Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Barlas Özarıkça’nın yeni romanı “Kaçkınlar Kahvehanesi” yakın bir bakış koyduğunu gösteriyor. “KURGU MU HAYATI, HAYAT MI KURGUYU TAKLİT EDİYOR?” Roman, altında Kaptan Mavro imzası bulunan; “Okuyacağınız anlatı 22 öykü başlığından oluşmaktadır, MS 2000’li yıllarda yaşamış, kendisine Babür Tayga adını veren adama ait garip bir içben vakayinamesidir.” şeklinde küçük bir notla açılıyor. Bu, yazarın roman dünyasına sarkıttığı öylesine bir ip değil. Kaptan Mavro’nun kim olduğunu, romanda nasıl bir işlev üstlendiğini öğrenmek için biraz sabırlı olmak gerekiyor. Romanın, bu ilk merak ucunu elimize tutuşturulmasından sonra ise Atlantik Otel adlı sakin bir tatil köyünde alıyoruz soluğu ve kahramanımız Babür Tayga’yı tanımaya başlıyoruz. Tayga’nın işini, eşini ve kızını terk edip yanına sadece Kızımkedi dediği kedisini alarak yerleştiği otelde, “üstünden kendini atma” çabalarına tanık oluyoruz. Ancak bu sakin hava çok uzun sürmeyecek; toplum ve ailesi tarafından bir şekilde roman kahramanlarının ve kitapların hayatları arasında kendine bir hayat yaratan Babür Tayga, her şeyin bir “kurgu” olduğunu, kaldığı otelin de bu kurgunun denetlendiği önemli bir parçası olduğunu anlayacak: “Her yer şebekeye ait, her yer kurgu alanı!” Mücadele de roman açısından bu noktadan sonra başlayacak. Tayga’nın “zıt ikizi” olarak karşımıza çıkan Kemal Kamu da bu mücadelenin önemli bir parçası olarak karşımıza çıkacak. Romanın bir bilimkurgu havası taşıması da bu yaşam kurgulama merkezleri diyebileceğimiz tasarım mekânlardan kaynaklanıyor daha çok. Distopyavari bir evren kurgulayan yazar, güçlü ve tanıdık imgelerle bu evrenin anahtarını bize veriyor. Verilen savaşım ise artık hepimizin canını yakmaya başlayan görünme ve görüntüleme çağına karşı veriliyor: “Tost yediğinde, gömlek satın aldığında, bankaya borcunu ödediğinde, cep telefonunda konuştuğunda, otomobiline benzin almak için durduğunda, otel odasına bir kadınla kapandığında, elektrik faturanı tahsildara uzattığında, bakkaldan ekmeğin fişini aldığında, ne yaşarsan yaşa, ne yaparsan yap, her defasında tekrar tekrar izleniyor, kuşatılıyorsun.” İşte tam da bu noktada kalabalıklar içinde yalnızlaşan insanın öfkesini yansıtmaya başlıyor roman bize ve metin de “bir yalnızlık oyunu” halini alıyor. İçine aldığı pek çok kavramla araştırılmaya, tartılmaya ve tartışılmaya açık bir roman Kaçkınlar Kahvehanesi. Romanın göndermelerle yüklü ve ilk romanın o hızlı, öfkeyi belli eden, sert ve kısa cümlelerinden farklı olarak tasarladığı dünyası ise Kaçkınlar Kahvehanesi’ni farklı yere koymamız için başka bir sebep. Barlas Özarıkça’nın kurduğu evren boyunca yaşama, yaşantılara ve var oluşun kendisine dair pek çok soru soruyoruz. Ancak romanın düşündürdüğü en önemli sorulardan biri, bizi Kaçkınlar Kahvehanesi’nin yapısı hakkında da fikir sahibi yapıyor: “Kurgu mu hayatı, hayat mı kurguyu taklit ediyor?” Klasik bir soru da olsa bu sorulan, romanın çok boyutlu yapısında birçok kapının aralanmasına olanak sağlıyor. n erayak@cumhuriyet.com.tr Kaçkınlar Kahvehanesi/ Barlas Özarıkça/ Encore Yayınları/ 286 s. K İ T A P S A Y I 1 3 2 8 ‘Bir yalnızlık oyunu’ Barlas Özarıkça’nın yeni romanı “Kaçkınlar Kahvehanesi”, geçen aylarda yeniden baskısı yapılan romanı “Ters Adam”da hissedilen öfkeyi bir üst boyuta taşıyarak eylemlilik haline getiriyor. Öfke yine aynı sıcaklığını koruyor ancak örgütlü bir direniş, bu öfkenin daha sistemli bir karşı koyuş halini almasını sağlıyor. Bu öfkenin bir şekilde yönlendirilmiş ve eyleme geçmiş halini okuyoruz bu yeni romanda. Böylelikle Oğuz Atay ve Barlas Özarıkça’nın Tutunamayanlar ve Ters Adam’la eleştirdikleri sistemi, Kaçkınlar Kahvehanesi yıkma arayışına girişiyor. r Eray AK ok değil, bundan yaklaşık üç ay kadar önce, Barlas Özarıkça’nın yitip gittiği, kayıplara karıştığı düşünülen, hatta çok az kimsenin hâlâ aklında olan romanı Ters Adam’ın yeni baskısı yapıldı. Öncelikle buradan yayınevine naçizane bir teşekkür: Bu unutulmuş romanı bugünün okuruyla yeniden buluşturduğu için. Bir teşekkür de yazarın kendisine: Ters Adam’ın yeni baskısından hemen sonra yayımlanan yeni romanı Kaçkınlar Kahvehanesi için. Bunca yıl kenarda kalmış, haydi klasik tabirle söyleyelim “sükut suikastına” uğramış bir romanın yazarı olarak edebiyata küsmeyip yeni bir kitap yazabilme cesaretini gösterdiği için. Yeni romana geleceğiz ancak öncesinde şu “unutulma” meselesine değinmeli biraz. Şüphesiz, edebiyat tarihi yayımlandığı dönemde kimsenin kıymet vermediği ancak değeri yıllar sonra anlaşılan ve anlaşıldığı andan itibaren üzerine yüzlerce makale, kitap yazılan eserlerle dolu. Bu bağlamda Türk edebiyatında ilk akla gelenler ise Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi isimler. Tanpınar’ı, edebiyatımıza yaptığı dev katkıdan ziyade, çok konuşulmuş Günlükleri’nden alıntıyla “Sükut suikastına uğruyorum,” hayıflanmasıyla hatırlıyoruz. Atay’ı anarken ise romanlarının, öykülerinin yanına “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” serzenişini mutlaka ekliyoruz. Aynı şekilde Yusuf Atılgan, Atay ve Tanpınar gibi bir mottoyla öne çıkmasa da benzer kaderi yaşayanlardan. Bu hayıflanma ve serzenişlere rağmen baktığımızda gerek Tanpınar, gerek Atay gerekse Atılgan bir şekilde okurda yankı bulmuş kitaplarını yayımladıkları dönemde. Hatta Atay’ın, 1970 TRT Roman Ödülü’nü dahi aldığını biliyoruz. Ancak Barlas Özarıkça ve romanı Ters Adam’ın kaderi, diğerlerinden çok farklı olmuş. Bir romanı, diğer edebi metinleri kerteriz alarak tartma girişimi olarak algılanmasını istemem bu yaptığımın ama Özarıkça’nın hikâyesi diğerS A Y F A 6 n 3 0 Ç lerinden biraz farklı. Hikâyesini, kitabın yeniden ortaya çıkmasında büyük emek sahibi ve romanın editörü Ahmet Ergenç’ten dinleyelim: “İlk yayımlandığında (1986) kıymeti pek bilinmemiş bu ‘kayıp’ romanı keşfedişim bir bakıma Oğuz Atay sayesinde oldu. Geçen sene Atay’a dair bir atölye çalışması hazırlarken, Yıldız Ecevit’in biyografisinin bir kısmında bir iki cümleyle Ters Adam’dan ve yazarı Barlas Özarıkça’dan bahsediliyordu. Bu ‘Oğuz Atayvari’ romanın yazarı aynı zamanda Oğuz Atay’ın yakın arkadaşlarından biriydi. Ama her ne hikmetse, günümüz okurları Atay ‘fanları’ dahil bu romanın ve yazarının varlığından bihaberdi.” Ergenç konuyu hakkıyla toparlamış önsözde söyledikleriyle... TERS ADAM’A NAZİRE Barlas Özarıkça’nın yeni romanı Kaçkınlar Kahvehanesi’ne gelmeden, Ters Adam ve hikâyesinden biraz uzunca bahsetmemin nedeni, bu yeni kitabının, deyim yerindeyse, ilk kitaba nazire şeklinde kaleme alınması. Yayımlanış hikâyesi ve ele aldığı konularla adeta arkadaşı Oğuz Atay ve artık bir klasik haline gelmiş unutulmaz romanı Tutunamayanlar’a nazire yapan, Tutunamayanlar’ın ve bir ilmekle tutturabileceğimiz Aylak Adam’ın içinden doğan Ters Adam’ın yazarı, bu kez kendi romanına yazdığı bir nazireyle çıkıyor okurların karşısına. Ters Adam’ın yeni baskısı yapıldığında yine bu sayfalarda genç kuşağın önce çıkan öykücülerinden Kerem Işık’ın güzel bir yazısını okumuştuk. Çok yerinde bir saptamayla şöyle diyordu Işık, Özarıkça’nın romanı için: “Ters Adam bir öfke metni. Roman boyunca mücadele edilen şeyse içinde yaşadığımız toplum, ona dair dayatmalar ve bu düzenin süregelmesini sağlayan insanların tümü.” Kerem Işık’ın söylediklerine ek olarak romanın kahramanı Fahri Tekben’in esas hedefinin, tıpkı Oğuz Atay romanlarında olduğu gibi, konformist ortasınıf burjuva hayat anlayışı olduğu söylenebilir. Kaçkınlar Kahvehanesi’nde ise bu öfke, git gide bir eylemlilik halini alıyor. Öfke yine aynı sıcaklığını koruyor ancak T E M M U Z 2 0 1 5 örgütlü bir direniş, bu öfkenin daha sistemli bir karşı koyuş halini almasını sağlıyor. Bu öfkenin bir şekilde yönlendirilmiş ve eyleme geçmiş halini okuyoruz bu yeni romanda. Böylelikle Oğuz Atay ve Barlas Özarıkça’nın Tutunamayanlar ve Ters Adam’la eleştirdikleri sistemi, Kaçkınlar Kahvehanesi yıkma arayışına girişiyor. Bunun yanına, bugüne has pek çok olgu da katılıyor ve roman, fikir temelini giderek genişletip topyekün bir sistem eleştirisine dönüşüyor. Aynı şekilde yapısal olarak da birbirini bütünlüyor bu iki roman. Ters Adam’da kahramanımız Fahri Tekben ve onun alter egosu diyebilceğimiz Fahri Efendi’nin yerini, Kaçkınlar Kahvehanesi’nde Babür Tayga ve “biz birbirimizin zıt ikiziyiz” dediği Kemal Kamu alıyor. Yani toplumsal eleştiri, roman evreni açısından aynı sistemle devam etse de bu eleştirinin sistematiği ve yöntemleri değişiyor. Bu bağlamda Özarıkça’nın iki romanını birlikte ele alırsak birbirinin devamı değil belki ama birbirinin tamamlayıcısı, besleyecisi dünyalardan ses verdiğini belirtmekte yarar var. Bunu, anlatılan hikâyenin bir başka türü olarak da alımlamamalı ayrıca. Bu sadece yazarın, aradan geçen zamana rağmen hâlâ aynı frekansta kaldığı ve toplumun evrimleşen yapısını da içine alarak ortaya, güne daha Özarıkça’nın romanları birbirinin devamı değil belki ama birbirinin tamamlayıcısı, besleyecisi... C U M H U R İ Y E T