Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                ÖYKÜDENLİK... msaslankara@hotmail.com.tr www.sadikaslankara.com  Roman dürbünündeki düşmeden “iyilik meleği” doktorun erdemiyle CHPDP arasındaki ayrışmaçatış  hayat; yeniden...  malara bir yatıştırıcı bakış, bugün de gereksinilen… ATTİL ŞENKON;  “TELEF”  Attilâ Şenkon, yukarıdaki  iki roman evreninde kendi  sine geniş yer bulan, kökleri  Her roman sanki birer çiçek dürbününden bakılıyorcasına hüner sergiliyor aslında. Geçmişten güne yaşananlara, bu dürbün  çok daha eskilere giden, artık süreç içinde “faili meçhul / meşhur” hâline gelen, baskıcı toplumzalim devlet erki  den bakmak, hem ıraksal hem yakınsal mercekle ama roman gözüyle olguları değerlendirmek ufuk gelişti  karşısında kendi varlığını, konumunu korumak için didinen bireye yöneliyor son yapıtında: Telef (İletişim, 2017). Bugün  rici bir eylem kuşkusuz…  de olanca acısıyla yaşadığımız, “Cumartesi Anneleri”yle bütün ötekilerin yitirdiği  K imileri izleksel, biçemsel, kurgusal örtüşmeler sergileyip karakter, evren benzeşmeleri gösterse de her roman elbette biricik… Yapıtları birlikte “Kitaplar Adası”nda değerlendirmek, niteliklerini hafifseyip onları kıyıya atmak, herhangi toptancı yaklaşıma gerekçe döşemek anlamında alınmamalı. Gelin birkaç roman eşliğinde, yaşayıp süpürdüğümüz şu hayatı altüst etmeye girişelim bir kez daha.  yeniden düşündürüyor insanı. Alabildiğine etkileyici, hüzünlü, lirik bir şiir Hamdi Koç’un anlatısı…  oğullara, kocalara, kardeşlere yönelik bir roman mı, öykü mü, masal mı demeliyim kitap için, bilemedim. Belki böyle tek bir türün ürünüymüş gibi görmek yerine bütün bunların bir bileşkesi gözüyle de bakılabilir yapıta. Şöyle demek daha doğru belki: Diliyle masal, kapsanık biçemiyle öykü, kapsayıcı bütünlüğüyle roman. Attilâ’nın tek kitapla yakaladığı üç tür kuş deyip toparlayalım öyleyse. O, öyküde ya da romanda nerelere geldiğini de gösteriyor bizlere. Nitekim yazar, dilsel, tinsel duyarlıklarla ördüğü, tenselmaddesel cevher külçesi hâlinde insanın önüne döktüğü bu ma  HAMDİ KOÇ; “YALNIZ KALDINIZ, PEYAMİ BEY!” Hamdi Koç, Yalnız Kaldınız, Peyami Bey! (Can, 2017) adlı romanında, kendisinden dönüştürerek yapılandırdığı anlatıcı yazar karakteriyle tanıştırıyor okuru. Yazarımızın, kırkındaki kurgu kişisi anlatıcı, evini, karısını terk ettiği dönemde Beyoğlu’nun izbe bir sokağında öldürülmek üzereyken romanlarında yer açtığı, kendisinden yaşamöyküsünü yazmasını isteyen Peyami Safa’nın ruhu tarafından yönlendirilir. Ölümle yaşam arasında gi  GÖNÜL ÇATALCALI; “EŞİKTEKİLER” Gönül Çatalcalı, Eşiktekiler (Tekin, 2017) adlı ikinci romanında Doktor Nusret aracılığıyla sözümona demokrasiye geçildiği söylenen döneme bir kasaba yaşamının penceresinden bakmaya girişiyor. Anadolu taşrası gerçekliği açısından önemsediğim yapıta ileride yeniden döneceğimi söyleyeyim şuracıkta. 1920’lerdeki Çalıkuşu’nun Feride’sinden 1950’lerdeki uzak benzeri Nusret’e ulanırken en azından otuz beş yıl sonra  salları, kendi duyarlık sınırları dışına çıkarıp taşırmadan, ağızdan ağza söylenen, kulaktan kulağa yayılan, gözden göze kayan bir söylene dönüştürüp bir masal atası havasında bin duyarlıkla çiçekleyip öyle getiriyor okur önüne. Ne diyor sonunda Şenkon: “Kulaktan kulağa, dilden dile aktarılsın masallar./ Çoğalsın, yayılsınlar./ Masallar ders olsun,/ masallar örnek,/ masallar sonsuz…/ Çünkü;/ hatırladığımız kadar güçlü/ unuttuğumuz kadar suçluyuz.” YASER BEREKETOĞLU;  dip gelen yazar, enikonu yarılma hâlinde bireysel erdemtoplumsal yaşam çatış  “UGARİT’TE SON / BAHAR”  bir yandan kendisini bu duruma düşü  masına bakıyoruz bir kez daha roman  İki şiir kitabından sonra Yaser Bere  renlerin peşine takılır öte yandan yazının eşliğinde. Nusret, yaşadığı aşk tutku  ketoğlu, bir ilk romanla geliyor: Ugarit’te  bilincini deşici tutumla yazarlık üzerine,  suna karşın ahlaksal açıdan kendisine  Son/ Bahar (Kurgu Kültür Merkezi, 2017).  