Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> bir parçası vardır. On bir yaşında tahta çıkan ama annesi Kösem sultandan ancak dokuz yıl sonra iktidarı ele alan IV. Murad, tarihin en katı yasaklarını koymuş padişah olarak tütün, kahve ve içkiyi yasaklamıştı ama kendisi içkiye düşkünlüğü ile biliniyordu. Şimdi altmışlı yaşlarının sonundaki anlatıcıya doktoru yasaklıyordu sigara ve içkiyi. “Çoğu kez kendini yazdın; Dördüncü Murad’ı yazarken de kendini yazıyordun (...) Parçalanmış, ikiye bölünmüş kimlik. Birinde zalim, kıyıcı, Hammer ‘gaddar’ diyor; öbüründe, içte derin sızı, kendini yok etmek isteği.” SELİM İLERİ’NİN ŞİMDİSİ İleri’nin “şimdisi” içinde geçmişi barındıran, zengin bir andır. Yıllar öncesinden hatırladığı bir sahneyi anlatırken şimdiyi katar: “Hoş bir akşamüzeriydi, yaz, yaz sonu da olabilir, şimdiki zamanda o an”, “İnceden yağmur. Bu akşamınkine benzeyen”, “yine bir yaz akşamıydı...” Geçmişten koparmaz bugünü. Bugünü anlamlı kılan anılar birikimidir. Geçmişe bakışında hep nostalji hissedilir. Onun satırlarında geçmiş şimdiyi içinde barındırır, bu an yaşanan hep eskiden bir ânın gölgesini taşır. Bazen bir sohbeti, bir çiçeği, bir bahçeyi anımsarken bugünün cılızlığını da gözler önüne serer. Nostalji sadece kaybedilen eski dostlara değil bu romanda, özellikle kaybedilen gençliğe duyulan bir özlem. Bunlardan başka, tutkuyla yazmaya duyulan özlem de... Bezgin yazarın anlatıcının gençliğinde taşıdığı umuda özlem duyması aynı zamanda. Bütün bunlar bu ânın içindeki geçmiş. Şimdinin eksikliklerini hissettiren geçmiş. Geçmişin anlatımı bir bakıma da bugünün çirkinliğini örtmeye yarayan bir hayal dünyasıdır anlatıcı için. “Gençken, hayaller içindeyken; yaşayacağın son evin herhalde burası, burası son ev müzeye dönüştürüleceğine inanırdın, bir gün ‘büyük yazar’ olunca. Tümü de mahvolmuş yazar, şair müzelerini görmezden mi geliyordun?” Bugünün değerbilmezliği canını yakar, bu yüzden gizlenmek ister geçmişe. Ancak geçmiş sadece anlatıcıya çekici görünür. Kraliçe lakaplı yazar eski romanlarını beğenmez, okunmasını önemsemez. “‘Bir daha asla yayınlatmadım hiçbirini’ eski, gençlik romanlarını görünce ‘Nerden buldunuz yine?’ diye sorardı. Eski yıpranmış, bazan yaprakları kıvrık, deşik kitapları sahaflardan bulurdun; imzalamasını isterdin kraliçenin. Sonra sonra onu üzdüğünü fark ettin: Geçmişi anımsamak istemiyordu.” SELİM İLERİ’NİN GERÇEKLİĞİ Aktris de farklı hissetmiyor geçmişi: “Eski filmlerini seyrettiğinde neler hissettiğini sormuştun aktrise. Sorar sormaz pişman olmuştun. Kayıtsızdı, ‘Çekim günleri, yaşadıklarım, birçok şey hatırlanıyor.’ İç dünyasında da kayıtsız mıydı? Bazan ne kadar kötü oynamışım diye hayıflanıyorum’.” Belki de kimse geçmişi istemiyor, asıl istenen ilk heyecanları tekrar yaşayabilmek. Bilinçakışı yoluyla konudan konuya geçerken anlatıcı için dostları kadar kahramanlarının da önemli olduğunu anlarız. Sadece kendi kahramanları değil, tüm kurgusal karakterler gerçektir onun için. Çehov’un kahramanı Ivanov’un intiharı Virginia Woolf’unki kadar gerçektir. “İvanov öldü, dün gece rüyasını gördün, dün gece, önceki gece veya daha eskilerde. Belki de başka ölümlerle karıştırıyorsun. Karadüşlerin ölümlerle dolup taşıyor. Televizyonda seyrettiklerin kabuslarına sızıyor. İvanov öldü, canına kıydı.” Selim İleri’nin kurgusunda hep kurgu ile gerçeklik özellikle okuru şaşırtacak denli içiçe verilir. Dost bir yazarı anlatırken bakarsınız Huzur’un kahramanı Mümtaz’ı anlatarak devam eder. Nasıl şimdinin içinde geçmişi barındırabiliyorsa kurgunun içine de gerçeği saklar. Hatta belki bir adım ileri gidip gerçekten daha değerli olduğunu bile söyleyebiliriz kurgunun anlatıcı için. “Heathcliff’e kendine Catherine’e kendine, rüzgârın topraklarından söktüğü çançiçeklerine acımaktan sevmeyi unuttun.” SELİM İLERİ’NİN KADINLARI Sona Ermek’in kadınları, komşunun kızı ya da sokakta her gün rastlayabileceğimiz sıradanlıkta değil. Kraliçe ve Tanrıça gibi ulaşılması güç kadınları anlatıyor bu romanında İleri. IV. Murad’ın hikâyesi de aslında Kösem Sultan’ınınkinden bağımsız anlatılamaz, hayatının büyük bir kısmını kadınların gölgesinde geçirmiş bir padişahtır. Kadın kahramanların her biri güçlü, hem yaşadığı dönemde toplumsal etki yapmış hem de tarihte iz bırakacak güçte yaşamış. “Roksan, bu tiyatro sultanı, haremdeki kadın, görünüşte güzel bir genç kadın, ruhunda, tutkusunda, öç alışında erkek. Okusaydınız hoşunuza gidebilirdi. Ona çok benzeyen Phèdre’i de sevecektiniz. Okusaydınız, seyretseydiniz, uzak gelmezdi.” Kadınlar konusunda da bilinçakışı devrede, bir kadının çağrışımı diğerini getiriyor. Siyahlar giymiş, zümrüdi alevler fışkıran gerdanlığıyla Kösem Sultan... “Elmas kıvılcımları Firdevs Hanım’a savuruyor (...) Firdevs Hanım merdiven başına doğru ilerliyor; göğsünde iri bir kırmızı gül, siyah kadife elbisesiyle; merdiven başında bir an duruyor.” Aktris de merdiven başında gençlik ve güzellik temsili olarak durduğunda herkesin soluğu kesiliyor. Anna Karenina da aynı göz kamaştırıcı güzellikte “Yalnızca Anna! Balo gecesi Venedik dantelleriyle süslü siyah kadife tuvaletini giymiş, gümrah siyah saçlarına mor menekşelerden çelenk takmış, tuvaletinin dekoltesinde yine bir demek kır menekşesi.” Benzer kadınlar değiller ama benzerliklerinde buluşturuyor onları yazar. İleri, bir şeyi doğrudan anlatmayı seçmez, onun yazı üslubu çağrışım yaratarak anlatır. Böylece okurunu etkin kıldığını söyleyebiliriz. En minimal betimlemeyle olağanüstü karakterler yaratır. Onları anlatıp tanıtmakla ilgilenmez, onların okurda bırakacağı izlenim aynı yazarda bıraktıkları gibi etkileyicidir. n KItap 1325 Mayıs 2017