21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydınlatıcı bir inceleme ‘Vicdani Kanaat’ HIFZI TOPUZ Metin Feyzioğlu’nun “Vicdani Kanaat” adlı incelemesi yargıçlara, savcılara ve avukatlara ışık tutacak bir kitap. duruşuyla, direnişiyle, insan hak ve özgürlüklerine bağlılığıyla gençliğe örnek oluyordu. Feyzioğlu’nun Vicdani Kanaat adlı incelemesini hukukçuların, yargıçların, savcıların ve avukatların kafalarına ışık tutacak bir kitap olarak çok beğenerek okudum. Halk dilindeki “vicdani kanaat” ile hukuktaki “vicdani kanaat”in biraz değişik anlamlara geldiğini daha iyi anladım. Genelde insanlar vicdani kanaatten bu konuyu derinlemesine incelemeden duygularıyla kendilerinde uyanan izlenimlerin ışığında vardıkları kararı anlar. Örneğin, suç işlediği öne sürülen sanığın giyinişine, sesinin tonuna, toplumdaki davranışlarına, inceliğine ve ilişkilerine bakarak “Hayır, B arolar Birliği Başkanı Sayın ve Sevgili Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, yedi yıl önce Ankara Hukuk Fakültesi dekanıyken beni bir konuşma için Ankara’ya çağırmıştı. Kendisini o zaman tanıdım. Büyükbabası Turhan Feyzioğlu ile Galatasaray’dan, öğrencilik yıllarımızdan dostluğumuz vardı. Metin Feyzioğlu’nun zengin kültürü, mesleksel bilgileri ve sıcak davranışıyla doruklarda yer aldığını o günkü görüşümüzden anlamıştım. Hiç yanılmamışım, sonraki yıllarda onu Barolar Birliği Başkanı olarak televizyon ekranlarında ve gazete sütunlarında görünce ne kadar haklı olduğumu anladım. Feyzioğlu dik bu adam asla bu cinayeti işlememiştir ya da çalmamıştır. O, karıncayı bile çiğnemez ya da hiç ihtiyacı yoktur ki neden çalsın? Neden o kadına saldırsın? Neden o adamı bıçaklasın?” gibi duygusal sözler söylerler. Bunlar yüzeysel ve aldatıcı izlenimlerdir. Hukuk dilinde buna asla “vicdani kanaat” denemez. Hukukta vicdani kanaate varılması için bütün delillerin değerlendirilmesi, belgelerin incelenmesi, tanıkların dinlenmesi, şüphenin ortadan kaldırılması, içtihatların göz önünde tutulması, maddi uyuşmazlıkların çözülerek gerçeğe ulaşılması gerekir. AngloAmerikan, Fransız, İtalyan ve Alman hukuk sistemlerinde bu konuda değişik yo rumlar var. Bütün bunların ışığında Feyzioğlu vicdani kanaati “Mahkeme faaliyeti sonunda aklın rehberliğinde ve hukukun çizdiği sınırlar içinde kalarak maddi olayın oluş biçimine ulaşılırken şüpheye yer vermeyen bir kanaat” olarak belirtiyor. Feyzioğlu, “vicdani kanaat” kavramının gelişiminin uygarlığın gelişimiyle paralel olduğunu vurguluyor. Bunun yüzlerce yıllık felsefi, ahlaki, hukuki, bilimsel ve kültürel birikimlerinin ve uygarlığın bir ürünü olduğunu söylüyor. Vicdani kanaate ulaşılmasının, isnat edilen fiilin ispatlandığı anlamına geldiğini ve bu nedenle vicdani kanaatin hukuki sorunlarla değil, maddi sorunlarla ilgili bir kavram olduğunu yazıyor. Hâkimin bu konuda keyfi davranmayacağını belirterek kararların gerekçeli olması gerektiğini vurguluyor. Yargıcın maddi sorunu çözerken delil araçlarını akıl yürütmek suretiyle vicdanına göre değerlendirmesinin ardından da kalan boşlukları yine akılla doldurulması gerektiğini ortaya koyuyor. Feyzioğlu’nun bu çalışmasında hukukçulara ve aydınlara ışık tutan çok değerli görüşler var. Kitabı bütün meraklılara içtenlikle öneririm. Son bir söz: Sevgili Metin Feyzioğlu’nu artık daha büyük sorumluluklarda ve yerlerde görmeyi istemenin zamanı geldi diye de düşünmeden edemiyorum. n Vicdani Kanaat/ Metin Feyzioğlu/ Islık Yayınları/ 400 s. larımı yazdım. Kitaptaki resimler de o yıllardaki yaşamı gösteriyor. Belli bir kesim Cumhuriyet kadınında bu, kadının erkekle eşit olduğu ama kadınlığından da vazgeçmediği çağdaş bir yaşamdı. n Annenizin ve babanızın eğitime adadığı ömrün karşılığı biraz hüsran olmuş gibi. Bürokrasi, irrasyonellik vs. Bu, bireyin kendini ve toplumu inşa etme ütopyasına dair bir umutsuzluk yarattı mı? Ailenizde ya da sizde? n Bence annemle babam için hüsran olmadı. Özellikle onların kurduğu okul, yaşamları boyunca gelişerek ve büyüyerek devam etti. Toplam altmış yıl yaşayan iyi bir okul olarak çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Bursa’ya damgasını vurdu. Ama biz çocukları için doğru, hüsran oldu. Buna rağmen o okula biz de önemli katkılar yaptığımız için kıvanç duyuyor ve o altmış yılın onurunu yaşıyoruz. Nihayet, o kampusun bugün hâlâ okul olması, orada çocukların bulunması bizi mutlu ediyor. Sözünü ettiğiniz engeller tabii ki hayal kırıklıkları yaşattı ama onların üstesinden gelebilmek umutsuzluğu yok etti. n Günümüzdeki yaşamı tarihe geçen bireysel başarı öykülerini ortadan kaldırdı mı, ne düşünürsünüz? Özellikle kadınlar açısından? Bugün eksik ya da farklı olan nedir? n Bence hayır. Bireysel başarı öyküleri hep var olacak. Özellikle sosyal iletişim ağlarının çok yaygınlaşması sonucunda sanırım bunlar daha da geniş çapta bilinip, paylaşılabilecek. n Lülâ ve Ben Çifte Anı/ Çiğdem Kağıtçıbaşı/ Doğan Kitap/ 248 s. çiğdem kÂğıtçıbaşı’nın kaleminden ‘Lülâ ve Ben’ “Lülâ ve Ben Çifte Anı”, bilim insanı Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın annesi, Cumhuriyet’in eğitimci kuşaklarından Süheyla Çizakça’nın hatıralarına, kendi anı ve yorumlarını katarak oluşturduğu bir kitap. ORHAN ATIL N 18 eden çifte anı? n Kitabın en başında da anlattığım gibi annemin yaşamının çok ilgi çekici olduğunu biliyordum. Onun için anılarını yazsın istedim. Önce şaşırdı, “tanınmış kimselerin anıları olur” dedi. “Yok herkesin olur” dedim. Sözlü tarih geleneğinde bir kitap olabileceğini düşünüyordum. Annemin kitabı basıldıktan, hatta onu kaybettikten yıllar sonra, benim de eklemelerimle onun kitabını bir “Çifte Anı” haline getirmek aklıma geldi. Çünkü onun yaşadığı birçok şeyi, en büyük çocuğu olarak ben de yaşamıştım ve hatırlıyordum. Özellikle son yıllarda anı kitapları çok basılıyor. Ama iki ayrı nesilden ana kızın yazdıkları bir kitabı hiç görmemiştim. Böyle bir çifte anıyı ortaya çıkarmayı gerçekten istedim ve hazırlarken de çok zevk aldım. n Kitapta anneniz Süheyla Çizakça’nın oldukça mücadeleci, kararlı bir portresi çıkıyor? O kuşağın bir karakteristiği mi bu sizce? n Evet, öyleydi. Ben de onun kitabını tekrar tekrar okurken bunu hep gördüm. Bu, ne kadar onun kişiliğinin, ne kadar da o kuşağın karakteristiğidir, söylemek zor. “Her ikisi de” demek doğru olur diye düşünüyorum. Onun yaşadığı zor çocukluk, gençlik ve genç yetişkinlik yaşantısı muhakkak ki onun dirençli, mücadeleci ve kararlı olmasına katkı yaptı. Ama onun mizacında olmayan bir başkası benzer bir yaşantıdan hiç de böyle etkilenmeyebilirdi. Esasen, günümüz psikoloji ve sosyal psikoloji bilimleri de insanın gelişimini çok büyük nispette kişilik ile çevrenin etkileşimine bağlar. n Annenizin anılarına kendi anılarınızı eklerken kuşaklarınız arasında bir fark olduğunu hissettiniz mi? Özellikle de bir kadının kendini inşa etme süreci açısından? n Elbette birçok fark var. Onlar bir toplumu “kuruyordu”; biz ise kurulmuş bir toplumda büyüdük. Tabii günlük yaşamdaki olanaklarda, bu farklar çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkıyor. Ama devamlılıklar da var, özellikle bir kadının kendini inşa etme süreci açısından. Lülâ da ben de çalışkandık; ilerlemeye, başarıya yönelmiştik; Çağdaş ve hümanist dünya görüşüne sahiptik. Onun kızı olduğum için böyleydi. n Kitapta, annenizin anılarından yola çıkarak bugün Cumhuriyet dönemine yöneltilen eleştirilere de yanıt veriyorsunuz. Özellikle Cumhuriyet’in kadınları cinsiyetsizleştirdiği, hatta erkekleştirdiği yönündeki eleştirilere. Okurlar nasıl bir Cumhuriyet kadını portresi bulacak kitapta? n Umarım okurlar bu kitapta gerçek bir Cumhuriyet kadını portresi bulur. Ben sadece gördüklerimi ve yaşadık 21 Ocak 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle