16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Meltem Yılmaz’dan “Soraya” ‘Soraya, aşkın mülteci hali!’ mıyor. Eğitim ve sağlık hizmetlerinde ciddi bir Suriyeli yığılması söz konusu. Dahası ve belki de en önemlisi, toplumun Suriyeli sığınmacılara yönelik tahammülsüzlüğü çok tehlikeli bir boyuta ulaştı. Ben de tüm bu gerçekleri romanımda elimden geldiğince okuyucuya doğru bir açıdan taşımaya çalıştım. “HİÇBİR ŞEY ÖTEKİNDEN BAĞIMSIZ DEĞİL” Çadırların içine, evrenine, insanların jest ve mimiklerine de yakın plan yapıyorsun sıklıkla. Yaşanan dramı çok boyutlu yansıtmayı tercih ediyorsun. Bu yine habercilikle ilgili sanırım. Kesinlikle. Yalnızca kişilerin değil, olaylar, durumlar, mekânlar, olgular ve hatta duyguların da çok boyutlu aktarıldığı süreci anlamlandırmamda haberciliğin çok ciddi etkisi var. Hiçbir sonuç nedensiz, hiçbir şey ötekinden bağımsız değil, farkındayım. Diğer yandan, dediğin gibi yazarken sık sık yakın plan yapmanın, benim için adeta bir ihtiyaç olduğunu keşfettim. O evrende, o insanın iç dünyasında neler olup bittiğini yakından görmem lazımdı. Çünkü benim dünyamda küçücük bir mimiğin, büyük büyük laflardan çok daha anlamlı bir karşılığı olduğunu gördüm. Biliyorsun, bugünlerde büyük laflar çok moda... Şimdiyse Soraya’yı okuyanların beni en mutlu eden yorumlarından biri, her yeni sayfada meraklarının daha da tırmandığını söylemesi. Bunun nedeni herhalde benim de yazarken bir sonraki adımda neler olacağını, karakterin ne hissedeceğini ve nasıl tepki vereceğini merak etmemdi. Yazarken içinde bulunduğum yoğun his dünyasını okuyucuya taşıyabildiğimi sanıyorum. “KİŞİLERİM PEK ÇOK İNSANDAN İZLER TAŞIYOR” Kitabı okurken pek çok karakterle tanışıyoruz. Kişilerini yaratırken kimlerden esinlendin ya da onlarla bizzat tanıştın mı? Soraya, Türkiye’ye sığınan savaş mağduru genç bir kadının gerçek hikâyesi üzerine kurgulanan bir roman. Soraya karakteri, romanın doğası gereği üzerinde oynansa da hikâyedeki yaşanmışlıkları deneyimleyen gerçek bir karakter. Zaten beni harekete geçiren de büyük ölçüde onun anlattıklarıydı. Diğer karakterlerin hiçbiri Soraya gibi tek bir kişiden esinlenerek oluşturulmadı. Hepsi tanıdığım ya da tanımadığım insanlardan izler taşıyor. Ama bu, o kişilerin kendi karakterleri olmadığı anlamına gelmiyor. Tersine, her bir karakterin, benim dünyamda, kelimenin tam anlamıyla birer “karakter” olarak çok net, çok açık bir karşılığı var. Heysem, Haya, Halil, Nur, Murat; istisnasız hepsi, romanda olduğu gibi tüm canlılığıyla, bu dünyada bir yerlerde yaşıyor gibi hissediyorum. Yeni tasarıların neler? Kafamda yeni bir konu var, kadının anlam arayışı üstüne. Bunu yazmak isteyişimin nedeni, kendi içimde daha önce hiç çıkmadığım bir yolculuğa çıkmayı arzulamam. Bu fikir beni heyecanlandırıyor. Umarım bu yolculukta aradığım her neyse onu bulamam. n Soraya / Meltem Yılmaz / Destek Yayınları / 256 s. K İ T A P S A Y I 1328 Henüz yirmi yaşındaki güzeller güzeli Soraya, Suriye’deki acımasız savaştan kaçıp yepyeni bir gelecek umuduyla sığınıyor Türkiye’ye. Kaderi başkalarının elinde olan Soraya, kendisinden otuz yaş büyük evli bir adamın ikinci eşi olmaya razı geldiğinde onu savaştan çok daha ölümcül bir gelecek bekler: Aşk. Meltem Yılmaz, “Soraya” adlı romanında Suriyeli sığınmacıların dramını tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Yılmaz’la kitabını konuştuk. r Hande MİR oraya’nın öyküsü savaşın özellikle kadınlar üzerindeki yıkıcılığını ortaya koyuyor. Bu bağlamda nasıl bir kadının romanı Soraya? Romanın ana kahramanı Soraya, ülkesindeki iç savaştan kaçmış, yirmi yaşında, bekâr bir kadın değil de aynı koşullarda ama erkek olsaydı, roman boyunca başına gelenlerin neredeyse hiçbirini yaşamazdı. Soraya, ilkin Şanlıurfa’da yerleştirildiği kampta görüyor kadınlığın ciddi bir bedeli olduğunu. Zira kampta, sığınmacı kadınlar, hatta kız çocukları bile bir takım aracılarla geceleri dışarı çıkarılıyor ve fuhuş için pazarlanıyor. Karşılaştığı bu dehşet verici olayların ardından en mantıklısının kamp dışından biriyle evlenmek olduğunu düşünür. Soraya bu defa bir başka dehşetle yüzleşir: İmam nikahıyla evlendirildiği kişi, kendisinden otuz yaş büyük, evli bir adamdır. Soraya önce bu durumu kabullenemez, hatta kaçma planları bile yapar. Ancak bir süre sonra, hiç ummadığı şekilde, kocasına âşık olur ve onun için asıl savaş o zaman başlar... Bu açılardan bakıldığında, okur bu romanda, Soraya’nın yalnızca kadınlığından dolayı, farklı yönlerden gelen saldırıS A Y F A 8 n 3 0 ların açık hedefi olduğunu ve bir kadının koşulsuz sevgisinin onu ne tür çıkmazlara sokabileceğini görüyor. Bu nedenle Soraya, hem etken hem de edilgen bir kadın romanı. Kitabı okuyan kadınların kendinden bir şeyler bulacağına inanıyorum. Zira savaş dışarıda patlayan bomba anlamına gelmez. Asıl savaş, belki de en yıkıcı olanı, âşık bir kadının aşkla mücadele etmek zorunda kaldığı yerde başlıyor. “KADININ SONU SAĞDUYUSUZ ERKEK ZİHNİYETİ” Soraya, bir aşk romanı olarak kurgulansa da sadece bir kadın romanı demek eksik kalır. Çünkü hepsi bu kadar değil. Evet bir aşk romanı ama bu, eşit koşullardaki bireylerin birlikteliğinden çok son derece savunmasız durumdaki bir kadının, onu sahiplenen babakoca karışımı figüre duyduğu derin bağlılığıyla temellenen bir aşk. Kitapta bahsedilen de aşkın pek alışık olmadığımız bir biçimi. “Aşkın mülteci hali” diyorum ben buna, mültecilik koşulları altında çok daha kuvvetli yaşanan duygular söz konusu. Diğer yandan bu romanı okuyan erkeklerin, kadına olan yaklaşımını bir kez daha göz den geçireceğine inanıyorum. Zira bugün tüm dünyada savaşları başlatan da (bu romanda olduğu gibi) çaresiz kalmış bir kadının sonunu hazırlayan da Soraya’daki gibi güce tapan, sağduyusunu yitirmiş erkek zihniyeti bana kalırsa. Roman, aşkın yanı sıra başka hangi duygulara değiniyor? Soraya bunlarla nasıl başa çıkmaya çalışıyor? Soraya aslında güçlü bir karakter. Savaşta felç olan babasına bakan da o, akıl sağlığını kaybetmeye başlayan annesiyle ilgilenen, aynı anda kendisini bilmediği bir ülkeye uyum sağlamaya gayret eden de. Savaşa, göçe ve kamp koşullarına rağmen, karşılaştığı olumsuzluklarla cesurca mücadele ediyor. Ne zaman ki âşık oluyor, işte o zaman tüm savunması çöküyor. O güne kadar hissetmediği pek çok duyguyu ayrı ayrı ve kimi zaman iç içe yaşıyor. Zaten bu sürecin sonunda da Soraya artık, kendisinin bile kim olduğundan emin olmadığı biri haline geliyor. “SIĞINMACILARA TAHAMMÜLSÜZLÜK TEHLİKELİ BOYUTTA” Sahada çalışmış bir gazetecisin. Suriyelilerin kamplarına ilk girenlerdensin. Romana konu olan savaşın, savaşımın travmalarını bizzat gözlemledin. Bu yüzden romanın insani olduğu kadar, siyasi ve askeri boyutu da önemli. Evet, savaş başladıktan sonra, Türkiye’ye sığınan Suriyelileri gerek kamplarda gerek büyük şehirler ve sınır illerde elimden geldiğince takip ettim. Dramlarına şahit oldum. Kamplarda şiddet, taciz ve tecavüzün kol gezdiği ilk günden bu yana iddia ediliyor. Suriyeli kadınların ikinci, üçüncü eş olarak satıldığı sınır iller ise alarm veriyor, burada boşanma davaları da patlak vermiş durumda. Büyük şehirlerin Suriyeli dilenci kaynadığını hepimiz biliyoruz artık. Kaçak işçi olarak günlüğü 1015 liraya çalıştırılıp insanca yaşaması engellenen bu insanlar aynı zamanda haksız rekabet ortamının da sorumlusu olarak gösteriliyor. Hiçbir resmî kaydı olmayan pek çok Suriyeli bugün çetelerin elinde, yasadışı işlerde maşaya dönüştürülüyor. Çünkü onların karıştığı suçların faili nasıl olsa buluna S Meltem Yılmaz, Suriyelilerin kamplarına ilk girenlerden. Romana konu olan savaşın travmalarını bizzat gözlemlemiş. T E M M U Z 2 0 1 5 Fotoğraf: Vedat ARIK C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle