27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

zeynep uzunbay’dan “yokuş aşağı portakallar” ‘Yaşanmışlıktan çok algının otobiyografisi’ NECATİ EKER alışmalarının kronolojisine baktığımızda ilk şiir kitabı Sabahçı Su Kıyıları, 1995’te, ilk roman Acı Bir Kuş ise 2010’da yayımlanmış. Yazmaya şiirle mi başladın yoksa başka metinler de deniyor muydun? n İlkokul öğretmenim, tahtaya yazdığı kısa bir şiirle başlatırdı dersi. Ben de benzerlerini yazmaya çalışırdım. “Sen kendi duygularını yazmalısın” demişti. Deniz’in gazetelerde çıkan fotoğraflarını kesip biriktiriyordum. O yakalanmasın, ölmesin istiyordum. Bu benim duygum muydu? Evet, bu senin duygun demişti öğretmenim. Liseyi bitirinceye kadar defterler dolusu duygu birikti. Kimse görmesin diye tandırda yaktım onları. Fakülte yıllarında da yazar atardım bir kenara. Şiir, benim yazdığımdan başka bir şeymiş gibi gelirdi bana. 1994’e kadar ikna edemedim kendimi. n Yaşama, tecrübe etme, biriktirme süreçlerini saymazsak ilk cümleyi yazdığın andan, romanın yayımlandığı â’na kadar geçen süre ne kadar? n Acı Bir Kuş dört, Yokuş Aşağı Portakallar üç yıl. n Belli bir yazma disiplinin var mı? n Her iki romanda da 4.305.00 gibi kalktım. Çay kahve kahvaltı dâhil 10.00’a kadar çalıştım. “Yokuş Aşağı Portakallar”, Zeynep Uzunbay’ın ikinci romanı. Kitap üzerine sohbet ederken şiir yazmaya nasıl başladığını, roman yazım sürecini ve şiir yazmayı neden bıraktığını da konuştuk. kendimle hesaplaştım, belki de çok hırpaladım kendimi. Şiir çözümlemeleri, şiiri düşünen yazılar yazdım. Toplansa birkaç kitabı doldurur bunlar. İnsan, şiirle ilgili bugün başka yarın başka şeyler düşünebilir. Bu nedenle Handan’a katılıp katılmamam söz konusu değil. O, romanın kurgusu içinde dile getiremediği gerçekleri imgelerle sarıp sarmaladığı için yorgun ve öfkeli. Ama insan şiirle açık ettiklerine olan ilgisini de yitirebilir zamanla. Şiiri bıraktım çünkü şiiri kurduğum duygudan uzaklaştım. Büyük konuşmamak lazım, belki bir gün yine yazarım. Yazmazsam da ne şiirden bir şey eksilir ne benden. Ayrıca, beş kitap hiç de az değil; söyleyeceğini söyledi, tükendi, baskısı yok. Ç “GECE HER DUYGUYU ŞİDDETLENDİRİR” n Son romanda abartılı bir melodram var. Kahramanlarına bu kadar yüklenmenin sebebi ne? n Kitaptaki zaman, çoğunlukla kadınların kendi kendileriyle baş başa kaldığı geceler. Narin, “Gece de olmasa benim bir aklım yok. Herkes uyuyunca öbür Narin gelip giriyor içime. Her şeyi sırayla, sırasını şaştıysa dönüp en baştan yaşıyor” der. Çocukken gündüz yaptıklarımızı, gece hatırlar korkardık. Gece her duyguyu şiddetlendirir. Belki bundan. n “Kadınlar çoşkulu, sitemli, çocuksu sesleriyle anlatıyor, adamlar da onlara “SAÇMALAMA!” diyordu” şeklinde bir epigrafla açılıyor roman. Benim gördüğüm ise romanda erkeklerin “Saçmalama!” diyecek kadar bile söz sahibi olmadığı. Bu epigrafı biraz açar mısın? n Romandaki altı kadını yazarken tanımadığım, sadece karşılaştığım kadınları bile hikâyenin yedinci kadını olarak hayal ettim. Neden bilmiyorum. Yürürken, otobüste dolmuşta ve trende onları dinledim. Bir gün, Karşıyaka sahilinde hızlı hızlı yürürken peş peşe üç çiftin yanından geçtim. Kadınlar anlatıyor, adamlar “Saçmalama yaa, saçmalama bee, saçmalama aşkım” diyordu. Bu kadarı tesadüf olamazdı. O epigraf yedinci kadın(lar) için. n Romanda, sesini en çok duyduğumuz erkek Kemal. Onu da kadınların aktardığı kadarıyla biliyoruz. Yaşadıklarını ve duygularını bir de Kemal’in kendi ağzından anlatmayı hiç düşündün mü? n Düşündüm. Çünkü Kemal, romandaki öbür erkeklerden farklı, o da bir öteki ve hayatı zor. Kadınlar tarafından aktarılmış görünse de İpek’le konuşmaları, duymasak bile annesinin kulağına fısıldadıkları, telefona düşen mesajlarıyla duygularını bizzat Kemal’den öğreniyoruz. n Yokuş Aşağı Portakallar’ın içinde kendini en yakın hissettiğin karakter hangisi? n Bir ayırım yapamıyorum, hepsi benden doğdu. Zorlarsam “Sınıf” derim. n Yokuş Aşağı Portakallar/ Zeynep Uzunbay/ Evrensel Basım Yayın/ 168 s. “Yazan insan kendisiyle yetinemez, yetmez de zaten. Başka dertler, çareler icat eder” diyor Zeynep Uzunbay. “SABAH YAZMAK, BİR ALIŞKANLIĞA DÖNÜŞTÜ” n Para kazanmak için yapılan mesleklerin, yazma üzerine etkileri senin açından bakıldığında nasıl(dı)? Emekli olmak yazma serüvenini değiştirdi mi? n Çalışırken 4.307.00 arası yazardım, emekli olunca bu 10.00’a kadar uzadı. n Neden hep sabah? n Çalıştığım yıllarda, gün işle, akşam çocuklarla doluyordu. İşi gücü, çocukların bakımını aksatmadan çalışabildiğim bu zaman dilimi, sonradan alışkanlığa dönüştü. n Yazmaya başlamadan önce kurgu kafanda biter mi, yoksa finale varıncaya kadar kahramanların başına gelenler sana da sürpriz mi olur? n Her iki romanda da öncelikle yazmayı planladığım yılları, kullanmayacaksam bile o yılların konuyla ilgili olabilecek olaylarını, karakterlerin adlarını, yaşlarını, özelliklerini, neler yaşayacaklarını, ne olacaklarını büyük boy kareli defterime yazdım. Aralara girebilmem için boş sayfalar da vardı. İşin en kaygan, zor dönemi o defterin oluşma süreciydi bence. Gerisi zaman, sabır. Sürpriz olan kahramanların başına gelecek olanlar değil, başlarına geleni nasıl yaşayacaklarıydı. İnsanı yazmaya bağlayan da bu bence. n Romanlarında otobiyografik öğeler ne kadar yer tutar? n Yaşadığım, duyduğum, okuduğum, hissettiğim, anladığım şeyler hangi karaktere yakışıyorsa ona gitti. Yazma halinin marifeti bunlar. Yazan insan kendisiyle yetinemez, yetmez de zaten. Başka dertler, çareler icat eder. Yaşanmışlıktan çok algının otobiyografisi diyelim. “ŞİİRİ KURDUĞUM DUYGUDAN UZAKLAŞTIM” n Anlatımın için cesur diyebiliriz. Yazarken kendine sansür uyguluyor musun? n Hayır, geldiği gibi yazdım. Bir iki sözcüğü yayınevi değiştirmemi istedi. Örneğin sözcüklerden birin, becermeye çevirdik. İkincisi daha mı az “müstehcen?” n Pek çok ödülün sahibisin. Edebiyat yarışmaları ve ödülleri hakkında ne düşünüyorsun? Kazandıklarını, bir yarışmaya katılarak aldığın ödül mü, yoksa layık olduğun düşünüldüğü için verilen ödül olarak mı görüyorsun? n Çok ödüllü biri sayılmam. İlki ve ikincisi kitaplaşmanın en kestirme yoluydu. Üçüncüye, sıkıntılı zamanlardı, kızımın diş teli parasını kazanmak için son gün katıldım. Hâlâ pırıl pırıl seyrediyorum kızımın ağzında. Bir de şiiri bıraktıktan sonra, Boğaziçi Haiku Yarışması’na, tam olarak haiku formunda olmayan bir şiirle katıldım. Bir tür vedaydı çünkü rumuzum Jisei’ydi: Ölmeden önce yazılan son haiku… n Yokuş Aşağı Portakallar’da Handan’ın şiirle ciddi bir hesaplaşması var, şiir yazmayı bıraktığını söylüyor. Sen de şiir yazmayı bıraktın mı? Şiir konusunda Handan’a ne derece katılıyorsun? n Şiir yazdığım sürece, her şiirde 4 28 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle