22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> bir yaklaşımla. Ancak alaysamalı biçemlerle giderek çeşitleniyor roman evreni, yanı sıra alabildiğine renk de kazanıyor bütüne yakışan edayla. 1960’larla günümüz arasında gidip gelen bu karmaşık akış, karakterlerden birinin kızı aracılığıyla Orhan’a bağlanıyor. Türkiye özel tiyatro tarihiyle de ilişkilendirilebilecek roman, âdeta belgesel havasında 1950’lere uzanıyor. Bu çerçevede kültür kurumlarını var etmek için çabalayan bir avuç insanı tanıyıp son dönemde “kentsel dönüşüm” adı altında böylesi kurumlarla, anıt yapıları yok etmeye çalışan kıyıcı süreci tanıyoruz yakından. Ne ki, “bu can bu bedenden çıkmayınca, siz de o tiyatroyu yıkamazsınız,” (53) diyen Donkişot ruhlu sanatseverler yok değildir. Bunlar romana kıvraklık kazandırıyor kuşkusuz. Hele anlatılan, yansıtılan karakterleri çağrışımlarla yerli yerine de oturttuğunuzda roman başka bir havaya bürünüyor. Bu açıdan Sibop’u anlatım biçemiyle olduğu kadar anlattıklarıyla da önemsediğimi söyleyebilirim. Bu nedenle ileride Başar Başarır’ın son dönem öyküleriyle birlikte romana yeniden döneceğim. ALİCAN ÖKMEN; “KİRLİ, PASLI, BOZUK” Bir ilk roman, hatta ilk kitap Alican Ökmen’den: Kirli, Paslı, Bozuk (Ayrıntı, 2012). Yazar, sevgisizliğin hüküm sürdüğü dünyada, “her şey kirlendi, pas tuttu, bozuldu,” (70) yargısına götürürken okuru, polisin de katil olabileceği bir gerçeklik sarmalıyla buluşturuyor bizi. Sonuçta romandaki ana omurga, birbirini ezen bu ikizil ilişki üzerinde kayıyor. Alican, düzeyli bir ilk romanla bizleri selamlarken her genç yazarda gözlenebilecek kimi hatalara da rastlanıyor. Yazar, olup bitenleri aktarırken okur tarafından önceki bölümlerde bilinenlerin, bir yinelemeye dönüşebileceği gerçeğini unutmamalı hiçbir zaman (örneğin 28 ile 67, 68 vb.). İşte İstanbul’un işgalinden başlayıp 1950’lere, 1960’lara, oradan günümüze gelen, derken yarınlara bakışımızı pekiştirip geleceği kurmanın önünü açan, sıcacık ilgiyle, nefes nefese okunurluğuyla dikkati çeken dört roman size… KÂĞIT HAMURU… Bana sorulsa “kâğıt hamuru” güzel şey derim. Kâğıtla hamur yan yana gelir de güzel olmaz mı hiç? Ama nereden bilebilirdim, kimileri kitap külünden yaparmış bunu meğer. Hani meydanlarda kitaplar yakılır, seyrine dalınır, tapınım havasında, öyle. Kâğıt hamuru bu tür bir amaca hizmet ediyormuş işte. Kitabı hamurlaştırıp taş, tuğla, briket harcı yapıyor, bak sen, duvar örüyormuş. Rüya mıydı bilmiyorum. Duvarın ardında bir adam… Bu hamurları satır satır okuyup kilitlenmiş taşlar arasından kurtarıyor, yeniden kitap yapıp özgürlüklerine kavuşturuyor sonra. Belli rüyaydı. Vardım yanaştım, dokundum omzuna. “Bunu nasıl başarıyorsun?” dedim. Döndü yüzünü, kurtardığı kucak dolusu kitapla. Baktım, aa, kitapçıbaşı bizim Turhan Günay… n ÖYKÜDENLİK... Müge İplikçi; ‘Çok Özel İsimler Sözlüğü’… Ö ykücülüğümüzde biçemsel açıdan sergilediği farklılık kadar verim gücüyle de dikkati çeken adlardan Müge İplikçi, son olarak yedinci öykü kitabıyla buluşturdu okuru: Çok Özel İsimler Sözlüğü (Can, 2017). Düzayaklığı reddeden, yazınsal temelini apayrı dil yaratarak var eden sarsıcı okuma zenginliğiyle başlıyor Müge’nin öyküsü. Sözdizimlerini kendisinin kılma çabası sürekli öne çıkarıyor yazarı. Kadınla erkeğe, gence emekçiye dönük yakla şım, dil, anlatımla kendisini farklılaştırabilen bir yazar o. Bir yanıyla bağlamlı evet, ama ille bağlam aranması gerekmeyen öyküler bunlar. Nitekim yazar bunları okutmuyor da okurun aklına, aklına çakıyor âdeta, mıh gibi. Öykü evrenlerinde karakterlerin kol kolalığıyla kurulan, farklı gezintilere yönelse ler de sonuçta bütün kişilerle ilişkilenişleri de bağlamlayan öyküler bir çalım roman evreni yaratıyormuş izlenimi bıraka bilir. Ne ki bunlar bağlamlı da olsa öykünün soylu örnekleri arasında bence. Zaten bağ lamlılık, her öykünün kendisi olarak öne çıkıp varlığını da yatmasıyla gerçekleşiyor. Biçemsel açıdan yol açtığı farklılığın yanında siyasal öy kücülüğümüze getirdiği çıta yüksekliği üzerinde de durul malı Müge’nin. Nitekim trajik yalnızlıkların, çözümsüzlüklerin yol açtığı acılı çıktılar, karam sar olmayan kışkırtıcı tutum Müge İplikçi larla öykülerdeki dinamizmi alabildiğine köpürtüyor. n KItap 2711 Mayıs 2015 KOCAELİ KİTAP FUARI'na tüm okurlarımızı bekleriz. 1321 MAYIS SALON A / STANT NO: A33 Toplu Eserleri 17 AKIL ZAYIFLIĞI Arthur Schopenhauer Çeviren: Ahmet Aydoğan 136 sayfa Akıl, ruh, ruhun akıl, aklın bedenle münasebeti, aklın işleyişi ve çalışma ilkesi gibi yüksek metafizik meseleleri ele alan Akıl Zayıflığı Schopenhauer kitaplığında yerini alıyor. BİR SOLUKTA EVREN VE DÜNYA TARİHİ Ian Crofton, Jeremy Black Çeviren: Ilgın Yıldız 272 sayfa Evrenin kendi bilincine varmasının öyküsü! ANTİKÇAĞ ESERLERİ KİTAPLIĞIMIZA YENİ EKLENENLER internet satış: www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle