22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> sunuz? n Evet, öyleydi. Çok becerdiğimi sanmıyorum ama o kısmını. Farklı bir form tasarlamıştım zihnimde ama daha sonra o anı dilimciklerini art arda getirerek bu kitaba dönüştü işte. n Kazancınız nasıldı? n Altı yıl yaptım taksi şoförlüğü. İyi de para kazandım. Çalışkan bir şofördüm. Saat altıdan altıya çalışılır orada. Biraz kafa çalıştırırp yolcu trafiğini çözdüğünüzde pek çok şeyi de çözmüş oluyorsunuz. Bir de Almanya’da şoförlerin büyük çoğunun dil sorunu vardır. İşte ben hızlandırılmış Almanca kursuna arada gittiğimden dil sorunum büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. O da telsizle çalışmak gibi bir avantaj getirir ki çok iyi işleri de genelde telsizden kaparsınız. Bu sayede iyi para kazandım. Hatta bir süre sonra Oya Baydar da iyi bir işe girdi. O zaman daha da rahatladık... O yüzden taksiyi arada yedek şoförlere devredip Oya Baydar’la Avrupa’yı turlardık. Böyle şımarıklıklarımız da mümkün oldu. Biraz fazla fink attık bu sayede. “BEN KÖTÜ BİR ŞOFÖR DEĞİLİM...” n Arabanıza binen insanlarla taksici kimliğinizle değil de aydın kimliğinizle sohbet ettiğiniz oldu mu? n Çok kimse bilmez; taksicilik aslında durakta beklemektir. Sabır sanatıdır. İş yok, telsiz sessiz, öğlen olmuş daha 35 Mark anca toplamışım ki, 200 Mark’ın altına düşmek başarısız olduğunuz anlamına gelir... Bu duygulara kapılmadan sabretmektir. Sabretmenin en kolay yolu da, bunu genelleme yapıp bütün taksi şoförleri için değil ama bazıları ve kendim için söylüyorum, kitap okumaktır. Ben galiba hayatımın en yoğun kitap okuma dönemini taksi şöförlüğü sırasında geçirdim. Türkçe ve Almanca kitaplar... Özellikle İngilizce ve Fransızca kitapların, her dil için geçerli bu, çevirileri daha rahat okunur. Yani İngilizce kelime oyunları Almancada bire bir tekrarlanmayacağından basitleşir. Dolayısıyla biraz daha çetrefil kitapları okuma imkânın olur. Bazen yolcular “Bir dakika, ne görüyorum orada, sen Camus mü okuyosun?” diye sorardı. n Beğenemedin mi diye sormaz mıydınız? n Hayır, onu demiyorsun. Camus okuyan şoför görmediği bir şey. Olmaz bu diyor. Hatta bir tanesi sordu, “Bir yolcu mu unuttu?” dedi. “Yolcu değil, şoför orada unuttu. Yoksa şu cepte duruyordu,” diye cevap verdim. “Okuyor musunuz?” dedi. Üstüne üstlük bunu soran sanırım Yeşiller’e yakın bir kızdı. O konuda konuşmaya kalktı ve zır cahildi. Yani Camus’nün adını duymuştu belki sadece. Ama ben kötü bir şoför değilim. Sonunda bahşiş alacağım. Dolayısıyla cehaletini yüzüne vurup çamaşır gibi sıkmanın âlemi yok. n Siz o zaman kurt taksici sınıfındaymışsınız... n Evet, evet. Tam dediğin gibi. Yani, o konuda pek temiz olmayan bir biyografim var. İtiraf ediyorum. n Takip edilen bir adamken direksiyon sallayan adama dönüşmenin ağırlığı oldu mu hiç? n Gazetede yazıyorsan, gazete yö neticisiysen, köşe yazarıysan falan Türkiye’de iyi kötü tanındığın bir çevre olur. Orada ise bir şey değilsin sonuçta. “FİGÜRAN BİLE DEĞİLSİN ÇOĞU ZAMAN” n Olay şu aslında yanılıyor muyum? Burada sizin sahneniz varken başkasının sahnesine gidiyorsunuz... n Evet ve o sahnede figüran bile değilsin çoğu zaman. Yani sahne ışığı sana bakmıyor. n Bu duygu ne hissettirdi size? n Çok derin yaşamadım bunu. Yani böyle yakıcı, yıkıcı bir durum değildi benim için. Şundan dolayı olmadı: Frankfurt’ta arada bir de olsa beraber olabileceğim, alışılagelmiş göçmen işçilerden farklı, iyi kötü entelektüel düzeyi olan, Frankfurt gibi bir kentte dostlarım, dostlarımız vardı. Bunlar belki bu dediğin şeyi aşmamı kolaylaştırırdı. Komünist Partisi sempatizanları da az değildi ayrıca. Onların getirdiği ilişkiler de vardı. Bir de, taksi şoförlüğü dışında uğraşlar çıkıyordu zaman zaman. Bir yere konferansa gitmek gibi... “Türkiye’de ne oluyor bize anlatır mısın?” diye sorardı Almanlar ara ara. n Peki bu yaşadıklarınızı yazmaya ne zaman karar verdiniz? n Aklıma bunları yazmayı getiren Mustafa Ekmekçi oldu. Almanya’ya çok fazla gelirdi. Geldiği zaman da kamp kurardı bizde. Mustafa Abi’ye şimdi senle sohbet eder gibi bir şoförlük anısı anlattığımda ısrar ederdi bana “Bunları yazsana,” diye. İtici güç oldu benim için. Bir de, altıncı yılın sonuna doğru oldu bu iş; “Ben hep taksi şoförü mü kalacağım?” sorusu somut olarak kafamda dönmeye başlamıştı. Bu Türkiye’ye dönmeyi içermiyor ama “Peki ne?” gibisinden bir soruydu. Taksicilik belki kitapta renkli anlatıldığı için ne güzel günlermiş denir ama hayır. Ne güzel günler değildi. n İlkin gazetede yayımlanıyor yazdıklarınız. Hikâyeleri gören taksici arkadaşlarınızdan nasıl tepkiler aldınız? n Çok güzeldi. Nereden o kadar Cumhuriyet buldular bilmiyorum çünkü bayiide satılmaz Cumhuriyet orada. Ama dört şoförün pankart kaldırır gibi gazeteleri kaldırdıklarını hatırlıyorum. Sonraki günlerde de “Aydın Abi beni yazmamışsın yahu”, “Aydın Abi, ben ne zaman çıkacağım?” diye beş altı gün sürmüştü. Hatta bir tanesini çok sevdiğim için sonradan küçük bir paragraf ekledim. Çünkü durmadan “Ben ne zaman çıkacağım?” diye soruyordu. Biraz fiyakalı oldum tabii. Şoför arkadaşlarım arasında itibarım çok yükseldi. Hatta hatırlıyorum; arkadaşlarımdan Turgut’un Cumhuriyet gazetesi kullanıla kullanıla aşınıp fersude paralar gibi olmuştu. n Aydın Bey bende sorular bitti. Geldiysek inelim. Kapatın taksimetreyi de borcumuzu söyleyin lütfen... n Saati açmadık patron görmesin diye. Ücreti açıktan alıyoruz. n Ben Frankfurt‘ta ŞoförkenKendimle Röportajlar / Aydın Engin / Siyah Kitap / 200 s. KItap 1310 Ağustos 2017
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle