04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M. BİLGİN SAYDAM’DAN “ARA(F)DALIKLAR” ‘İnsanın öyküselliğini anlatmak istedim’ M. Bilgin Saydam’ın kapsamlı çalışması “Ara(f)dalıklar”, insanın ontolojik gerçekliği olarak arada ve eksik varoluşunu, geniş, derin ve çok katmanlı biçimde anlatıyor. Saydam’la kitabını konuştuk. yavuz erten A ra(f)dalıklar nasıl bir kitap? Raflarda yeri neresi? Bu kitabı yazma fikri nasıl doğdu? n Ara(f)dalıklar’ın melez bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Metin insan ve insana ait değişik varoluş alanlarına dokunmaya çalışıyor. Üstbaşlık: Psikomitoloji, ki bu kavramı psikanaliz de dahil olmak üzere insanı yaşamı boyunca öykülendirme gayesi güden tüm ruhsal çözümleme yöntemlerinin çatı tanımı olarak kullanıyorum. n Psikiyatrsınız ve psikanalizle ilgilisiniz. Ancak kitabın içeriğinde psikanaliz ve psikiyatriden daha fazlası var. Nelerden bahsediyorsunuz? Bu bilgi kaynakları ve odakları psikanaliz ve psikiyatriyle bir araya geldiğinde uyum sorunu oluyor mu? n Otuz senedir psikoterapi ile iştigal ediyorum. İnsanla çalışıyorum ve her yerde, her şeyde, onu tüm ifadeleriyle insan yapan korkularını, kaygılarını, arzularını, ümitlerini görüyorum. Din, bilim, teknoloji, hukuk, sanat; bana hep o, açılımında rengârenk, özünde aynı insanı anlatıyor. Ara(f)dalıklar’da insanın öyküselliğini anlatmak istedim. İnsan penceremizden dünyaya bakıyoruz; gördüğümüz yine kendimiziz. Dünya ile ‘beri’de içiçeyiz ama en müthiş icadımız olan ‘öte’de ayrışmışlık iddiasının gönencini ve heyhat dehşetini bir arada taşıyan, benlik dediğimiz, ürkek ama meraklı, muzip ve muhteris, zalim ve mazlum bir kurgunun öykülerini irdelemeye çalıştım. Heidegger’in tabiriyle “fırlatıldığımız dünyadalığımızda” kendimizden başka referansımız yok. Bu nedenle her şeyi, her şeye mecazlama hak ve özgürlüğünü kendimize tanıyabiliriz zira tüm mecazların kaynağı zihnimiz. Burada özgürlükten, ‘özgürmüşüz gibi’ davranmayı kastettiğimi tekrarlamak isterim. Teşbihte hata olmaz denir; olmaz. Mecazların nasıl ve nice örtüştüğünden söz edebiliriz sadece. Bu nedenle dünya üzerinde felsefeden kuantum fiziğine, mimariden botaniğe, tarihten, politikadan sanata, sinirbilime, bilgisayar teknolojisine her şeyi, her şeye ulamak mümkün. Zihni tüm bilinçli ve bilinçdışı öğeleriyle şu an için en kapsamlı öyküleyen bakış, psikanalitik kuramın bakışı. Bu mastar mit, dünyayı nasıl öykülediğimizi, hem yöntemini hem de içeriğini anlatıyor. Dünyayı zihnimizin içinde oluşturup kullanıyorsak bu kuramın edimlerini önemsemek zorundayız. Yaygın kullanımıyla psikomitolojiyi, yani kolektif mitlerin psikanalitik yorumlamasını bir önceki kitabımda Deli Dumrul’un Bilinci’nde denedim. Vurgulayageldiğim, insanın ve insanlığın ancak öyküselliğinde anlamlandırılabileceğiydi. Mitlerde yaşam yönergelerimiz içkin: Ânvehâl içinde etkin olan bireysel ya da ortak mit, bireyi ve kolektifi, dünya üzerindeki duruşu ve eylemleriyle taşır. Meslekî deformasyon diyebilirsiniz, her şeyde ve her yerde insanın ruhsal yapısını ve dinamiklerini gördüğümden, bu yapı ve dinamikleri tüm varoluşlara mecazlamaya eğilimliyim. İnsana ve insanlığa ait her şeyde insan ruhunun yansıması var. Korkuları, kaygıları, arzuları, ümitleri onu ve dünyasını şekillendiriyor. Dinden bilime, tarihten ekonomiye, müzikten teknolojiye insanın ürettiği her şey onun zihinsel görüngüleri. Dünya zihnimizin dünyası ve tersi de doğru: Zihnimiz dünyanın bir türevi. Felsefe, psikanaliz ve sinirbilimde, hatta modern fizik kuramlarında karşılığı var bu savlamanın. Ama bizi özne, dünyayı nesne kılan merkezîleştiricibütünleştirici benliğin özgünlük iddiası, ‘mışgibi’liğinde ciddiye alınması gereken bir kurum. n Neden? n Çünkü, insana ve insanlığa ait biyolojik ve sosyokültürel evrimleşme serencâmımızın asil kahramanı o. Asaleti, tüm şiddetine karşın dünyanın, özgürlük ve özgünlük yanılsamasını ayakta tutmasında; dünyasını, dünyanın entropisine rağmen geliştirmesinde, zenginleştirmesinde. ‘Mışgibi’lik kavramını önemsiyorum: ‘Mutlakgerçek’ gibi bir referansın yokluğunda ‘gerçekmiş gibi’ bir gerçekliği canlı ve bütünlüklü tutmaya çalışıyorsanız bu özgün gerçekliğin sunduğu sersemletici özgürlükte(!) kendi başınasınız demektir; sorumluluk kavramının en yaman tarifi de galiba bu. “ARADALIK İÇKİNDİR; FARKINDALIĞI AŞKIN’I MÜJDELER” n ‘Ara(f)da oluş’ hâliyle ne kastediyorsunuz? n Temel ontolojik ve durumsal ontik aradalıkları ayırt etmek mümkün. Nereden geldiği ve nereye gideceği bilgisinden yoksun, “dünyadalığına fırlatılmış” insanın ontolojik aradalık hâlinden söz edebiliriz. “Dünyadalığında” insanın bu ontolojik sorunsalın farkına varması, ontik aradalıklardaki kesintilerin farkına varması ile mümkün olur. Geçmiş artık yoktur, gelecek de henüz yoktur. Şimdi ise gerçekleşir gerçekleşmez biter yani boyutsuz nokta cesametindedir. Zamanla ilintili modern fizik kuramlarına aykırı değil bu bakış; yaşantısal şimdiden söz ediyoruz. İki yokluğun arasında yaşıyoruz ve yaşayarak bu nokta aradalığı açıyoruz, şekillendiriyoruz. Nereye doğru? Geleceğe doğru. Tek gerçek zaman olarak geleceği, boşlukta tüm uzay ve zaman bileşenleriyle yeniden kur kurtuluş arı gulayan insan, o alana geleceğe asla geçemeyecek ve ara(f)dalığını sürecektir. Araf, yaşanacak ‘gerçek’ yaşamın, geleceğin bekleme alanıdır. Arafdalığın anlamını veren ve çıktısını belirleyen, öyküselliğinde yaşamın bizzat kendisidir. Geçmişten ‘şimdiaradalığı’na taşınan girdi, yaşamıanlamlandıranöykü üzerinden, bir çıktı olarak geleceği kovalayacak ve bu eylem üzerinde insanı şekillendirecektir. İnsan ara(f) dalığın sakinidir; onu ‘özne’ yapan, bu hâlin farkındalığı ve ara(f)dalığının öyküsünü arıyor ve bu arayış içinde beri dünyadan, öteye doğru, aşkın’a hareket hâlinde olmasıdır. Anlam, öyküselliğinde ötede çatılır; mânâ ‘öte’den ‘beri’ye yüklenir. Ara(f)dalıklar bu farkındalığın ve ‘öte’ye doğru devinimin öykülerinin izini sürürüyor. n Arada oluş, kurtulunması gereken ârızî bir durum mu, yoksa insana özel bir aşkınlık mı? n İnsan aradalıklarda yaşar. Uzayvezaman koordinatında, anlar ve haller arasında hep bir geçiştedir. Her varlık için özellikle canlı varlıklar için bu aradalık hâli mevcuttur ancak insan için kendinin ve zamanın derin farkındalığında yakıcı önemdedir; zira ‘insanaradalığı’ doğa tarafından doldurulmaz; hayvanda içkin olan aradalığın bilgisinden yoksundur. O, bu bilgiyi aşkın’da, berinin ötesinde, mânâda kurgular. Aradalık içkindir; farkındalığı aşkın’ı müjdeler. “PSİKOTERAPİNİN İŞLEVİ KAPALI MİTLERİ AÇMASINDADIR” n Kitabın içeriğinde hikâye olgusunun özel yeri var. >> 12 29 Haziran 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle