27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Baki C. Ediboğlu'nun yeni kitabı 2013’te, “Karaköy’de Günbatımı”yla okurlarla tanışan Baki Can Ediboğlu’nun yeni kitabı “Üç Nokta” yayımlandı. Yazar, üç ana karakterin kendi çevresinde kalarak etraflarında olup bitenleri ve benliklerini sorgulayışını anlatırken bolca ruhsal çözümleme yapıyor. Yalnızlık ve kalabalık gibi ikilemlere de el atan Ediboğlu, okuru roman kahramanlarının sıkıntılı dünyasına gömüyor. bir bölümünde ruhsal çözümleme ve kendi benliğini sorgulama gibi formüllere yaslandığı aşikâr. Her üç karakter de kendisiyle ve karşısındakiyle bu doğrultuda, sıkıcı olmayı göze alarak, epey ayrıntılı biçimde konuşuyor. Buna, H.’nin cümlelerinden bir örnek: “Ne garip bir hayatı yaşıyoruz… Bin bir olasılıkla dolu. Basit istatistik dersindeki gibi olasılıklar değil bunlar. Öyle rakamlarla ifade edilebilecek gibi değil… Gerçi bir işaret koymuşlar bizim matematik lisansımızda. Sekiz rakamını yatağa yatırmışlar, al sana sonsuz. Zaten şu sekiz rakamı oldum olası ilgimi çekmiştir. Bir noktayı bu rakamın herhangi bir yerine koyduğum vakit o nokta bu rakamda hapsolur. Dön dön çıkamazsın işin içinden. Eğer sonsuz diye bir kavram olmasa sekiz benim sonsuzum olurdu. İnsanlığı bir nokta olarak ele alsak hepimiz o sekizlerin içinde dönüp dönüp durmuyor muyuz? Sonsuzluk kara deliğinin içindeyiz; bir kez yutulduk mu iş tamam. aynı sekizde takılıp gidiyoruz. Ölüyor doğuyoruz, ölüyor doğuyoruz. Merak ediyorum, var mıdır acaba şu sekizin içinden çıkabilmiş biri?..” SESSİZ KARAKTERLER Üç Nokta, fazlasıyla gerçeklerle örülü bir roman. Nişantaşı’nda gezinip hayatın manasını sorgulayanlar, ikilemlerinde serbest yüzenler ve felsefi olarak kendisiyle didişenlere denk gelmek mümkün: “Hepimiz makineyiz, kendi kendimizi yadsıyan makine; sende benzin bende kan. Sende motor, bende kalp.” Yazarın yarattığı karakterlerin bir diğer özelliği sessizliği. Buradan hiçbir şey paylaşmadıkları veya ağızlarını açmadıkları anlaşılmasın. Öyle değil. Fakat çoğunlukla içine konuşan; kendisiyle dertleşen bir halleri var hepsinin. Biraz fısıltıyla anlatan biraz çekingen durumdalar. Bahsi geçen içe dönüklük, bu şekilde yorumlanabilir. Daha çok iç seslerin baskın geldiği, derin düşüncelere dalıp gidenlerin ortalıkta göründüğü bir kitap Üç Nokta. Karakterlerin her anı ayrıntılandırılırken insan Nejat’ın yaptığı gibi bir zihin jimnastiğine girişebiliyor: “Madde ile mana arasında pin pon topu gibi gidip gelen halleri, değişkenliği, tutarsızlığı… Ama o tutarsızlığın içinde bile bir arayış yok muydu? İnsanın amacı daha büyük olmamalı mıydı? İnsan kelimesini düşündü… Belki asıl zor olan insan olabilmekti. Bir fikir, bir taraf değil sadece insan olabilmek.” Ediboğlu’nun satırlarında, hiçlikle anlam arasında bocalama söz konusu. Bunu besleyen korku ve umut ise birer yan öğe. Sürekli tekrarlarla yürüyen hayata dair sorular da “Neredeyiz?”, “Nereye gidiyoruz?” ve “Kimiz?” gibi tartışmaların kapısını aralıyor. Koca bir aynılık veya benzerlik içinde kendi yaşamını “başka” sanıp orada kalmanın, gerçekte sınırları aşamamaktan ibaret olduğunu da anlatmaya çalışıyor Üç Nokta’da yazar. Bu bakımdan romandaki karakterlerin düşünceleri, birbirlerine ve kendilerine söyledikleriyle beraber yaşayışları bütünleşiyor. Kitap da bunun etrafında şekilleniyor. n Üç Nokta/ Baki Can Ediboğlu/ Doğan Kitap/ 360 s. K İ T A P S A Y I 1309 Evrende üç nokta... r Serhan AYTEKİN ünümüzün insan ilişkilerini en uygun dozda ayrıntıyla incelemenin maharet istediği ortada. Zaman daha hızlı akarken insanların birbirine ve etrafına bakacak ne vakti ne de hali kaldı. Tüm inceliklerin hayatımızdan elini eteğini çekmeye başladığını düşündüğümüzde, ilişkilere önem ve değer verenlerin zorlandığı da bir gerçek. O meşhur kitabın başlığı gibi “iyi insan bulmak zor.” Üstelik duyarlı kişilere de rastlamak güçleşti. Hal böyle olunca, biraz hayal kırıklığı, öfke ve hepsinden öte içine kapanan insanların varlığı göze batar oldu. G ların dert edindiği en önemli durum zaman. Ediboğlu’nun Üç Nokta’sında da bu öne çıkıyor; zamanın oyun oynadığı bireylere karşılık onunla oyun oynayamayan insanlarla dolu yeryüzü: Cengiz, H. ve Nejat’ın hareket alanını kısıtlayan duygu bu. Kısacası yazar, zamanın bizi kontrolü altına aldığını ve ondan sonra da kaygının ortaya çıktığını söylemeye çalışıyor. Ediboğlu’nun ikilemler, arayışlar ve kaygı üzerine kurduğu Üç Nokta, bu temalarla ve kahramanların birbirine fısıldadığı gerçeklerle ilerliyor. “SEKİZİN İÇİNDEN ÇIKAN VAR MI?” Üç Nokta’nın baskın yönü sıkıntı. Yazar, pek çok cümlesiyle bunu açık ediyor zaten. Dünyayı anlamlandırabilen üç kahramanın da kendini evrende birer nokta gibi hissetmesine neden olan şey, hem o sıkıntı hem de sıkıştıkları çevrenin sınırlarının darlığı. Fakat bu darlık duygusal anlamda yorumlanmalı daha çok. Üç Nokta’daki kahramanların bulunduğu ortam, “neden” ve “nasıl” sorula KALABALIKTA YALNIZLAŞMAK! Bahsedilen durumdan herkes gibi yazarlar da payını alıyor. Karaköy’de Günbatımı kitabıyla tanınan Baki Can Ediboğlu, deyim yerindeyse gözlemleriyle kafasındaki roman malzemelerini birleştirip bunları kâğıda dökmüş genç bir isim. Dışarıdan bakıp tekdüze yaşamın sıkıcılığını anlattığı Karaköy’de Günbatımı’nda, gerilimli ve sarsıcı ruh hallerini çözümlemeye girişen yazarın, bugünün bütün kıvrımlarında dolaşmaya gayret ettiğini söyleyebiliriz. Yeni romanı Üç Nokta’da, buradan hareket etse de biraz konuyu genişletiyor. Üç Nokta’nın üç kahramanı var: Cengiz, H. ve Nejat. Onların gerçekliğinin nedeni, Ediboğlu’ndan veya onun yaşamını sarıp sarmalayanlardan bir parça ya da iz taşıması. Yazarın her iki kitapta da vazgeçemediği şey, anlattığı kim olursa olsun hepsinin derinine inmeye uğraşması. Ayrıca karakterlere de birbirini eşeletmesi. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan insanS A Y F A 6 n 1 9 Baki Can Ediboğlu, gözlemleriyle kafasındaki roman malzemelerini birleştirip bunları kâğıda dökmüş genç bir isim. rının sorulmasına engel değil. Ayrıca bu sorgulamalar, bazen çıkış yolu bulmaya yardım ederken bazen büsbütün tıkaç işlevi de görebiliyor. O zaman da unutturan ve hatırlatan korku ortaya çıkıyor. Korkular da tıpkı Cengiz, H. ve Nejat da olduğu gibi benliğe dönmeye neden oluyor; küçük şeyler büyük bir sorun yumağı haline geliyor, büyük zannedilenlerin pire olduğu ise geç anlaşılıyor. Tüm bunları tartabilmek için de geniş vakte ihtiyaç var galiba. Yani aylaklığa. Romanın izleklerinden biri işte bu aylaklık ve bununla bağlantılı olan, son derece değerli bir başka şey: Yalnızlık. Bir arada veya kopukken yaşadığımız önemli bir duygu yalnızlık. İnsanın kendi içine çekilmesini ve benliğine dışarıdan bakmasını kolaylaştıran bir zenginlik. Cengiz, H. ve Nejat’ın zaman zaman başvurduğu bir kaçış ya da daha doğru bir deyişle kendini dinleme yolu. Ediboğlu, bu kaçışı kimi anlarda açıktan kimisinde de üstü kapalı biçimde veriyor. Tabii bu, kendini dinleme eksikliğini kavramaya uzanan bir yöntem haline de geliyor. Hatta bazı sayfalarda söz konusu yöntem gereğinden uzun şekilde karşımıza çıkıyor ve “yaşamın anlamsızlığı” gibi kolayca tahmin edilebilecek yerlere varıyor. Ediboğlu, kitabın geneline mutsuz bir hava yerleştirmiş. Kişiler, kendini o kadar sorguluyor ki neredeyse sorularının ve bulmaya uğraştıkları yanıtların etrafında pervane oluyorlar. Yazarın dalıp çıktığı bir başka izlek, düşüş ve diriliş. Kayıplarla, yaşanmamışlıklarla ve bunaltıyla sarsılan kişilerin aşkla yeniden ayağa kalktığına tanık oluyoruz. Söz konusu aşkın da çemberi tamamlarcasına bazı bazı aklı aldığı; yine karamsarlık rüzgârı estirdiğini görüyoruz. Ediboğlu’nun kitabının çok büyük M A R T 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle