Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                ÖMER HAYYAM RÜBÂİSİ ÜZERİNE “HEPTAMERON”  ‘Ku Ku Ku Ku’ ya da çevirinin derinliklerine doğru  Enis Batur, kendi alanlarında uzman yedi arkadaşına Ömer Hayyam’ın bir rübâisi aracılığıyla soruyor; sorudan yola çıkarak yazarlar da dünyanın zor zamanlarında entelektüelin ve genel olarak kültürün işlevine, şiir, müzik, resim gibi sanat dalları arasındaki etkileşime, bununla birlikte şiirde sesanlam ilişkisiyle şiir çevirisinin olanaklılığına değiniyor. Ortaya ise bir “Heptameron” çıkıyor.  eray ak erayak@cumhuriyet.com.tr “An gasr ke ber çerh hemî zed pehlü, Ber dergehe u, şehân nehadendî ru; Dîdîm ke ber kongreeş fâhetî Benşeiste hemî gôft ke ku? ku? ku? ku?” Ömer Hayyam Ç eviri her dilde sıkıntılı bir konu. Daha doğrusu çevirinin çerçevesi, çevrilen eserin “neye göre” şekilleneceği, her çevirmenin dili kullanma biçimi ve hâkimiyeti faklı olduğu gibi ele alınan metnin de aynı şekilde farklı yorumlanabilme, duyumsanabilme, alımlanabilme ihtimali... Tartışma için konu başlıkları çoğaltılabilir. İşin içine bir de çevirmenlerin ortaya aslında “özgün” bir yapıt koyduğu fikri eklenince işler açıkçası biraz daha karmaşık hâle geliyor. Hele bir de söz konusu olan şiir çevirisi ise mesele bambaşka bir alana savruluyor. Yani ortada neresinden tutulsa ayrı mevzu çıkaracak derinlikte bir “soru(n)” var. MODERATÖR: ENİS BATUR Şüphesiz her çeviri “doğru” olduğuna ya da çevrilen eserin tüm nitelikleriyle yansıtıldığına inanıldığı için geliyor bir şekilde önümüze. Buradaki kıstas ise çevirmenin kendisinden ve o çeviriyi basacak yayınevinden, editörlerden başkası değil. Şavkar Altınel’in bu noktada takındığı tavır hem etik hem de nitelik açısından gerçek bir eşiği koyuyor önmüze: “Çevirim sessiz olacağına ben sessiz kalıyorum,” diyor Altınel ve meselenin bir anlamda çerçevesini meydana getiriyor. Ayşe Ece, yakın zaman önce yayımlanmış zihin açan çalışması Çevirme  nin Yazar ve Kahraman Olarak Portre  si adını verdiği kitabında, konuya dair  akla gelenlerin bir kısmını ele alıyor  ve bir ufuk ortaya koyuyor. Meseleye  yazarçevirmen ilişkisi açısından ikili  bir çerçevede eğiliyor Ece ve sonuç  olarak da edebiyatın kendisini bir  çeviri süreci olarak gören yaklaşımla  çeviri eyleminin, edebiyatın ta kendisi  olduğu görüşü üzerinden yürüyor. Bir  adım daha atıp bugünün artık yetersiz  gördüğü çeviri anlayışı yerine ise daha  bütünlüklü bir çatı kurulması gerekti  ğini düşünüyor.  İşte bu noktada üzerine gidilmesi  gereken farklı meseleler gündeme  geliyor. Bu çatının altını neyle ve nasıl  doldurulması gerektiği sorusu da bu  bağlamda öne çıkıyor...  Enis Batur, Ayşe Ece’nin yola koyul  duğu nokta özelinde değil ama sonuç  ları düşünüldüğünde onu da kapsayan  bir fikir atıyor ortaya “moderatörlüğü  nü” üstlendiği Heptameron’da. Fikir de  değil aslında ortaya at  tığı; bir soru(n) koyuyor  masanın üstüne ve ken  di alanlarında uzman  yedi arkadaşına Şavkar  Altınel, Yiğit Bener, Ta  rık Günersel, Cavit Mu  kaddes, Mehmet Nemut  lu, Saliha Paker, Tolga  Tüzün Ömer Hayyam’ın  ünlü “ku? ku? ku?” ile  biten rübâisi aracılığıyla  iki soru yöneltiyor.  İlk soru; Enis Batur  bunu “sorun” diye ilet  miş arkadaşlarına ki  gerçekten de baktığımız  da Batur’un zihninde  dolaşan bir sorudan  soruna evrilmiş mesele:  “Türkiye’nin, Dünya’nın  ‘hal’i ortadayken, 2016 yılının herhangi bir  Enis Batur  ayında, biri(ler)inin bir rübâi üzerinde odaklanması eşittir 1453 Mayısı’nda meleklerin üzerine tartışmak mıdır?” İkinci soru(n) ise; “Şiirde, şiir çevirisinde, söz destekli ezgide anlam  ses ilişkisi düğüm ya da kördüğüm müdür, aşmanın değilse bile zorlamanın eşikleri size göre nedir  bu bağlamda kişisel deneyim deponuzdan aktaracaklarınız var mıdır?” “SADECE MERAK EDİYORUZ” Sorulardan yola çıkarak da dünyanın zor zamanlarında entelektüelin ve genel olarak kültürün işlevine, şiir, müzik, resim gibi sanat dalları arasındaki etkileşime, bununla birlikte şiirde sesanlam ilişkisiyle şiir çevirisinin olanaklılığına kadar uzanan konular üzerine kalem oynatıyor isimler. Bu bağlamda Heptameron’da ortaya çıkan bir açık oturum. Sanat ve yazı çevrelerinden Batur’un dostları, konuya dair görüşlerini ortaya koyarken Batur  da kitabın başında açtığı çerçeveden onları izliyor. Batur’un açtığı çerçevede Hayyam’ın rübâisinde kullandığı ve kumru kuğurdamasını çağrıştıran “ku” sesinin Farsçada aynı zamanda “nerede” anlamına geldiği, bu sesin ya da sorunun Hayyam rübâisindeki anlamlarıyla farklı dillere aktarılıp aktarılamayacağı, aktarılsa bile Farsçadaki ahengine ulaşıp ulaşamayacağı sorgulanıyor. Enis Batur’un bu soru(n) üzerine düşündüğü zaman dilimi ise 2016’nın Nisan, Mayıs ayları... Batur bu zaman dilimini Ömer Hayyam’ın hemen yukarıda bahsedilen rübâisi üzerine çalışarak geçiriyor. Fakat sıcak gündem ve etrafında olup bitenler; bu yaptığı hakkında bazı sorular düşürüyor zihnine. Acaba böylesi bir memleket ve dünya manzarasında her şeyi kenara itip bir rübâiye odaklanmak, 1453 Mayısı’nda İstanbul düşerken meleklerin cinsiyeti üzerine tartışmaya mı benziyor? İşte bu iki soru kitabın çıkış noktasını meydana getiriyor. Çıkış noktasının bir adım ötesinde ise soruların muhatabı her yazarda farklı derinliklere ulaşan, değişik katmanlarda dolaşılan bir yapıya bürünüyor. Çünkü soruların muhatapları farklı alanlarda at koşturuyor ve her bir isimde biz meselenin farklı bir noktasından ele alınışını okuyoruz. Böylelikle de ortaya çıkan konuyu çepeçevre kuşatmış, farklı metinler olsa da bütünlüklü bir yapı elde etmiş bir kitap oluyor. Farklı isimlerle yola konmuş olmasına rağmen kitabın bütünlüğü, aynı iki soru etrafında toplanmasının yanında konu üzerine kimi yazarın teoriden, kimi yazarın pratikten kimininse müzik çevresinde sessel bağlamlardan söz ederek meselenin katmanları arasında kendiliğinden bir bağ kurulmasıyla sağlanıyor. Hâsılı Heptameron, doyurucu bir okuma deneyimi sunuyor. Öte yandan meraklıların yanında konuya yabancı olanların da ilgisini çekecek türden yazılar kitapta yer alanlar. Meseleye tek boyutuyla yaklaşılmadığından Heptameron bu anlamda da kuşatıcı bir nitelik kazanıyor. Kitap üzerine tüm bu dile getirilenlerden sonra, akla Enis Batur’un Heptameron yazarlarına mealen yönelttği şu soru akla gelecek: Tüm bunlar gerçekten gerekli mi? Cevap Yiğit Bener’den gelsin... “Yazarçizerlerin kafalarını kurcalayan konuları (...) gereksiz ya da akıldışı buluyorsanız, ‘... ne yapsa yeridir’ deyip geçiniz canım, ne var bunda? (...) Bizim de adımız çıkmış bir kere, ama bilin ki biz de kimseye zarar vermiyor, sadece merak ediyoruz.” n Heptameron: KU KU KU KU ya da Şehir Düşerken Meleklerin Cinsiyeti Üzre Tartışmaya Dair / Şavkar Altınel, Yiğit Bener, Tarık Günersel, Cavit Mukaddes, Mehmet Nemutlu, Saliha Paker, Tolga Tüzün, Enis Batur / Kırmızı Kedi Yayınevi / 124 s.  6 25 Mayıs 2017  KItap   
            
    