yaşam, ölüm, aşk temelinde ileri geri  yakıştıramadığı baba cenderesine isyan Yazarın farklı kaynaklardan aktarılarla ka  düşünce gevişleriyle, sıçrayışlarla afo  edecek, yakın arkadaşının esinlemesiyle leme aldığı “Önsöz”ündeki şu bilgiyi pay  rizmalar üretir. Üstelik farklı bir yazıma  İstanbul’u bırakıp soluğu bir Ege kasa  laşalım ilkin: “Günümüzde RasŞamra  yaslanarak…  basında alacaktır. Erdemin sürekli sınav olarak bilinen Ugarit kenti adı ilk olarak  Hamdi Koç, bugün yaşananlara ayna  dan geçirildiği, yer yer göz yaşartıcı hab Ebla arşivleri, Tellel Amarna mektupları  tutarken, Peyami Safa aracılığıyla onun  beler eşliğinde insanda sıcacık okuma  ve Boğazköy’de ortaya çıkarılan Hitit ya  dönemindeki karmaşalı çatışmayı da  arzusu uyandıran romanın, artalanıyla bir zılı belgelerinde görülmüştür. RasŞamra  anakronik bir yapılandırmayla gözler  açıdan “kadın anlatısı” olduğu gerçeği  höyüğü 1929’da bir rastlantı sonucu keş  önüne sermeye girişir böylece. Bütün  nin de altını çizebiliriz bu arada.  fedilmiştir” (7). Bu yönde görsellerle de  sel anlamda bakıldığında çokluluğa sırt  Gerek kasaba yaşamı gerekse buna  desteklemiş yazar kitabını.  dönülmüş çoğunlukçu bir şiddet, baskı  dayalı kültürel değerler yönünden çok  Roman, yan öykülerinde bireyle dev  vardır yaşananlarda. Buyurgana boyun  zengin açılım getiren yapıt, “Ah kim bilir lettoplum çatışmasının örneklerini getiri  eğen, hoşgörüye kapalı bir toplumsal  daha neleri atlamışım bu hayatta” (96) ,  yor aslında. Yine baskı, şiddet karşısında  yapı ur hâlinde kaplamıştır her yanı…  “Hayata ve insana dair bütün meseleler  bireysel dikleniş gözlüyoruz ötekilerdeki  Roman, 1940’ların, 1950’lerin baskıcı  için görüş zaviyemi tekrar ayarlamalıyım” gibi. Yazarın kısa tümceli kısa bölümler  toplumunu anıştırırken yanı sıra bugün  diyerek “yeni bir sayfa” açma kararlılığı  hâlinde yapılandırdığı roman, sağladığı  yaşatılanlara da kendi dürbününden bak gösteren Nusret’e odaklıyor okuru (183). okuma kışkırtısıyla dinamizme kavuşur  mamızı sağlıyor aynı zamanda. Nefes ne Onun gözünden bugüne âdeta ayna tu  ken bilgilendirmeye dönük tutumuyla da  fese okunan bu fantastik roman yeniden tuyor da denebilir. Herhangi yinelemeye bir ölçüde pürüzleniyor. n  Belma Fırat; “Kuyuda”… B elma Fırat, ikinci öykü kitabıyla geliyor okur önüne: Kuyuda (NotaBene, 2016). Ciddiye alınması gereken, adı gibi okuru derinlere çeken koygun dokulu öykülerden oluşan bir demet bu… Kaldı ki herhangi romanda karşımıza çıkan acılar, öykülerde daha farklı etkilerin önünü açıyor denebilir. Yazar soyutlayım, dönüştürüm bağlamında yansıttığı doluluk, sıkılıkla dikkati çekiyor bu öykülerde. Belki bir çalım denemeye yaklaşmış göründüğü yerler yok değil Fırat’ın ama bunları öyküden uzaklaştırmayı başarması üzerinde de durulabilir pekâlâ. Ne ki düşünsel yoğunluk denli denemenin sorgulayıcı dili, mantığı yine de su yüzüne çıkabiliyor zaman zaman. Kaldı ki yazar, zaten öykü evrenleriyle karakterlerini antikçağ verileri kadar söylenleriyle de bütünlüyor. Farklı açılımları, biçem oyunlarıyla siyasal öykücülüğümüzü renklendirip zenginleştirdiği görülüyor aynı zamanda Belma’nın. Bana göre kadına dönük bakışıyla, cinsellikle ilgili toplumsal ikiyüzlülüğü sergileyişiyle de önemli bir imza. Kuyuda’ki öykülerle Belma Fırat’ı tanımaktan mutlu olduğumu söyleyebilirim gönül rahatlığıyla. www.sadikaslankara.com sitesindeki “Edebiyat” ana başlığında, “Öykü Çilingiri”yle “Yaratıcı Yazarlık” ara başlıkları altında, Hamdi Koç’la Belma Fırat’ın metinlerinden kalkarak oluşturduğum kimi ipuçlarına dayalı yazılar bulunduğunu haber vereyim. “Öykü Kürsüsü”nde gençlerin öyküleriyle bunlara dönük değerlendirmelerimin yer aldığını da. n  18 25 Mayıs 2017  KItap   
            
    
