08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

(Oto)portre denklemleriIII Kendine bakmak, resmeden özneyle resmettiği “ben”in arasındaki mesafeden kaynaklanan bir kayma yaratıyor ister istemez. Resim sanatı tarihi bu benlik soruşturmasının çok sayıda örneğini barındırıyor; öyle ki, kapsamlıca düzenlenecek olsa, hiçbir müzenin, sergi mekânının yeterli yer sağlayamayacağı bir alandan söz ettiğimizi biliyoruz bugün. I lParmigianino olarak tanıdığımız Francesco Mazzola’nın 15231524 tarihli, 24,4 cm yarıçaplı otoportresi, Van Eyck ile Velasquez arası bir noktada zamansız bir modern, bir tür önmodern olarak karşımıza çıkıyor. John Ashberry’nin derin şiiri Dışbükey Bir Aynada Otoportre’yi de tetikleyen bu gençlik yapıtında, ressamın seçtiği aynanın özellikleri nedeniyle kendi gezegenine baktığını, bir kapalı evreni, sol üst bölümdeki pencereden ışığıyla sızan açık evrene hapsolmuş haliyle tasarladığını görüyoruz. Bir ben ki, kendi beninin karşısında tedirgin, bir o kadar meraklı. Sağ elini öne sürmüş: Resim eli miydi? Yoksa solak mıydı, tam tersine görünmeyen eli görüntüsünü mü işliyordu tuvale? Il Parmigianino 1503 doğumluydu, Yourcenar’ın roman kahramanı Zenon 1510 doğumludur. Kendini içinde ve dışında arama ve inşa etme sürecinde sonsuz merakı tarafından yönlendirilen bir hümanist. Serüveninin bir aşamasında, yazar kahramanını bir organının aynasıyla karşıkarşıya bırakır: Bir sabah yine kırlarda ot toplarken bir şey oldu: Önemsiz hatta gülünç bir şey ama bu ona dini bütün bir kişinin kutsal gizden tanrısal bir etkiye kapılması gibi bir etki yaptı. Gün ışırken kentten çıkmış, kumsala inmişti, bir zaman önce Bruges de bir gözlükçüye ölçülerini kendisinin verdiği bir büyüteç yaptırmıştı, bununla topladığı kökleri ve tohumları incelerdi, onu da yanına almıştı. Öğleye doğru yüzükoyun uzanıp başını koluna dayadı ve uykuya daldı, elinden düşen büyüteç başının altında kalmıştı. Uyandığı zaman son derece oynak bir böcek gördüğünü sandı, gölgede kımıldayan bir böcek ya da yumuşakçalardan birisi, yuvarlak bir şey, ortası parlak, kara ve ıslak, pembemsi ve donuk bir beyazın ortasında; çevresi püskül gibi kara kıllarla çevrili, sanki her bir kıl çatlaklarla yol yol olmuş, üzerinde yumrular belirmiş esmer yumuşak bağanın üzerine dizilmişlerdi. Bu oynak şeyde korkunç denilebilecek bir canlı yaşıyordu. Bir andan daha kısa bir süre içerisinde, hatta gördüğü şey kafasında bir düşünce haline gelmeden önce farketti ki bu gördüğü şey büyüteçte yan sıyan gözüdür, altta kum ve ot bir ayna sırı oluşturmuş, gözü de bu ayna üzerinde yansıyor. Düşünceli bir halde doğruldu. Kendi kendisini görmüştü; her zamanki görünüşlerden kurtularak çok yakından bakmıştı bu küçük ve kocaman organa, yakın ama yabanıl, canlı ama yumuşak, çabuk bozulabilir ama korkunç güçlü, evrene onunla baktığımız araç. Kendisi ve kendisini oluşturan birçok kavram hakkındaki bilgiyi garip surette arttıran bu görüşten çıkarılacak kuramsal birşey yoktu. Bazı ıstampalardaki tanrı gözü gibi bu insan gözü bir simge haline geliyordu. Önemli olan hava kararmadan önce onun dünyadan süzdüğü az bir şeyi almak, denetimden geçirmek ve mümkün olursa yanlışları düzeltmekti. Bir anlamda göz, hiçliği dengeleyen karşı ağırlıktı(*). Il Parmigianino’nun aynaya bakışındaki merakın arkasında bir tür tedirginlik de okunuyor: Kendine bakmak, resmeden özneyle resmettiği “ben”in arasındaki mesafeden kaynaklanan bir kayma yaratıyor ister istemez. Resim sanatı tarihi bu benlik soruşturmasının çok sayıda örneğini barındırıyor; öyle ki kapsamlıca düzenlenecek olsa hiçbir müzenin, sergi mekânının yeterli yer sağlayamayacağı bir alandan söz ettiğimizi biliyoruz bugün. Beş yüzyıllık depodan bir “son modern” ile panoramayı sınırlamak en kestirme yol: Lucian Freud’un yapıtı, olası bütün yorumcularını peşinen yokuşa süren bir yaşamöyküsel “bilgi”yle malul: Onu, büyükbabasının öğretisine bağlı kimi kavram ve ölçütlerle ele alacaksanız bir türlü, aynı nedenle onlardan soyutlayarak okuyacaksanız bir başka türlü çıkmaz duygusudüşüncesi çöküyor üstünüze. Yapıtın kilit kimi izlekleri doğuruyor gelgitli yaklaşımı: Gövdenin tüm çıplaklığıyla merkezî konuma oturması, “Anne” figürünün ağırlıklı yeri, baştan uca yapıta sokulan “selfie” ve “ayna” kullanımı ilk öne çıkanlar arasında. n Lucian Freud’un yapıtı, yorumcularını peşinen yokuşa süren bir yaşamöyküsel “bilgi”yle malul. (*) Müntekin Öktem çevirisi. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 313 Ekim 2016 OKURLARA Asuman Kafaoğlu Büke yeniden... A suman Kafaoğlu Büke, eleştiri dünyamızın önemli adlarından biri. Eleştiri yazılarına Cumhuriyet Kitap’ta başlamıştı. Sonra araya tatsız müdahaleler sonucu ayrılıklar girdi. Uzun yıllar Radikal Kitap’ta sürdürdü eleştirilerini. Bu sayımızdan başlayarak yeniden aramıza döndü. Sevgili Asuman hoş geldin. Dergimiz seninle biraz daha zenginleşiyor. Bizim mutluluğumuza ise diyecek söz yok. Pelin Buzluk üçüncü öykü toplamıyla okurlarının karşısında: “En Eski Yüz”. Buzluk, bu kitabındaki öykülerinde, diğer kitaplarından alışageldiğimiz duyarlığının yanına gerçeğin farklı boyutlarıyla ele alındığı yeni bir algı katmanı da eklemiş. Eray Ak değerlendirdi. Özcan Karabulut sekiz yıllık bir sessizliğin ardından yeni bir öyküler toplamı yayımladı: “Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati”. Ayşegül Tözeren, Karabulut’la öykülerini konuştu. Füsun Akatlı’nın zaman zaman disiplinlerarası kurduğu yüksek sadakatli ve çok katmanlı ilişkiyi en somut bir biçimde veren kültür yazılarının ilki olan “Yazı Bahçesinden”, kızı Zeynep Altıok’un derlemesiyle gün yüzüne çıktı. Kendisini, “felsefe okudum, edebiyatla haşırneşir oldum. Bu alanlar, dünyayı, hayatı ‘göründüğü gibi’ değil de ‘olduğu gibi’ kavramaya yöneltirler kişiyi” diye tanımlayan Akatlı’ya, özlediğimiz bir yazarın soluğunu yeniden duymamızı sağlayan Zeynep Altıok Akatlı ve kitabı değerlendien Eren Aysan’a teşekkürlerimizle... Bol kitaplı günler... [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle