markalar ve simgeler üzerinden bireysel ve toplumsal yozlaşmaya dikkat çekerken birbirini değiştirme ya da dönüştürme arzusundaki karakterlerin içine düştüğü tehlikeyi de oldukça başarılı bir şekilde ifade ediyor. Stonewall ayaklanmaları ve devamında gelişip büyüyen tüm bu mücadele, eşcinselliğin toplumda bir farkındalık oluşturmasına ve eşcinsel bireylerin toplumda kabul görmesine katkı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kimliğin ticarileştirildiğini de kabul etmek durumundayız. Eşcinsel kimliği var eden ve daha sonra bu kimlik üzerinden bir endüstri yaratan anlayış, azınlıkların varlığını öne çıkarmakla birlikte, tek olanı bütüne eklemeye çalışan çoğulcu bir yapının doğmasına da sebep oldu. Edmund White’ın kitap genelinde kurduğu düşünce, tam da bu kutuplaşmanın altını çiziyor. Aynı kutupların birbirini ittiği ilkesi, günlük hayatta bu şekliyle de karşımıza çıkabiliyor. Yazar, bu durumu aynı öyküde şöyle dile getiriyor: “Sevgililikte zıtlar birbirini cezbeder, sonra zıddı ikize dönüştürmek için didinilir. Ray George’un kazanma güdüsünü yumuşatmaya çalışıyor, George da Ray’in kazanan birine dönüşmesini istiyordu.” Bu ifade, kendi içinde tek ve özel olan karakterlerin birbirine dönüşmesini ve tektipleşmeye doğru sürüklenmesini oldukça açık bir biçimde gösteriyor. Zıtların birbirini cezbetmesi düşüncesi, kitabın temel bakışına da işaret ediyor diyebiliriz. Kendi gibi olmayanı kendine benzetme çabası, bireyin hem iç benliğiyle hem de çevresindekilerle kurduğu pürüzlü ilişkinin ilk halkasını, yani kırılması ve onarılması en güç halkayı oluşturuyor çünkü. n Edmund White/ Ada Öyküleri/ Çeviren: Roza Hakmen/ Edebi Şeyler/ 172 s. 4 10 Ağustos 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle