02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BYUNGCHUL HAN’DAN “ŞEFFAFLIK TOPLUMU” Saydamlığın şiddeti “Şeffaflık, gerçekten olumlu ve yararlı bir şey mi?” sorusundan hareket eden Güney Koreli felsefeci ve kültür kuramcısı ByungChul Han, daha önceki incelemelerinde yaptığı gibi meseleye şüpheyle yaklaşıp gözümüzün önünde gizlenen gerçeklerin peşine düşüyor “Şeffaflık Toplumu”nda da. Han, kendisini şeffaflık toplumuna gönüllü olarak teslim edenlerin, “hem kurban hem de fail hâline geldiğini” söylüyor. alİ bulunmaz [email protected] İ nsanın üstüne gelen günlük koşuşturmalara, politikanın ve poltikacıların gürültüsü de eklenince “tadından yenmez” bir hayatın ortasında buluyoruz kendimizi. Üstelik hızla akan zaman ve süratle ulaşılmak istenen bilgi, bizi neredeyse 7/24 ayakta kalmaya, selde debelenmeye itiyor. Bu ortamda hepimiz, her an ve ilgili ilgisiz herkesle iletişim kurmaya zorlanıyoruz veya kendimizi buna mecbur hissediyoruz. Hiçbir şeyden geri kalmama isteği ve her şeyi hemen bilme dürtüsü, bu iletişim “ihtiyacını” besliyor hatta bizi bu anlamda biraz obezleştiriyor. Bilmenin, haber akışının membaında bulunmanın ve bu yoldaki üretkenliğin olmazsa olmazı ise şeffaflık gibi görünüyor. Bilgi bağlamında muammayı yok etmenin, yabancı bir şeyle karşılaşmamanın ve tetikte kalışımızın ödülü hâline gelen şeffaflık, gerçekten olumlu ve yararlı bir şey mi? Güney Koreli felsefeci ve kültür kuramcısı ByungChul Han, bu sorudan hareket edip daha önceki kitaplarında yaptığı gibi meseleye şüpheyle yaklaşarak gözümü zün önünde gizlenen gerçeklerin peşine düşüyor Şeffaflık Toplumu’nda. “İNSANIN IŞIKLANDIRILMASI” Günümüzün geçerli paradigması demeyelim ama mevcut sistemi, üretimtüketim dengesizliği, daha hızlı ve daha çok bilgi, mümkün olduğunca açık gibi görünen veya en azından kâğıt üstünde kaynağı sağlam bilgiye dayanıyor. Dolayısıyla sınırsızlığın ve engelsizliğin hâkim olduğu söylenen yaşamımızda şeffaflık, Han’a göre hayati bir eylem ve kavram. Gelgelelim, her şey ve herkes saydamlaştığında ortaya çıkanın özgürlük olmadığını söyleyen Han, aksine örtülü veya açık şiddetin bizi kuşattığını hatırlatıyor. Başka bir deyişle bütünüyle saydam olan, aslında görünmez ve katı sınırların varlığına işaret ediyor. Bunu, durmaksızın işletilen denetim mekanizması diye açıklayan yazar, şeffaflığın, eşzamanlı ve birörnek hâle gelen yaşamda egemen sistemi sabitleştirdiğini belirtiyor. Peki, bu ne demek? Han’a göre hepimiz dijital panoptikona hapsolmuş durumdayız; iletişim ve bilgiye erişimde her türlü engelin ve sınırın kaldırılması, aynı zamanda toplumu daha kolay hizaya sokmayı sağlıyor. Yani bildiğimizi ve özgür olduğumuzu zannederken pek de kolay fark edemediğimiz şekilde denetim çarkına giriyoruz. Tüm bildiklerimizi ve kişisel bilgilerimizi, şeffaflık havuzuna gönülllü olarak aktararak bu sürece bizzat katkı sunuyoruz. Vitrinde olmak uğruna kendimizi saydamlaştırıp mahrem alanlarımızı çabucak daralttığımızı ve şeffaflık totalitarizmine kurban olduğumuzu söylüyor Han. Bir nehrin, yatağındaki taşları zamanla pürüzsüzleştirmesi gibi şeffaflık toplumu ve söylemi de hayatımızdaki her şeyi çıkıntılarından arındırarak “olumlu hâle” getiriyor. Han’a göre insanın iletişim ve üretim akıntısına kapılıp eylemlerinin “işlemsel” olabilmesi için bu şart. Yani hiçbir aksaklık kabul etmeyen hayata katılmanın yolu, oyunu kuralına göre oynamaktan geçiyor. Bu da aynılaşma, ederinin belli olması, pornografikleşme ve tekilliğin ortadan kalkması demek. Şeffaf iletişim, aynıların birbiriyle temas etmesine dönüşürken yabancıları dışlıyor ve toplumun hizaya sokulması için gerekli ortamı sağlayarak mekanize kalabalıklar yaratılmasının önünü açıyor: “Şeffaflık zorlaması, insanı bizzat sistemin işlevsel bir öğesi düzeyine indirir. Şeffaflığın şiddeti buradadır.” Han, hepimizin üstüne gelen bu duruma “insanın ışıklandırılması” diyor. Kendimizle ve başkalarıyla aramızdaki mesafeyi bu ışıklandırma sayesinde kapatarak benliğimizi tüketime sunarız. Bu şekilde kurduğumuz şeffaf ilişkiler ise çekicilikten yoksun ve ölüdür Han’a göre. Yazarın gönderme yaptığı açıklık, sırları ve özel alanları yıkıp geçer; pornografik ve hesaba dayalı yaşamı öngörüp gözün, sistem dışındakileri seçebilme yetisine ket vurur. Yanlış olanı ortaya koyarak kendisini var eden hakikat silikleşir ve Han’ın, olumluluk toplumunun en önemli özelliklerinden biri dediği “beğenme” öne çıkar. Beğenmek için görünmek, görünmek içinse teşhir etmek gerekir ki Han, artık herkesin kendisini ortalığa dökme yarışına girdiğini söylüyor: “Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir, her şey sergi değeriyle ölçülür.” İfşa etmenin dayanılmazlığı, şeffaflık dayatmasının kaçınılmaz sonucu olarak karşımıza çıkar. Böylece kendisini tüketime açan birey, Han’a göre diğer her şeyle birlikte “özgürlüğünü feda eder.” NOBRAN BİR ŞİMDİ Han, anlamdan yoksunluğu beraberinde getirdiğini söylediği şeffaflığın, yarattığı simetriyi bir takıntıya dönüştürdüğünü anımsatır. Üretim ve tüketim her şeyin önüne geçtiğinde, anlam kaygısı ötelenir ve mutlak düzenin hâkim olması için insan tüm gücüyle çalışır. Zarafetin, pornografik şeffaflığa kurban edildiği ortamda, dolambaçlı veya dolaylı hiçbir şeyin yer almayışından dem vuran Han, hedefe yönelik eylemin esas alındığı saydam hayatın, bedeni ve beyni salt bir et olarak gördüğünü not eder. Bunun varacağı nokta ise dokunsal ve bulaşıcı etkisiyle “kültürden arınma”dır; her şey anlamdan sıyrılarak reklamvâri heyecan uyandıran bir gösteriye dönüşür. Han’a göre şeffaflaştırılan ve yalnızca bir gösteriye indirgenip tutku fakiri hâline getirilen hayatta, düşünme devre dışı bırakılırken hafıza da sıfırlanır. Artık bu yaşamda müstehcen bir iletişim hüküm sürmeye başlar, tarih bilincinden yoksun kişi, Han’ın deyişiyle ne unutabilir ne de hatırlayabilir. Dolayısıyla şeffaflık toplumunun cenderesindeki insan, nobran bir şimdinin emir komutasına girer. Han, şeffaflığın baskın çıktığı ortamda herkesin kendisi gibi olanla karşılaştığını, kendinden uzaklaşmış narsistlerin etrafı kapladığını ve bu nedenle varlığın sınırlarının bulanıklaştığını ifade ediyor: Başkasıyla yüzleşmenin sonucunda doğan deneyim yitip gidince en tepeye oynayanlardan oluşan toplumda, narsist öznenin bunalıma sürüklenmesi işten bile değil. En ufak boşluk barındırmayan ve her noktası “bilgi” bombardımanına tutulan böylesi bir ortamda hakikat, gösterilen resmin ardına itilirken kişiler de bitkisel hayatta tutulur. Yaratılan dijital rüzgârla dikkatini, yaptığı işe vermesi sağlanan bireyden en yüksek kâr elde etme amaçlanır. Han, bu şekilde yepyeni bir panoptikon kurulup denetim mekanizması geliştirildiğini söyler. Bu denetimin lokomotifi olan hiperiletişim, pompaladığı teşhircilikle kişiyi, herkesin herkesi kontrol ettiği panoptik pazara sürer. Şeffaflık, git gide herkesin gözünü birbirinin üzerinde gezdirdiği bir edime dönüşürken eylemde bulunma özgürlüğü can çekişir ve aynı hizaya gelen, birbirini performansla ölçen ya da değerlendiren insanlar belirir. Han’ın dediği gibi kendisini şeffaflık toplumuna gönüllü olarak teslim eden herkes, “hem kurban hem de fail hâline gelir, özgürlüğün diyalektiği işte budur; özgürlük kontroldür.” n Şeffaflık Toplumu / ByungChul Han / Çeviren: Haluk Barışcan / Metis Yayınları / 84 s. 14 25 Mayıs 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle