Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
semrin şahin’in öyküleri ‘Kadın Olsanız Anlar mıydınız? Sadece toplumsal sıkıntılarını öykülerine geçiren bir yazar değil Semrin Şahin. İnsanların içsel kavgalarını, kayıtsızlıklarını, kendini kandırmalarını da çok ilgi çekici bir yoldan ve samimiyetini hiç kaybetmeden işlemeyi başarıyor. BÜŞRA AKOVA S emrin Şahin Kadın Olsanız Anlar mıydınız? kitabının son öyküsünde, “aslında bellek ne güzel şey” demiş ve “zamanı geriye sarıp alt üst edebilmenin keyfi var” diye de devam etmiş. Bu satırları okurken Mungan’ın “Hatırlamak için bir hafızamız varken, unutmak için elimizde hiçbir şeyin olmaması; hayatın bize attığı en büyük kazıktır” sözü geldi aklıma. İlk okuduğumda çok hak vermiştim Mungan’a, şimdi Semrin’in kahramanına da hak veriyorum. Aynı konuda birbirine zıt iki yoruma aynı şiddetle hak veren aklımla bugüne kadar kazasız belasız gelmiş olmama şaşırıyorum. Gerçi yaşadığımız topraklarda, özellikle geçirdiğimiz şu günlerde böyle içsel tehlikeler dışında, yaratıcılığımızı zorlayan türlü zorluklar var. Değil otuz dört sene, kazasız belasız tek gün geçirmek bile şans. Bir önceki nesilden dinlediğimiz kâbuslar farklı oyuncularla tekrar başladı. Bitmek de bilmiyor. Sosyal medya var, anaakım medya dışında yayın kuruluşları var ve her şeyi duyuyoruz, izliyoruz. Dönen dolaplardan insanlığımız dökülüp saçılıyor, insansızlığımız dökülüp saçılıyor. Sanatın oturmamış empatik karakteri de hayattan payına düşeni alıyor. Şahin de küçücük öykülerinin içinde koca koca toplumsal yaraları işlemiş. Köy Enstitüleri, maden kazaları, kadınlarımız... Öyle kenarından köşesinden dokundurarak değil, gözümüze soka soka işlemiş hem de. Aslında bu çok sevilen bir yaklaşım değildir, mevzular biraz törpülensin, ince bir tül de olsa üstleri örtülü olsun istenir, beklenir. Fakat yazarın samimiyeti cümlelerine öyle güzel geçmiş ki kadın olsanız anlar mıydınız? beni bu bakımdan rahatsız etmedi. Ben de kahramanlarıyla birlikte üzüldüm, sıkıldım, çaresiz kaldım, yoruldum. Sadece toplumsal sıkıntılarını öykülerine geçiren bir yazar değil Semrin Şahin. İnsanların içsel kavgalarını, kayıtsızlıklarını, kendini kandırmalarını da çok ilgi çekici bir yoldan ve Semrin Şahin samimiyetini hiç kaybetmeden işlemeyi başarmış. Bazı öykülerde kahramanlarının biraz daha kusurlarıyla yüzleşebilmesini, özleriyle olan mesafelerinin daha ayan ortaya konmasını beklerdim. Belki bu sebeple ritmini yakalayamadığım öyküler oldu. Arada açıp tekrar okuyacağım onları. Bazı manalar zamanlarını bekler. Kitapta en çok hoşuma giden, hem gerçek hem de mecaz olarak kullanılan kuyu imgeleri oldu. Sanatın hangi dalı olursa olsun, kuyu gördü mü içine atlayan biri olarak çok sevindim. Öykülerdeki cümlelerin şiirselliğinden bahsettim fakat benzerlerinde denk geldiğim gibi bir ağırlık hissetmediğimi imlemek isterim. Bunu çok önemli buluyorum. Kasvetli ve acı dolu duyguları serin vurgularla imlemiş Semrin Şahin. Anlatımındaki sadelik, anlamların hikâyelerin üzerine yığılmasını engellemiş, nefes boşlukları yaratmış. Bu ifade şeklinde çok kullanılan, Şahin’in de sevdiğini gördüğüm üç noktalar pek hoşuma gitmez. Noktanın netliğini ve kalabalık yaratmayışını her zaman tercih etmişimdir. Yine de çok çok üç nokta barındırmasına rağmen sevdiğim “Kayboluş” öyküsünden alıntıladığım bölümün kitabın genel ruhunu çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Çoğu hikâyenin başlangıç zilini çalan “çay ve sohbet”, bu öykünün sonuna ilişmiş usulca. Güzel de olmuş. “Her beden kayıp bir ruhun yatağıdır; öyküsünü arayan bir insan, sözcüğünü bulmaya çalışan bir harf gibi. Evet, evet sadece kayboluş ve anlatma hastalığı bu. Ötesi mi? Çay ve sohbet.” n Kadın Olsanız Anlar mıydınız?/ Semrin Şahin/ Alakarga Yayınları/ 70 s. KItap 28 Ocak 2016 5