Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NURER UĞURLU’DAN “HANIM AĞA” Şaanşıırrtoıcmı bainr Nurer Uğurlu’nun “Hanım Ağa” anıromanı ustalıklı geçişleri ile Adana üzerinden, yirminci yüzyıl başlarından yirmi birinci yüzyıl ortalarına kadar gelişen ve büyüyen Türkiye kapitalizminin simgesini ele alıyor. ŞÜkran soner T arihî gelişmelerin taraflarının çok sayıda yazılı belgesinin, anılar ve tanıklıklarla da destekleyerek beliren sonuçlarını, ‘İşte Türk kapitalizminin Adana odaklı oluşumundan çıkanlar;’ diye sunmak olanaksız gibi. Nurer Uğurlu bunun bilincinde olarak anıroman yazmayı seçmiş olmalı. Uğurlu Adana’da yaşamış, uzun yıllar gazetecilik yapmış. ‘Usta tarihçi’ denebilecek tarafların tarihî belge, anı ve yazışmalarını tanıklık ve anılarla buluşturmuş. Çıkan sonuçları da okurla “Hanım Ağa”da paylaşmayı yeğlemiş. Bu nedenle kitabın kapağında yer alan bilgileri okurla paylaşmak gerek... “Hanım Ağa, yirminci birinci yüzyıl başlarında, dünyanın en zengin yüz kadınından biridir. Bu anlatı, onun yaşam öyküsü değildir.” “Zaferin ilk günlerinde yeni devletin ekonomik ve toplumsal yaşamına düzen verecek ilklerin bulunmasına çalışıldı. Boş kalan toprakların, Anadolu köylüsüne dağılması, Rum ve Ermenilerin bırakıp gittiği fabrikaların savaşın ağır yükünü çekmiş halk ortaklarına verilmesi, şehit ailelerine öncelikler tanınması, yeni ekonomik ve toplumsal örgütlendirmede Anadolu’nun ağırlığını artırması gibi idealist sorunlar, çoğu insanı şaşırtan bir sonuç yarattı. Anadolu, İstanbul ve İzmir ticaret ve sanayi çevrelerinin ayrılmaz, parçalanamaz bir bütün olduğu savunuldu. Örgütsüz ve hazırlıksız bir ülkede ekonomik güç parçalanamaz, sonunun nereye varacağı bilinmeyen bir serüvene atılmazdı. Fabrikalar, çiftlikler, iş yerleri, makineler onları işletebilecek ve kullanabilecek ellere verilmeliydi. Ancak bu şekilde üretim ve verim artırılabilirdi. Ayrıca bu eller, zaferin kazanılmasında da en büyük yükü taşımayı bilmişti. Eğer ortada bir ganimet varsa ki var, bu, zaferi kazanan ve ona destek olanların hakkı sayılmalıydı. Hanım Ağa, yirminci yüzyıl başlarından yirmi birinci yüzyıl ortalarına kadar gelişen ve büyüyen Türkiye kapitalizminin odak noktası ve simgesi.” Adana’nın Nurer Uğurlu tarafından Adana: Türkiye kapitalizminin gelişim simgesi Hanım Ağa’nın ilk cildinde, bir sanayi şehri olmaya yönelen Adana’nın toplumsal görünümü verilip ekonomik ve siyasal sorunları yansıtılıyor. NURER UĞURLU H anım Ağa, şimdiden kaç cilt tutacağını bilmediğim, 1918’den 2018’e kadar gelişen ve büyüyen Türkiye kapitalizminin “ırmak” anlatımı olacak. Kitabın ilk cildinde Birinci Dünya Savaşı sonrası, Güney ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Fransızlar tarafından işgali ve bu eyleme karşı (Adana, Tarsus, Mersin, Maraş, Antep ve Urfa) verilen Kurtuluş Savaşı anlatılıyor. Kurtuluştan sonra daha önce bu topraklarda yaşayan Ermeni ve Rum gibi azınlıkların gitmesi, topraklarının ve Nurer Uğurlu’nun Adana’da gazetecilik yaptığı yıllardan. işyerlerinin (imalâthane ve fabrikaların) Millî Emlak’a geçmesi veriliyor. Bölge halkının büyük çoğunluğu Toros Dağları’nda göçebe bir yaşam sürerken hayvancılık yapıyor, şehir yaşamından uzak duruyor. Azınlıklardan kalan ova topraklarına ve işyerlerine ilgi göstermeyen yerli halkın yerine devlet, Orta Anadolu insanını bu bereketli topraklara çekme yargısına varır. İktisat Vekili Celâl (Bayar) Bey, 1921’de Kayseri Milletvekili Nuh Naci (Yazgan) Bey’e şunları söyler: “Adana’ya gidin, toprakları ve fabrikaları Millî Emlâk’tan teslim alın. İşleyin, çalıştırın. Devlet size ne olanaklar sağlıyor görün. Size uygun gelecek koşullar nedir, araştırın. Sonra karşı karşıya gelelim, uzun vade içinde bu toprakların, fabrikaların mülkiyetini size devredelim!.. Güvendiğiniz başka Kayserlileri de götürün. Devlet size olanaklar gösteriyor, yardım sözü veriyor. İşlemeyen çarkları döndürün!..” Celâl (Bayar) Bey’den bu güvenceyi alan Kayseri Milletvekili Nuh Naci (Yazgan) Bey, 1924’te milletvekilliğinden istifa ederek Adana’ya gider. Yanına topladığı birkaç iş adamı Kayserli arkadaşıyla Millî Emlak’tan Ermenilerden kalan Simyonoğlu pamuk ve çırçır fabrikasını yirmi beş yıl ödemeli çok ucuz fiyata alır, adını Millî Mensucat Fabrikası’na çevirir. Bin kadar işçi çalıştıran Millî Mensucat Fabrikası, Adana’nın sosyal ve ekonomik yaşamını yapısal olarak değiştirir. Şehir tarımla birlikte sanayinin de geliştiği örnek bir yer olur. Hanım Ağa’nın birinci cildinde, bu gelişmeler anlatılırken bir sanayi şehri olmaya yönelen Adana’nın toplumsal görünümü verilip ekonomik ve siyasal sorunları yansıtılıyor. Kitabın ikinci cildinde, Adana’dan yola çıkarak Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal gelişmesi, Cumhuriyet yönetiminin yaşadığı siyasal sıkıntılar, zorluklar ve çekişmeler anlatılırken Türk Devrimi’nin aşamaları gerçekçi bir anlatımla dile getirilmeye çalışılıyor. Kitaplarda Adana, Türkiye kapitalizminin gelişim simgesi olarak veriliyor. n Türkiye kapitalizminin simgesi olarak seçilmesine gelince... Uğurlu’nun özelinde bölgenin insanı, gazetecisi bire bir tanıklıklarının da payı olmalı. Yine de bu anlamlı verileri eklemeliyiz: “Dünya savaşından önce modern tarım araçları ilk kez Adana ve İzmir’de görülmüştür. 1924 Yazı’nda yüzden çok Fordson traktörü yalnız pamuk ambarı Adana’da satılmıştır. Bir yıl önce aynı bölgede satılan sayısı yirmi beş, 1922’de üçtü. Savaştan önce hiç satılmamıştı...” HIZLI BİR PALAZLANIŞ Nurer Uğurlu’nun elli yılı Cumhuriyet ekseninde geçmiş. Profesyonel gazetecilik yaşamı, Cumhuriyet aydınlanması simgesi sayılabilecek renkli kişiliği ile dikkat çekmiş. Bilimin ve sanatın çok alanında birden ter dökmüş. Toplumsal yaşamın, güncel ve yaşamsal sorunlarıyla yoğrulmuş. En önemli şanslarından biri de Anadolu aydınlanmacısı insanlarla bir ömür boyu iç içe yaşamak... Hele yazar çizerlerinin geleneğinde, haftanın bir gününün Babıâli yokuşu tırmanılarak Cumhuriyet gazetesini ziyaret etmek, oradaki yazar çizerlerle buluşmak olduğu anımsanırsa... En son Orhan Erinç ile birlikte Gazeteciler Cemiyeti’nin Elif Naci’ye saygı söyleşisinde altı çizildiği üzere, sanat ve bilimin, toplumsal hayat ve sorunlarının odağında yaşayan Anadolu aydınlanmacılarının kimlik kardeşliği, ölçülemez gücüyle varlığını, her dönem toplumsal dinamiklerin dengelerinin oluşumunda göstermiştir. İtiraf ediyorum, onlardan biri olarak kaç yıldan bu yana tanıdığımı bilemediğim Uğurlu’nun Hanım Ağa anı romanını akıl almaz çekiciliğine karşın okumam çok zordu. İncelikli, ustalıklı geçişleri ile Adana üzerinden, yirminci yüzyıl başlarından yirmi birinci yüzyıl ortalarına kadar gelişen ve büyüyen Türkiye kapitalizminin simgesi, odak olmuş gelişmeleri, Sevr, Osmanlı’nın dağılışı, anlaşma hükmü olmadan yörenin Fransızlar tarafından işgali, ErmeniRum çete hareketleri, işgalci Fransız, Osmanlı, Mustafa Kemal Atatürk ve Anadolu direniş hareketleri, Ankara Meclis belgeleri, çatışmaların tarihî yazışmaları, hareketleri, göçler, ekonomik gelişmeleri, yöresel kimlik, isimleri üzerinden okuyup izlemek, benim gibi yöresel tarih gelişmelerine yabancı kalmış birisi için güç. Doğrusu bu kadar çok tarihî belge, yazılı kaynağın, tanıklıklardan alıntıları paylaşmaya kalkarsam kitabın genel bakışına da zarar verebileceğim, okuru yanıltabileceğim sonucuna vardım. Birebir benim gibi cehaletten okumakta zorlansanız da kendiniz için okumalı kendi vicdani sonuçlarınıza ulaşmalısınız. Benim yargımı paylaşmakta ısrarlı olanlar için dünyada benzerleri çok yaşanmış, ülkemizde de yaşanmış gerçeklikler, sermaye oluşumu kirlilikleri ile toplumsal, idealist yola çıkış arasındaki uçurumların benzeri ve aynası bir tablo. Yine de Adana özelinde, Türkiye’nin genelinden çok daha vahşi, kanlı, kirli gerçeklikler varmış gibi geldi. Feodal kültürün katkılarını bilemem ama bedel ödemenin, ödeyenlerin paylarının büyüklüğü ile çelişen, kanlı, bir o kadar kirli, hızlı palazlanma gerçeği var. n Hanım Ağa / Nurer Uğurlu / Örgün Yayınları / 648 s. 4 25 Mayıs 2017 KItap