02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

STEPHEN KING’İN “BILL HODGES ÜÇLEMESİ” ÜZERİNE Son hesaplaşma: ‘Son Nöbet’ Stephen King’in “Bay Mercedes” ile başlayan “Kim Bulduysa Onundur” ile devam eden ‘Bill Hodges Üçlemesi’, “Son Nöbet” ile nihayet tamamlandı. Romanda, ilk kitabın sonuna dönülüyor: Hodges ve Hardsfield arasındaki savaş yeniden başlıyor ve artık kesin bir son okurları bekliyor. aylin keser K orkugerilim türünün yaşayan en büyük ustası olarak bilinen Stephen King’in polisiyegerilim türündeki romanları Bay Mercedes ve Kim Bulduysa Onundur’un ardından Son Nöbet de nihayet yayımlandı ve üçleme tamamlandı. Emekli polis Bill Hodges’un psikopat bir katilin izini sürdüğü üçleme, anlatıcı Stephen King olunca klasik kaçmakovalama hikâyelerinden daha fazlasını içeriyor. Yazar, korkugerilim romanlarındaki kendine has üslubunu, tema zenginliğini, karakter seçimini ve bu türün diğer karakteristik özelliklerini polisiye romana yedirerek tür içinde özgün bir roman dizisi ortaya koyuyor. Üçlemenin ilk kitabı olan Bay Mercedes’te, çalıntı bir Mercedes ile yüzlerce kişinin arasına girip bir toplu katliamın sorumlusu olan Brady Hardsfield ve onu yakalayıp adalete teslim etmek isteyen emekli polis Bill Hodges’un savaşını okumuştuk. İkinci bir toplu katliam girişiminde başından vurularak yaralansa da Hardsfield’ın henüz ölüme yakın olmadığını ve “adaletin yerini bulacağını” düşünmek için erken olduğunu hissettirmişti King. İkinci roman Kim Bulduysa Onundur’da ise Hardsfield, yattığı Beyin Travmaları Kliniği’nde varlığını sık sık duyursa da bir yan hikâye öğesi olarak yer almıştı romanda. Hardsfield’ın Mercedes’le yaptığı katliamda yaralı olarak kurtulan bir aileyi, özellikle de ailenin küçük bireyi Pete Saubers’i ve yine bir psikopat katil olan Morris Bellamy’yi romanın odağına alan King, bu romanıyla üçlemenin hem karakterler hem tema hem de olay örgüsü açısından derinlik kazanmasını amaçlamış gibi görünüyor. Stephen King Roman, yazar John Rothstein’i öldüren saplantılı bir okurun (Bellamy), içi roman taslaklarından oluşan onlarca defterle dolu bir bavulun ve bunun etrafında sürekli yükselen bir gerilimin hikâyesi. Bu ay okurla buluşan üçlemenin sonuncu kitabı Son Nöbet’te de ilk kitabın sonunda, kaldığımız yere dönüyoruz: Hodges ve Hardsfield arasındaki savaş yeniden başlıyor ve okur da biliyor ki artık kesin bir son bizi bekliyor. HARDSFIELD VE HODGES SAVAŞI SÜRÜYOR Hardsfield, başından ağır bir yara alsa da yaşam belirtileri göstermeye devam ediyor. Her ne kadar bir hastanenin 217 numaralı odasında konuşamadan ve hiçbir uzvunu kımıldatamadan yatıyor olsa da zekice kurguladığı cinayet planları tıkır tıkır işliyor: Hardsfield, başına aldığı o sert darbeden sonra beyninde meydana gelen değişikliklerle nesneler üzerinde hâkimiyet kurabildiğini fark eder. Sonrasında ise insanlar üzerinde... Aradan geçen birkaç yılın ardından bir gün, Hardsfield’ın o ünlü Mercedes’le gerçekleştirdiği City Center katliamından ağır yaralı kurtulan Martine Stover ile annesi evinde ölü bulunur. Göründüğü kadarıyla bu bir cinayet değil intihardır. Evde bulunan bir tablet ve yere çizilen Z harfine anlam veremeyen Bill Hodges ve Holly Gibney bu tuhaf olayın peşine düşer. Bu esnada Hardsfield’la dolaylı da olsa bir bağı olan insanların teker teker ölmesi ve her ölümün ardından Zappit markalı o tabletin çıkması olayları daha gizemli hale ge tirir. Hodges, Zappit’lerle ve içindeki tuhaf balık oyunuyla Hardsfield’ın bir ilişkisi olduğunu düşünür; fakat nasıl? Roman iki ana karakterin gözünden ele alınıyor: Hardsfield ve Hodges. İkisinin de birbiriyle ilgili yarım kalan bir işi var ve tek amaçları bu işi tamamlamak. Birbirine düşmanı olarak çizilen bu iki karakteri yan yana getiren de aslında birbirlerini yok etmeye yönelik hırsları ve kaybedecek bir şeylerinin olmayışı. İkisinin de sorunlu bir geçmişi var: Hodges, ailesi dağılmış, emekli, düzensiz beslenen, zamanında intihara meyilli olmuş bir polis ve üstelik şimdi ağır hasta. Hardsfield ise icatları hiçbir zaman dikkate alınmamış bir teknoloji dehası, çocukluğunda cinsel istismara uğramış ve kardeşini öldürmüş asosyal bir karakter ve o da artık bir bitki gibi yaşıyor. Bu nihai savaşın sonunda belli ki ikisinden biri kaybedecek. Ama hangisi? KÖTÜLÜĞÜN VE KORKUNUN YAZARI “Bill Hodges Üçlemesi” üzerinden Stephen King’in romancılığıyla ilgili de bir şeyler söylemek gerek. Bu üç romanında da görüleceği gibi King, edebiyat tarihinde iz bırakan her büyük yazar gibi, karakterlerini sınıfsalkültürel ilişkiler ağı içerisinde resmeder; roman kişileri, yaşadığı toplumsalpolitik gerçeklikten yalıtılmış değil. Onun romanlarında Amerikan toplumsal yapısı ve zihniyet dünyasına dair çözümleme yapmaya olanak sunacak çokça malzeme bulabiliriz. Fakat yine de King’in önceliği, insanın karanlık dehlizlerinde gezintiye çıkmak. Kendi sözleriyle “Bunlar, içinde kötü rüyaların gizlendiği; gözünüzün uyku tutmadığı gecelerde, kapadığınıza emin olduğunuz hâlde, ‘Odanın kapısı neden açık?’ diye merak ettiğiniz zamanlarda aklınıza takılan hikâyelerdir.” Korkugerilim yazarlarına atfedilen, “üstünkörü karakterler çizip romanı ilgi çekici hikâyeler ve etkileyici kurguyla kurtarma” eleştirisinden tamamen muaf King. Karakterlerinin derinlikli çözümlemelerini yapar. Zaafları, saplantıları, kötücül yanlarına ayna tutar. Romanlarında en çok üzerinde durduğu temalar işte bu çözümlemelerden yola çıkar. Söz konusu üçlemede, gerek Hardsfield gerek Morris Bellamy karakterlerinde ve bunlar üzerinden incelikle işlediği tema zenginliğinde de açıkça görürüz bunu. King’de en belirgin temalarından biri kötülüktür. Son Nöbet ve önceki romanlarında da karşımıza çıkan temel tematik öğelerden biri bu. Ömer Türkeş’in dediği gibi Stephen King, “Kötülüğü temel bir gerçeklik olarak ele alır. Dünyanın hamurundaki bir şeymişçesine yani... Ona karşı mücadele edilebilir, edilmesi gerekir ama tamamen yenilmesi imkânsızdır. İnsan türü günah işlemeye, kötülük yapmaya devam ederek onu besler çünkü.” Bunu öyle gerçekçi bir zeminde ele alır ki hikâye ettiği gerçeküstü öğeler inandırıcılıklarından hiçbir şey kaybetmez. Değinmeden geçmeyelim; kötülüğün yanı sıra korku da Stephen King romancılığının temel yapı taşlarından biri olarak çıkar karşımıza. İnsanların en büyük zaafı olan korkuya dokunur King. İnsanın en derin korkularını eline alır, inceler, sonra da karşımıza geçip bize bir hikâye anlatarak onunla yüzleşmemizi sağlar. Korkularımız karşısında nasıl davrandığımız, seçimlerimiz, tercihlerimiz, kişiliklerimizde saklı kalmış özelliklerimiz böylece açığa çıkar. King, korkuyu ele alırken de insanı yaşadığı toplumdan kopuk bir varlık olarak değerlendirmez. Bu endişelerin başında ise gerçekliğimizle yüzleşme endişesi gelir. Bizi koltuklarımızda rahatsız eden şey de budur aslında ya da sonunda rahatlatan... Buradan hareketle korku ve gerilim romanlarının (ve içinde yer alan çeşitli cinayet öykülerinin) bu kadar rağbet görmesinin sebebini buna bağlayabiliriz. Hardsfield’ın Hodges’a yazdığı mektuptaki şu cümleler de bunu doğrular nitelikte: “Bence yaptığımı yapmaktan hoşlanacak sayısız insan var, bu yüzden işkence ve uzuvların koparılması gibi konuları işleyen kitaplar, filmler (ve hatta günümüzde diziler bile öyle) her geçen gün daha fazla ilgi görüyor. Benimle o insanlar arasındaki tek fark, onların hayal ettiklerini gerçekten yapmış olmam.” n Son Nöbet / Stephen King / Çeviren: Esat Ören / Altın Kitaplar / 376 s. 8 25 Mayıs 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle